İki genç balık yol boyunca yüzmektedir ve te¬sadüfen ters yönde yüzmekte olan yaşlı bir balı¬ğa rastlarlar. Yaşlı balık onlara başını sallar ve ‘Günaydın gençler, su nasıl?' diye sorar. İki genç balık bir süre daha yüzmeye devam ederler ve sonunda biri diğerine bakarak, ‘Su da ne de¬mek oluyor?' diye sorar."
David Foster Wallace'ın gerçeği oturttuğu bu benzetmede olduğu gibi itaat, yaşadığımız her yerde ve her alanda olduğundan gerçeği algılamak güçleşiyor. Âdeta imkânsız bir hale geliyor. Böylelikle insan
Esther Vilar 1971 yılındaki ilk basımında büyük tartışmalara yol açan bu kitabında, her zaman gündemde olan klasik kadın - erkek ilişkisine ilginç bir bakış açısı getirmiştir.
Kitaptaki çok provokatif, çok sert saptamalar ciddi eleştirilere ve yazarın kadın düşmanlığı ile suçlanmasına yol açmıştır. Hatta görüşlerinden ötürü ölüm tehditleri bile almıştır. Kuşkusuz yazarın amacı kadın düşmanlığı değildir.
Vilar'ın amacı belki bir değişim umudu yakalanabilir düşüncesiyle kadın ve erkeğin toplumdaki rollerine
"Furuğ'un şiirini, günümüz Farsça şiirinin ve Nima'nın basit bir devamı olarak görmek kanımca eksik olduğu kadar hatalıdır ve büyük ölçüde Furuğ'u tanıyamamanın ötesinde ona yapılan büyük bir haksızlıktır. Haksızlıktır; çünkü o, oturduğu pencereden görülenleri, nasıl görmemiz gerektiğini bize anlatmak için çok acılar çekmiştir. Onun acısı tüm İran kadının asırlar boyu çektiği acıların tümüdür..."
Haşim Hüsrevşahi
İranlı şair Furuğ Ferruhzad'ın şiirlerinden yapılan birçok seçki
içerisinde en sevileni "Yarala
"Aşık olmak nedir?"
"İki kişiye dayalı kolektif bir hareketin başlangıç evresidir."
Francesco Alberoni, böyle bir soru-cevapla aşka ve aşık olmaya ayna tutuyor ve aşık olmanın büyük hazzını sosyolojik açıdan irdeliyor. Kolektif hareketleri inceleyen Durkheim'ın görüşlerinin aşık olmak eylemine de uygulanabilir olduğunun altını çizerken bir yandan da Max Weber'in "Ekonomi ve Toplum" adlı eserinde yer alan hayranlık, yaratıcılık ve sadakat konusundaki saptamalarını adeta aşkla bağdaştırıyor.
Yazar bu kita
Bu kitapta, logoterapinin öncüsü Viktor E. Frankl, kitle nevrozu boyutuna ulaşan varoluşsal boşluğun altını çiziyor. İnsanın anlam arayışı; terapide bulunması gereken ve terapinin amacını oluşturması göz ardı edilemeyecek bir durumdur. Yazar bu görüşünü örnekler vererek desteklemektedir. Örneğin; Amerika'da intihar girişiminde bulunmuş üniversite öğrencileriyle yapılan ankette, katılanların çoğu girişim nedenlerini ‘yaşamın anlamsızlığına' bağlamaktadırlar. Üstelik sosyal açıdan aktif, aile ilişkileri iyi
Yasak mıntıkanın çocukları 1 "tertele-i dersim"İnsanoğlu
zulmün ağasıdır. Bu kadar kan, kin ölüm ancak insanın hırsı
olabilir. Hırslarını sırtlarına alanlar Dersim'e doğru yola
çıkmışlardı. "Şaki, beyaz donlu, eşkıya" olarak tanımladıkları
mazlumların topraklarına karargahlarını kurdukları bir sabah, ağır
makineli silahların ürkütücü sesi ile "terteleye" başladılar.
