Aşıların ne işe yaradığını biliyor musun? Yanıtı işte bu harika kitapta!
Bu kitabı okurken, hastalandığında vücudunda neler olduğunu keşfedecek, virüslerle bakteriler arasındaki farkı anlayacak, onlarla nasıl savaşacağını bulacak ve onları Yeneceksin!
Her sayfada karşılaşacağın birbirinden eğlenceli etkinlikleri yaparken hastalıklardan korunmanın en iyi yollarını ve her zaman sağlıklı kalmanın sırlarını öğreneceksin!
Nimet, geçen yüzyılın ilk yıllarında doğduğunda, kaderinin son Osmanlı padişahıyla kesişeceğinden habersizdi. Saray bahçıvanlarından olan babası öldükten sonra, kendini kız kardeşiyle beraber Sultan Reşat’ın hareminde buldu. Harem’deki basamakları birer birer tırmanan Nimet, bir ara ayrılıp ailesinin yanına sığınacak ama yeniden o dünyanın ihtirasına kapılıp geri dönecek ve bu sefer Sultan Vahdettin’in dikkatini çekecekti. Küçük bir kızın, imparatorluğun, bir zamanlar Kadınlar Saltanatı’yla anılan, yıkılış
Artık, tarih namına bildiklerinizin doğruluğundan kuşkulanmanın zamanı geldi...
II. Abdülhamid'in, Osmanlı'da telgrafın ne zaman kullanılmaya başlandığını da 93 Harbi'nde kendi ülkesinin kimlerle savaştığını da bilmediğini biliyor muydunuz? Gazi Osman Paşa'nın Plevne önlerinde Ruslarca şehit edildiğini duymuş muydunuz? Peki ya İttihatçıların en ünlü sivil önderi Talat Paşa'nın aslında albay olduğunu? Siz, Allah bilir Sırpsındığı Savaşı'nın bir Osmanlı zaferi olduğunu sanıyorsunuzdur hala... Yoksa II.Varn
“Eğitim, çocuğumun, öğrencimin içindeki coşkuyu, yaratıcılığı, sevgiyi, dünyaya duyduğu ilgiyi öldürmesin; çünkü insan bir sayı, hayat da bir şık değil” diyen ebeveynler, öğretmenler ve hayata dair heyecanını hiç yitirmeyenler; bu kitap sizin için. Okuyun, hep birlikte değiştirelim. “Sekiz yaşındaki bir çocuğun sabah uyanmamak umuduyla dua ederek yattığı bir ülke, hiçbirimizin hayali değil ama gerçek. Gece yatağa girerken gülümseyen, büyük hayallerini besleyerek nice umutlarla uykuya dalan çocukların hayali
Her şeyi kurtarmak için artık çok geç olsa da halen birbirimizi ve bizim dışımızda kalan pek çok canlı türünü kurtarabiliriz. El ele verip yangını söndürelim ve yerine bambaşka bir düzen inşa edelim. Dünyaca ünlü gazeteci ve yazar Naomi Klein, iklim değişikliği konusunda son yıllarda yayımlanmış yazılarını ve yaptığı konuşmaları bu kitapta bir araya getirdi. Meselenin önemini bir kez daha yüksek sesle dillendirirken, tabloda payı olan gelişmiş ülkelere, Yeşil Yeni Düzen ve benzeri anlamlı politikaları bir a
Mehmet!
Babasının şiirinde Memet.
Çocukluk mektuplarında Mehmet Andaç.
Bir ara Mehmet Andaç Borzecki.
Sonra Mehmet Ran, arada bir yerde Mehmet Hikmet.
Ölüm haberinde Nâzım Hikmet’in oğlu.
Sıradan bir Mehmet olamayan, buna izin verilmeyen bir Mehmet.
Kalbinin marazı da gözlerinin mavisi de babasından bir Mehmet.
Kiminin haini, kiminin kahramanı, dünyaca ünlü şair babasının
cesedi başında üzerine kapanıp ağlamasın diye büyükleri tarafından omuzlarından tutulan
Mehmet.
