Çok erken başladı kabuslarımız...
Beklediğimizden çok önce soldu erguvanlar; beyazlar giyinip gittiler hercai çiçekleri...
Solukları kesildi zamansız bahar sabahlarının ve çığırtkan gözler pelesenk etti parıltı güneşlerimizi...
Sersem patikalara sürüldü, madunlar, biz ve üç beş yetim ve artlarımıza salındı fesat kumkumalar...
Soğuk ve yağmurlu bir bahar sabahı, şehir yeni bir güne yavaş yavaş uyanıyordu. Sıradan ve ülkesinden kovulan bir insan olarak, şehrin sokaklarını ve insanlarını bugün her zamankinden farklı görüyordu veya bugün böyle algılıyor olmalıydı. Ürkek yüreği ve içindeki şiddetli ürperti; arabanın camını indirip, ekmek yapmak için fırının ocağına odun atan kısa boylu genç fırıncıya veya sebze ve meyvelerini dizmek için tezgah tahtalarını sandukaların üzerine itina ile sıralayan tombul, yaşlı manava haykırıp; "Ben s
"seni ilk gördüğüm anı hatırlıyorum da, sanki sana tekrar kavuşmuştum."
"bazı aşklar o kadar büyüktür ki; birileri kelimelere dökse, yine de tefsir edilmeye ihtiyaç duyar."
"belki de Tanrı diyecek ki; daha iyi hayatlar için bana dua etmenize gerek yoktu, birbirinize arka çıkmanız yeterliydi."
"söyledikleri bazen o kadar net olur ki, Türkçe anadilin olmasına rağmen o kelimeleri başka yere çekemezsin."
"hesap günü geldiği zaman korkma, hakkın kadarını ödediğin zaman huzur bulacaksın."
"beni taşlayanlara ilk b
Sonu gelecek bir masalda tevazuya gerek var mı? Gelin hep birlikte bu sorunun cevabını arayalım.
Hareket nerede bitiyor?
Bitmiyor, dalgalanıyor. Bunu bir başlangıç veya bitiş olarak düşünmeyin, bu gelişim.
Siz bunca yıllık emeğinizi çöpe atın gitsin. Atın, atın! Evet, bu karmaşık biliyorum ama bunda hayat var. Ardından bakakalacağınızı
da biliyorum, bunu siz de biliyorsunuz ve korkuyorsunuz ama biraz korku şu an çektiğiniz acının yanında nedir ki?
Hep dönen bir tekerlek...
Hiç bitmeyen bir yol...
Aynı son
Kadın, maddede bütünü düşünür. Somut veriler ile karar alır. Olumlu düşünür. Uzun vadeli planlar yapar. Seçimleri artılar üzerinedir. Var olan koşulları etkiler. Korunarak gelişimi esaslar. İşlerini gizlilik ile yapar. Yapılan eylemleri insana yöneliktir. Olayları değil kişileri önemser.
Erkek, parçada kalır, parça için düşünür ve mücadele eder. Somut verileri değil soyut verileri hesaplayarak karar alır. Olumsuz düşünür. Kısa vadeli planlar kurar. Seçimlerinde artı ve eksileri karışıktır. Var olan koşulla
Musa, cehennem hayatı yaşıyordu. Ne dışarıya çıkabiliyor, ne de evde kendini güvende hissedebiliyordu. Karısı, çoluğu çocuğu, hepsi ona yabancıydı sanki. ?Dışarı çıktığımda, ya birden önüme geçip beni öldürürlerse!... Ya, gece evi basıp uykumda kesiverirlerse boğazımı!...? diye türlü türlü düşüncelerin oluşturduğu kör kuyularda debelenip duruyordu. Evdekilerin de dışarıya çıkmasına izin vermiyordu; onlar tarladayken ya gelirlerse diye.
Hiçbir şey yapamaz olmuştu artık. Düşünceleri, bedenine ağır geliyordu.