Genç kızlar, gelinler, kendilerini uçurumlardan attı bu kıyım
günlerinde. Anneler başka canların ölümlerinin müsebbibi
olmamak için, bebeklerin
"Romancı, geçmişe tarihçiler gibi bakmaz; geçmişin içinde yalnızca tarihler, sayılar ve adlar görmez. Romancı, baktığı yerde canlı insanlar görür. Acı çeken, gülen, özleyen insanlar. Hasan Sağlam, son yüzyıllık tarihin farklı dönemlerine mercek tutarken, insanların kişisel hikâyelerine, umutlarına ve umutsuzluklarına odaklanıyor."
Burhan Sönmez
Romanlar toplumsal dokularıyla olduğu kadar, karakterleriyle de hafızalarda iz bırakırlar. Hasan Sağlam, Yasak Mıntıkanın Çocukları ile sağır ve dilsiz bir kara
Kitap, filozof-yazar Catherine Clément ile estetik Profesörü Julien
Castor'un konuk oldu u, 2. Dünya Sava ı sonrasından itibaren
Fransa'da ya anan aydın hareketlerine ayna tutacak bir belgeselin Arte
televizyon kanalı stüdyolarındaki çekimiyle ba lar.
Ancak konu sadece Fransız aydınlarıyla sınırlı kalmaz. Adeta dünya
aydınlarının öyküsüne dönü ür.
Komünizm, Yapısalcılık, 68 Mayısı, Yeni Filozoflar... ki ku a ı kapsayan
bir "entelektüel" destanın her evresi. Dü ünce tarihinin gerisinde
eytanın Orospusu'nda A
Be Doktor
Kurt kuş masalları bu be doktor
Ay ışığı akıyor kurnadan ben şimdi uyuyamam
Ayakkabımda küçük bir kedi uyuyor evime gidemem
Yolları kaybettim evim hangi yıldızda bulamam
Bulsam da taşa çalmışım anahtarı eve giremem
Neyi fark ettim be doktor sen bilirsin
Yeryüzünde bir yara gibi duruyor bu insanlar
Acı sular geçiyor evlerinin altından
Üstlerinden muhteşem yıldızlar
Kurt kuş masallarını yatak yorgan yapmışlar
Bir dünyalık yol gidiyorlar
Nereye gider bu insanlar doktor nereye gitmeli
"Deryaları seninle kesiyor yüzüm,
Boğulmuş bir mülteci çocuğunadır harflerim
Aklım hiç aksatmadan dokunuyor yaralarıma
Ateşe dalar gibi
Damar damar keserek,
Silindir gibi üstünden ezip geçerek."
TÜRK DİL KURUMU TANIMLARI: KİRLİ : Aybaşı durumunda bulunan kadın. MU¨SAİT : Flört etmeye hazır kadın. ESNAF : Kötü yola sapmış kadın. KADIN : Ev yönetimi becerisi olan hizmetçi kişi. Şimdi ben, Türk dil kurumunun yasal sitesine göre; ev yönetimi becerisi olan hizmetçi, kötü yola sapmış esnaf ve flört etmeye hazır bir müsait olarak, regl olmuş kirliyim... Tek becerim ev yönetimi ama ben evde bile değilim.
Bu günlerde etrafımızdaki her şeyin sihirli olduğu bilgisini unuttuk... "Şunu sevmiyorum. Bunu seviyorum..." diye ayırır olduk. Bir de baktık ki, bütünden asıl ayrılan biz olmuşuz!
Bu sayfalarda, sihrinizle tekrar buluşmak için bir "yol" öğreneceksiniz –ki sihriniz ancak birliğin içindeyken ifadesini bulabilir.
İş hayatından, ilişkilerinize kadar her konuda melek enerjileri aracılığıyla evrensel öneriler alacak hem zevkli, hem de binlerce insanın faydalanmış olduğu bir yöntemle tanışacaksınız.
Belki siz
"Sümerler, gerçek anlamda ancak 20. yüzyılda keşfedildiler. Onlarla ilgili bilgilerimizi biçimlendiren kanıtların çoğu, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasında yapılan kazılarda gün yüzüne çıktı. Bunlarla ilgili olarak yapılan yayınlar artık kütüphaneleri doldurmaktadır. Bu arada yüzlerce bilim adamı, Sümerlerin nereden geldikleri ve erken tarihlerinin seyri hakkında bilgi vermeden önce, onların yaşamları, dinleri ve kültürleriyle ilgili pek çok şeyi açıklayan binlerce çivi yazısını çözmek için uğraştıla
Dr. Herb Goldberg
Sürekli dile getirilen bir soruyu soruyor:
Erkekler sevebilir mi?