Ama en sonunda dünyaca ünlü şa
“Boş bir yaşam temiz olamaz.” Profesör Serebryakov ve karısı Yelena ile birlikte Rus taşrasına eşsiz bir güzelliğin verdiği temaşa arzusu ve aydın yaşamının bilge aylaklığı gelmiştir. Oysa taşradakilerin; Sonya, Doktor Astrov ve Vanya Dayı’nın, önlerinde uzanan sonsuz tekdüzeliği unutmak için çalışmaya, üretmeye ihtiyaçları vardır. Çehov’dan eşsiz bir başyapıt.
“Gerçekten yaşamışsın. Gülmüş, eğlenmiş, acı çekmiş, başarısız olmuş, terfi almış, sevişmiş,
terk edilmiş, aldatmış, güzel yemekler yemiş, içmiş, ağlamış, havalara uçmuş... Evlenmiş,
boşanmış, kitaplar yazmış, kaybetmiş, kazanmış, süslenmiş, kirlenmiş, kırılmış, affetmiş,
uykusuz kalmış, sarhoş olmuş... Hepsi gerçek hepsi yaşanmış. Gücümüzü tam da bu
‘gerçek’ten alıyoruz. Hiçbir kuvvet bunu değiştirmiyor. Ölüm bile.”
Bu roman, görmek ve görülmek üzerine…
Zeynep başkalarını ve kendisini yazının ayna
Birlikteliğiniz içinde birbirinize alanlar bırakın. Bırakın semanın rüzgârları dans etsin aranızda.
Birbirinizi sevin ama aşkınızın sizi zincirlemesine izin vermeyin... Birbirinizin kadehini
doldurun ama bir bardaktan içmeyin. Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somundan
yemeyin.
Dünyaca ünlü İskandinav polisiye dizisi The Killing’in yaratıcısı Soren Sveistrup’tan soluk
soluğa bir macera…
Kopenhag’da kol gezen bir psikopat, kanlı cinayet mahallerine kestane ve kibrit çöplerinden
yapılan bir kestane adam bebeği bırakıyor.
Kestane adamları inceleyen Adli Tıp şaşırtıcı bir keşif yapıyor:
Bakan Rosa Hartung’un bir yıl önce kaçırılıp öldürülen kızının parmak izi var kestane
adamların üstünde.
Bu trajik bir rastlantı mı, yoksa katilin hastalıklı oyunu mu?
Basının Kestane Adam ad
“Dünyanın tüm alışveriş merkezleri cebimizde geziyoruz artık. Bir kredi kartı ve bir akıllı telefonla, istediğimiz an istediğimiz her şeye ulaşabiliyoruz. Peki bunun sonucunda ne oluyor? Çok basit; hastalanıyoruz. Bunun adı da aşırı tüketim hastalığı ve bana kalırsa günümüzdeki en tehlikeli hastalık boyutuna çoktan geldi bile. Fakat çoğumuz bu tehlikenin henüz farkına varamadık.”
Tüketim kültürünün perisi, tükettikçe özel olacağımızı fısıldıyor kulağımıza, “imaj her şeydir” diyor. Daha özel, daha güzel,
Prens, sağlam temellere sahip olmalıdır, aksi takdirde yıkılıp gider.
Kötülükleri doğduğu anda teşhis edemeyen bir prens, bilge olamaz.
Onun savaştan başka sanatı olmamalıdır. Savaş öyle önemlidir ki, prens olarak doğanların
yerini pekiştirirken, sıradan vatandaşları da prens konumuna yükseltir.
Prensin iyi olmamayı öğrenmesi ve iyiliği ihtiyaca göre kullanmayı bilmesi gerekir.
Prens, halkla dost olmalıdır, aksi takdirde zor günlerde çaresiz kalır.
“Bir gün hayatım gerekirse sana, gel al onu!” Anton Çehov’un dört büyük tiyatro eserinden ilki olan Martı, talihsizliklere ve mutsuzluklara dayanan bir aşk, taşra yaşamından kaçış, aynı zamanda sanatsal çatışmalar hakkında acı-tatlı bir komedi. Aşk ve dostluğun karmaşıklığının en yüce edebi incelemelerinden biri.