Şunu bilmelisin ki, güz mevsiminin şehrivar rengiyim ben. Bereketin peşinde koşan toprağın sıcak kokusuyum. Bir dönemin bitişine, bir dönemin doğuşuna kucak açan bir tarihim. Kaldırım taşlarına deli gibi vuran, çocukların sicim gibi akan gözyaşlarına karışan, yağmurun dokunuşuyum. Kimse bilmez adımı, kimse tanımaz sırlarımı. Kırk küpün kırkına da sığmayan sırlarla haşır neşir olan bir günahkarım. Gözlerindeki buz tarlalarını, gözlerimdeki günahın ateşiyle bile eritemeyen zavallı bir yaralıyım. Sırlarım yala
Eski Mısırlılar'ın Ölüm Kitabı'na göre, cennetin kapısından içeri girmek için ölen bir Mısırlı'nın pek çok ön sınavdan geçmesi gerekir. Bunların hepsinden vize alması halinde son sınava girmeye hak kazanır o Mısırlı. O son sınavda ise, kalp tüye karşı tartılır. Sınavdan geçmek için kalbinin tüyden hafif olması şarttır. Kalp tüyden hafif ise, cennetin kapıları ardına kadar açılır o kalbin sahibine.
"İnsan kalbi tüyden hafif olabilir mi?" diye sorar Şinasi. Sorusunun cevabını da kendisi verir: 'Olur, bal gib
Koskoca yüreği olan bir zenciydi Jamar. Onun güçlü aşkı ve onurlu kişiliği yüzyıllara yayılan bir serüvenin başlangıcına sebep oldu.
Son arzusu, beş asır sonra gerçekleşebildi. Bu serüvende yer alan kişiler ve onların yaşadıkları, Jamar'ın son arzusunun yerine gelmesine farkında olmadan aracılık etmişlerdi.
Tarihin gerçek olayları içerisinde, yaşanmamış, tamamen yazarın şahsi bilgi birikimleri ve duygularının birleştiği, geçmiş, gelecek, aşk, bilinmeyen ve serüven dolu bir hikayedir.
Nasıl neden karardı gökyüzü
Nereden geldi bu karabulut
Ne varsa güzellikten yana örttü hepsinin üstünü
Hâkim oldu gammazlık aymazlık
Kirlilik bencillik dünyamıza
Güzellikler geçip gitti rüyalarımızdan
Yok oldu arzularımız
Yok oldu sevdalarımız
Yok oldu kokularımız
Yok oldu aşklarımız
Yok oldu renklerimiz
Yok oldu iklimlerimiz
Geçti zaman
Geçti çıplak sevişmenin mevsimi
"Şiir öyle ayrı bir dildir ki, başka hiçbir dile tercüme olunmaz.
Hatta yazılmıs göründüğü dile bile..."
-Jean Cocteau-
Ben de şiirlerin tercümesini size bırakıyorum bu kitapta. Sözcüklerin sağanağından avucumda biriktirdiklerimi cömertçe sunuyorum sizlere. İnsanların düşleri sınırsız olsa da bize yansıyabildiği kadardır izdüşümleri, düş görebildiğimiz sürece asılı kalır umutlarımız gökkusağına...
İnsana ait ne varsa yaşanmışlıklardan, yalınkat sundum yüreğinize... Ressamın fırçası düştü elime maviye boya
Yeter! Söz Milletin!
Ne güzel bir deyim.
Demokrasiyi tam anlatan, hem en kısa, hem de en geniş anlamlı küçücük bir söz. Bu söz, 1946-1950 yılları arasında
Demokrat Parti tarafından icat edilmiş ve İnönü'ye karşı kullanılmıştır. Ama ne yazık ki bu sözün ömrü fazla olmadı, 1954
seçimlerinden sonra vefat etti...
Bilhassa şu son yıllarda yöneticilerimizin halkımıza verdikleri yanlış bilgiler beni bu kitabı yazmaya mecbur etti.
Bu kitabın konusu;
- "Diktatör Milli Şef" denilen kişi kimdir, nasıl bir dikta
Sanat hayatına 1984'te başladı. Şimdiye kadar; "Samavi Kale", "Sonraki Tebessüm" adlı öykü kitapları, "Tanrıya Yazılan
Mektuplar", "Şefkatsiz Cephe", "Kana Boyanan Kabir" adlı kısa romanları, "Tahta madalya", "Cennet Sadası" adlı tarihi romanları ve 300 kadar şiiri "Çobani" mahlasıyla yayımlandı.
Emekli olduktan sonra Türkçe öğrendi ve Türk yazarlarından Ömer Seyfetten, Aziz Nesin, Recep Şükrü Güngör, Ümit Fehmi
Sorgunlu, Faruk Keysan gibi isimlerin 20 kadar öyküsünü Uygurca'ya çevirip dergilerde yayımladı.
