eve oğulsuz dönen babanın dilinde tuz birikir
ölüm eski bir alışkanlıktır aynalaşır orada
asfalt sonlarında kibar bir lehçe ile susar
çirkin herkes bunu bilir lâldır
şart mıdır dağı sevmek için oğulsuz kalmak
kuğu bir boynun can kırkları ile terlediği
gizli bir anlam bulur dağın yüzünde
sesimin sarkacını salarak at koşumlarına
ve inandım her evin kebir bir kibir biriktirdiğine
ve inanın insanın evinin insanın kabri olduğuna
Ey beni baştan çıkaran kan karanfil
Gücüm yok yeni bir seyirsiz gösteriye
Ellerim ellerinsiz el değildi bir zaman
Zaman bitti mi dersin, sarıyor geriye
Ece Ayhan, yanlış şairim benim!"
Enis Batur'a, o dört kollu şair'e Ece Ayhan'dan
mektuplar.
Bir öğrenci defteri'ne yazılmış sıkı mektuplar.
Etikçi, tarihçi ve mektupçu bir şairden, etik,
tarih, siyaset, şiir ve hayat çıkmaları.
Haydar Ergülen
Yabancıyız.
Bazen toplum içinde, bazen ailemiz, arkadaşlarımız
içinde bile, bazen de kendimize bile yabancıyız.
Ya bu yabancılık; gelenekleri, kültürü, yaşam tarzı
farklı olan bir toplum içindeyse?
Ya bu farklı toplum, yabancılığımızı her adım başı bize
hatırlatıyorsa?
Dahası, bu yabancılığımızı bir türlü aşinalığa, biz
olmaya, bizden olmaya dönüştüremiyorsak?
Yüreğimizi ağırlığıyla ezen, başımızı bulutlara erdiren
aşkımız bizi kurtarabilir mi?
Sevdiğimizin kollarında eriyip yok olur muydu
yabancılığımız?
Y
Sadece bir çift elmas küpe ondan geriye kalan...
Tılsımlı bir taşın gölgesinde bir varmış, bir
yokmuşlar arasında kararsız kalmış,değeri bilinmemiş,
ezilmiş, hırpalanmış, hor görülmüş genç bir kadın, bir
gurbet gelini, Elmas...
Anadolu'nun küçük bir köyünde başlayıp
Belçika'nın Antwerpen şehrine uzanan bir gurbet
yolculuğu... Aynı başlangıç, iki farklı sonla Elmas'ın
hayat hikâyesi...
Onun da herkes gibi gerçek olmasını istediği
hayalleri vardı!
bu gök, bu metal kuşlar
saçını ağartmış dağlara çok ıstırap
başını alıp gidemez ki uçurumlar
ürpertili çalı dipleri kan revan
iyot kokusundan umudunu kesmedi hiç
insanın kimsesi kendisidir
"Neyi görmek istersin?" diye sormuşlardı kör bir çocuğa ve kırmızı
demişti o. Peki ama rengin terazisi nerede ve kırmızı neye benzer?
Rüzgâr herkesin ellerine kırmızıyla gelir ve allık sürer yanaklara.
Okulun en güzel kızının ayakkabıları hep kırmızıdır.
Karnımın ağrısını geçiren, sıcak kiremit parçası... Gökkuşağının en can alıcı yeri. Kedilerin ayaklarının altı, deniz fenerlerinin ışığı ve sobada yanan kar suyu...
Alsancak'da her yer al... Sesler kulakları yakar, kulağım kızarır.
Çayın içi-dışı, suyun kal
Hepimiz çocuk olduk... Farklı oyunlar oynayıp, farklı yerlerde büyüse de hemen her çocuğun pek çok ortak noktası vardır.
Mesela hayalleri sınır tanımaz. Çocukların küçük hayallerinden daha
büyüğünü düşünmeniz mümkün değildir.. Mesela çocukların canını acıtmak zordur. Acısa bile, reaksiyonunda direniş vardır, acıyı hafife alma ve baş kaldırış vardır, meydan okuma vardır.
"Acımadı ki" diyerek her şeye rağmen ayağa kalkar ve acıyı biriktirmeden yaşama sil baştan devam ederler.