Herkesin kaderi güzel olmuyor. Marifet, kader yolları kapatsa bile o kapıya yeni bir anahtar uydurabilmekte. Kimsenin hayatı dıştan göründüğü gibi değil. İmrendiğimiz, özendiğimiz hayatlar hiç de sandığımız gibi acısız değilken çok mütevazı bir hayatın içinde mutluluğun en parlağı olabiliyor. Kitabın başkahramanı Ala’nın hayatını okurken bu zavallı çirkin kızın yaşadıklarına inanamayacak, bazen de o sayfaların bir yerlerinde kendinizle karşılaşacaksınız. Bu karşılaşma hüzünlendirse de, kendinize biraz daha
Okul, tebeşir, tahta bilmedikleri köyde o gün köy bekçisi neyin müjdesini veriyordu?
Ünlü bir karikatüristken niçin Yozgat’ın Sarıkaya ilçesine yerleşti?
Yoğun bakım odasında niçin ihale pazarlığına girişti?
İçişleri Bakanlığı’nda valiler toplantısına neden alınmadı?
Tüm doktorlara gönderdiği mektupta neler istedi, sonunda neler oldu?
Makam otomobiline niçin binmiyor, yolculuklarını niçin otobüsle yapıyordu?
Polis minibüste kimlik kontrolü yaparken validen niçin şüphelendi?
“N
Bu kitap, okuyan herkesi dünyanın ve doğanın geleceği için bir nefer yapacak.
“İşte iklim değişikliği hakkında bilmeniz gereken iki rakam. Birincisi 51 milyar. Diğeri ise sıfır.
51 milyar, dünyanın genel anlamda her yıl atmosfere saldığı ton cinsinden sera gazı miktarı.
Bu rakam yıldan yıla bir miktar aşağı veya yukarı yönde değişse de, genellikle artıyor. Bugün
bulunduğumuz nokta bu. Sıfır ise emisyonda hedeflememiz gereken rakam.”
Bu kitap, iklim ve çevre konusunda okuyabileceğiniz en gerçekçi ve yol
“Sevgimin büyümesi durmuştu, bir huzursuzluk sızmaya başlamıştı ruhuma.
Heyecan istiyordum; tehlikeler, hareketlilik... Huzurlu, sakin hayatımızda harcayacak
yer bulamadığım çok fazla güç vardı içimde.”
Taşranın korunaklı dünyasında mutlu sandığı evliliğinde bir şeyler ters gitmeye başlayınca,
Maşa büyük kentlerin ışıltılı salonlarına sarılır. Geri döndüğünde ise ne Sergey’in aşkını ne de
taşrayı eskisi gibi bulur.
“Her zaman gururluydum, her zaman ‘ya hep ya hiç’ derdim! İşte bu yüzden de ben öyle
yarım mutlulukla idare edecek biri değildim, bana mutluluğun yarısı yetmezdi, hepsini
istiyordum.”
Umutsuz bir adamın, birkaç saat önce intihar etmiş karısının cansız bedeni karşısındaki
monoloğu olan Uysal Kız, Knut Hamsun’un dediği gibi: “Oldukça küçük bir kitap ama hepimiz
için büyük, ulaşılama- yacak kadar büyük.”
O küçük iskeletlerin bulunduğu gün, annesi “melek koleksiyoncusu” olarak anılır oldu.
1974 yılında Fjällbacka’ya komşu bir adada, bir aile çocuklarıyla beraber sırra kadem basmış,
evde sadece küçük kız Ebba bulunmuştur. Yıllar sonra adaya geri dönen Ebba, geçmişte
babasının işlettiği yatılı okul binasını otele çevirmek ister. Fakat tadilat sırasında bir yangın
çıkar ve dedektif Patrik devreye girmek zorunda kalır. Yıllardır 1974’teki olayın izini süren
karısı Erica da yeniden canlanan soruşturmaya kat
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 40-60 /
Aktif Sayfa : 3
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.