O kadar kolay mı,
yargılamak bir insanı?
Bilmeden, içinde bulunduğu şartları,
"Sen yanlış yaptın, haksızsın" demek
Basit mi o kadar?
Farkında olmadan yaşadıklarını,
İçinde olmadan kopan fırtınaların,
Ahkam kesmek!
O acımasız yargılamanın peşinden,
Hemen cezalandırılmasini istemek.
Artık yargılamak istemiyorum,
Hiçbir şeyi,
Hiç kimseyi.
Yargılanmak da istemiyorum,
Beni tanımayanlar tarafından.
İstediğim tek şey;
Biraz saygı, biraz hoşgörü
ve biraz da hata yapabilme özgürlüğü.
Artık adalet i
Suyun ışıltılarında mı gizli kırgınlıkların uykulu günbatımları. Hangi kuş daha az acımasız, hangi ezgi daha az kırgın kendine ve kör sabahlara. Yaralar Zap suyunun ışıltılarında yitirmişler kimsesizliklerinin en derin uçurumlarını...
"Git dedi; kendini çok sevdirmeden" ve gittim. Hani o güzel dalyanların küçük kızı gözlerinde. Hani o sevenin sevilmeyen sevgisi. Hadi bana söyle. Neredeydin bunca karanlık tünellerin kirpiklerinde yıllar boyunca. Yıllar yılları kovaladığında neredeydin. Varlığımın sıcak esin
"bir anlık geçmişe döndüm!
yine yekpareydi anılar,
sapasağlamdılar,
asildi duruşları...
boş avuçlarım anı doldu,
geri geldim."
'Yaşamak mı yazmak mı zor?' sorusunu özellikle okuyuculara sormak isteyen şair; henüz bu sorunun cevabını bulamamış.
Kitabında yirminci yüzyılın son ve yirmi birinci yüzyılın ilk yıllarında yaşadıkları ve yazdıklarını bir araya topluyor. Yıllar sonra ardına dönüp baktığında, kendi yaşamındaki bu içsel yolculuğun; Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanma ve çöküş döneminden izler
Kendisini 2008'den 2009'a doğru internetten paylaştığı şiirler ile ispatladı. Hayallerinde her zaman Allah'ın huzurunâ çıktığında temiz bir yüzden; başka birşey istemiyordu. Kendisine Osmanlı sultanlarından İkinci Mustafâ Hân Hâzretleri'ni örnek almıştır, hayat felsefesini ona göre; yönlendirmiştir. Mustafâ Hân gibi kendisine rahatı, zevki ve sefâyı harâm eylemiştir. Şiir konusunda ise, Necip Fâzıl Kısakürek'i ve Mehmet Akif Ersoy'u örnek almıştır. Necip Fâzıl'ın ve Mehmet Akif'in nazım biçimleri onu her za
Ben bir kitap yazdım öykü tadında. Okursanız keyifli vakit geçireceğinizi düşünüyorum. Trabzon'un Sürmene ilçesinde doğup büyüdüm. İlk, orta ve liseyi Sürmene'de, üniversiteyi de Trabzon'da okudum. Uzun yıllar orta düzeyden üst düzeye kadar yöneticilik yaptım. Bu yıllarda fazlaca sayıda ve özellikte insanla beraber çalıştım. Edindiğim deneyimler sonucunda şekil alan hayatımı, bu romanı yazarak süslemek istedim. Çok zormuş, ama zor olanı başarmış olmanın mutluluğunu sizinle de paylaşmak istedim.
Egeli yam
Gökhan, iyi bir doktor, iyi bir arkadaş, iyi bir koca ve babaydı. Hayalindeki eve taşınacakken en yakın iki arkadaşının öldürüldüğünü öğrendi. Yeni evlerinin inşaatı yeni bittiği için elektrik yoktu ve karanlıkta yalnız değildiler.
Komiser Cemil, işini seven iyi bir polis, iyi bir amir ve sevgiliydi. Hayatının en gizemli davasıyla karşılaştı. Ölü iki doktor ve onların kayıp kafaları.
Birbirinden farklı bu iki insanın tek ortak noktası, Karanlıktaki...
Toplam 45 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.