"Bir kadın ne kadar çok ya da az seviyorsa, erkek de kendince o kadar sever. Geleneksel ilişki değerlendirmesi standartlarının, kadının seven taraf olduğunu düşündürmesine rağmen, bu böyledir. Kadın erkeği sevmek istiyorsa, ilk önce erkeğin gerçekliğini ve kadının bu gerçeklik üzerindeki etkisini bilmesi gerekir.
Bu kitap, kadınları kendi açıklamalarının ve erkeklere yönelik tepkilerinin ötesine geçerek, erkeğe erkeğin g
Beyel'in Yas Tutanları, Saedi'nin en önemli eserlerindendir. Toplu öykü formatında yazılan tek bir köyün karanlık serüvenidir anlatılan. Burada yer alan öyküler, İran edebiyatında ve öykücülüğünde büyülü realizmin ilk örneklerinden sayılmaktadır.
Bu eserin dördüncü öyküsü temel alınarak yazılan senaryodan, 1969 yılında sinemaya uyarlanan İnek filmi, Dariyuş Mehrcui'nin usta yönetmenliği ve Ezzetollah Entezami'nin unutulmaz oyunuyla Cannes, Berlin, Moskova, Londra, Los Angeles film festivallerinde gösterime
Ben ne zaman annemi özlediysem, kuşların kanadına sarıldım
Sesini gizleyen sabırdan bir saç örüğüydü annem
Araba mezarlığına dönmüş ruhunuza isyandı
Siz şimdi bu vebalden nasıl kurtulacaksınız
Kaybettiğiniz o canların ağıtları ardınızdayken
Gecenin koynuna süt taşırdı annem, kucağında yamalı kotumla
Uyuyan bütün kediler uyanır, köpekleri toplar, bir şarkıya koşarlardı
Ben şimdi üstüne kar yağan annemin kayıp olan imgesiyim
Üşüyen toprağın sarındığı bir dem sıcaklığım
İnsan kendini tanıyabilir mi? Ya da başkalarını? Ya da tanımalı mı? Peki kendini tanımak nedir? Tanınacak olan "Kendi" nedir?
İnsanın bir birey olarak ortaya çıkmasıyla, yani "kendini" doğadan ve başka her şeyden, herkesten ayrı bir bütünlük olarak algılamaya başlamasıyla birlikte zihinleri kurcalamaya başlayan bu türden sorular, şimdi bile gizemini, heyecan verici sürükleyiciliğini koruyor.
Bu ilginç çalışmasında Karen Horney sorunun felsefi yanına ek olarak teknik yanını da ele almış, çağdaş psikanalitik
İnsan kendini tanıyabilir mi? Ya da başkalarını? Ya da tanımalı mı? Peki kendini tanımak nedir? Tanınacak olan "Kendi" nedir?
İnsanın bir birey olarak ortaya çıkmasıyla, yani "kendini" doğadan ve başka her şeyden, herkesten ayrı bir bütünlük olarak algılamaya başlamasıyla birlikte zihinleri kurcalamaya başlayan bu türden sorular, şimdi bile gizemini, heyecan verici sürükleyiciliğini koruyor.
Bu ilginç çalışmasında Karen Horney sorunun felsefi yanına ek olarak teknik yanını da ele almış, çağdaş psikanalitik
"Tef çalarak çağırır, tef çalarak göndeririz. O tef kadınların ellerindedir şimdi! Kadınlar toplumun karanlıklarım aydınlatan dolunaylar olarak, ellerinde tuttukları kanlı dolunay tefini çalarak uyandırıyor hepimizi. Kadın parmaklarının her darbesi yüreğinin vuruşlarını serpiyor gerilen dolunay tefine! 8u kanlı tef hepimizindir. Bu kanlı tef hepimizin gökyüzünden akar. Bu kızıl tef hepimizin yaşamındadır. Ve yaşam şimdilerde kan seli gibi akıp gidiyor, senin dışında ve benim dışımda ve biz onun içindeyken."
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.