Ve içindeki çocuğu öldürmeye
kainatın yeni bir dekoru var. günyüzüne çıksın,
yeraltındaki yatak. burası, zamanın yasakladığı
taht. üstünde, hemcinsiyle ibadet edilen mutlak!
ruhların dolunayı; bu bedende süzülen parmak.
sınırı silinen her ülkede, aşka beraat!
her evde ölmeye hazır bir yalnızlık var
her veda sevmek
deniyorsa tendeki her vurguya
evet bir yanlış daha taşınıyor yalana
ne var ki bir kez daha kandırıyorum
içimden geçen fırsatı
önsözde yer almıyor uzaklıklar
İçimde bir cem daha var buluyorum
geçerken aheste aheste içimden
Şimdi hepiniz yüklenseniz şu bulutun
eli hangimize dokunur
yüzü alnı nasıl bungun buruk
rengi hangi meclisten sorulur?
Karaoğlu'nun öyküleri, bir ruh muhasebesinin notları. Geçmişten bu- güne, anıların izleğinde, çeşitli kentlerde hep içe tutulmuş bir ışıldak. İçinde bireysel ve toplumsal hüzün bir arada. Bir açlık grevini anlatan öykü, gerçekten bir kuşağın hatta her kuşağın bir noktalama durağı.
Çocukluk, ilk gençlik saptamalarını bulamayınca bir hüzün travması yaşıyor. "İçimdeki yarayı giyiniyorum," diyor. Öykü başlarındaki alıntılar, sevdiği şairlerin de öyküye bizi hazırlayan dizeleri, onun edebiyatı algılayış yolunu
Çağdaş bir Divan yerinelliğiyle tıkabasa; benzetilerle tatlanmış dizeler. Alper daha önce eleştirisini duygusal-dramatik hatta trajik bir planda gerçekleştirmek istiyordu. Acı'yı söylemekti işi. Sınama şiirinde ise yerinellik humor'a götürüyor onu.
" Ve Yusuf Alper 'i Zamanın Kırılan Aynasında sevmek. Anadolu şiir duyarlığını dipten sürdürüyor Yusuf. Büyük hüzün.
"Biliyorum ölüm yok yaşamada
Dostların geçip gitmesi var ancak"
Bu iki dize çok çağrışım uyandırdı bende. Genç şairler üstüne düşünelim diyor
Fantezi kapaklı, kulaklı, iplik dikişli, özel kâğıda özenli basım
Arka Kapaktan:
ŞEHRENGİZ, bir şehri övgü diliyle anlatan; anlatırken, o şehrin güzellerine, güzelliklerine, toplumsal hayatına ilişkin söyledikleriyle şehrin bir başka yüzünü göstermeyi amaçlayan bir mesnevi türü.
Kayıtlarda, 16. yüzyılda Mesihi ile başladığı ve 18. yüzyılın sonuna kadar kullanıldığı yazılı.
Bu süre içinde, birçoğu günümüze ulaşmamış 68 yapıtın kaleme alındığı; bunların 8 ya da 9unun Bursaya ait olduğu biliniyor.
Bursa
İlk kitabı Kanayan Şiirler için yazdığım bir yazıda şunları yazmışım o günler: Alperin çevresinde dolaşıp bir yontu gibi somutlaştırmak istediği hüzün, yalnızlık, kalabalık içinde tekbaşınalık... gibi izlekleri bir şiir başlığında buldum ben: Umutla Sevgili Şiirle Evli.
Alperin, 1970li yılların dağdağası içinden, birçokları gibi, militan bir şair olarak çıkmamış olması, ancak onun kişiliğini yapan bazı özelliklerle açıklanabilir. Bundan on yıl önce kendisiyle yapılan bir konuşmada şunları söylüyor şair: Ben
Araştırıcılık ve titizliği bir arada yürütüyor Peker.
ESER GÜRSON
Hüseyin Peker, bozuk düzenin yaşamdan neler eksilttiğini, insan değerlerinden neleri silip süpürdüğünü aşırı jestlere kapılmadan anlatmaktaydı.
KONUR ERTOP
Peker'in fal'a bakması aydınlar içinden seçme anlamına geliyor.. Böyle şiirler üzerinde uzun uzun durulsa yeridir.
HÜSEYİN CÖNTÜRK
Ey sevgili, sen gittiğim ve öldüğüm ateş ülkesi
hâtıra ile jesti çek al, kan ve taş dâhil insan tabutu kadardır
ömür ve uzaklık gözyaşıyla ölçülmez bu yüzden
ana rahminden musalla taşına insan ağladığı kadardır
bil ve anla, bıçak taşta insan insanda sınanır
sevgilinin aynaya bakması gitme isteğidir, insan gider
her aşk yedisine çağrıldığı gece intihar eder
Toplam 31 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.