Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 51 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
Erken İslâm'da Mizah, esas olarak Hicri II./Miladi VIII. Yüzyıl'da yaşadığı sanılan ünlü bir Arap mizahçısı Eş'eb hakkında kaleme alınmış bir monografi denemesidir. İslâm araştırmalarının bilhassa İkinci Dünya Savaş'ından sonra Amerikan üniversitelerinde yaygınlaşmasına öncülük eden Franz Rosenthal, ayrıca bu kitaba, İslâm mizahına ait çalışmaların bugünkü durumunu incelediği bir bölümü ve Eş'eb'e mal edilen 161 hikâyeyi içeren bir metin çevirisi bölümü eklemiştir. Bilhassa Orta Çağ İslâm medeniyetinin daha
"Benim mensubu olduğum bir ilim, kültür ve medeniyet dünyası var. Bizler, köksüz ve sahipsiz değiliz. Çok derinlere inen sağlam bir medeniyete beşiklik etmişiz. Fakat yüzyıllardır bu medeniyetin görmezden gelindiğini, hakkının yenildiğini, tahkir edilip bütün yaptıklarının da elinden alındığını ve ona zulmedildiğini gördüm. İslam medeniyetinin bu göz kamaştıran birikimini ve dünya bilimine yaptığı büyük katkıları, bunun farkında olmayan dünyaya tanıtmayı gaye ittihaz ettim. Bu gayretimin bir kısmı, sadece b
Elinizdeki kitap, hem çalışma dönemi hem de yaklaşım olarak eleştirisini yaptığımız araştırmalardan farklı bir tarza sahiptir. İlkçağlardan 17. yüzyıla kadar oldukça uzun bir dönemi kapsayan çalışmanın, kronolojik derinlikte kaybolmadan, Nusaybin odağını ve sürükleyiciliğini kaybetmemesi önemli bir başarıdır. Aynı zamanda, teorilerin baskı ve yanılsamalarından uzak, oldukça betimleyici bir yaklaşımın benimsenmiş olması okuyucuyu doğrudan şehir ve şehrin tarihi rolüyle baş başa bırakmaktadır. Bu yaklaşımın,
Bu çalışma, Süryanî Araştırmaları alanında büyük önem taşıyan bir konuya; İsa teolojisinin, yani "kristoloji" meselesinin tarihsel süreçte Süryanî geleneğinde nasıl anlaşıldığı ve yorumlandığı sorusuna cevap vermeyi amaçlamıştır. Mesih'teki tabiatlara ilişkin tartışma ve spekülasyonları içeren bir disiplin olarak kristoloji, bütün tarih boyunca, fakat bilhassa Geç Antikçağ'da Hıristiyanlık dünyasında ve Süryanî geleneğinde muhtelif şekillerde tanımlanmıştı ve bu çeşitlilik diğer bazı sebeplerle birlikte Sür
Tükendi
Yahudilikte soyun sadece anneden geçtiği, sonradan Yahudi olmanın imkânsızlığı gibi yaygın bir kanaat vardır. Bu kanaat tarihsel olarak doğru olmakla birlikte teolojik gerçeğe muhaliftir. Yahudilik erken dönemlerinde yabancılara kapalı olmuş, sadece İbranilerin/İsrailoğulları'nın ulusal kültürü olarak algılanmıştır. Soydaşlık bilinci esas olduğu için bu değerler sistemi öğretilmekle kazanılacak bir olgu olarak görülmemiştir. Bu yüzden eski İbranilerin zihninde din yayma fikri olmamış, yabancılar Hz. Musa'nı
Bu çalışma evvel emirde Mani'nin gnostik yaşam serüvenini ele almaktadır. Mani'nin içinde yetiştiği vaftizci cemaatle olan ilişkisi ve vaftiz eleştiri-si önem arz etmektedir. Bu süreçte Mani, 'ikizim' dediği ilahi varlığın haki-kat bilgisini (gnosis) bütün insanlığa duyurması emriyle cemaatini terk etmiştir. Babil'den çıkarak özellikle Sâsânî coğrafyasında I. Şapur'un (240-270?) müsaadesiyle yoğun bir misyon faaliyeti yürüten Mani'nin gnostik düşüncesi, Mezopotamya'dan Roma'ya ve Kuzey Afrika'dan Hint'e, Or
Bu bereketli toprakların insanları hep aynı gayeye matuf, yüzünü ışığa, nura ve kutsala çevirmiştir. Mardin'den Haleb'e, Bağdat'tan İsfahan'a ve İstanbul'dan Kurtuba'ya kadar bu coğrafyada ortaya çıkan tüm düşünce birikimi, Nuru'l-Envâr'ın lütfu, ihsanı ve inaye-tiyle olmaktadır. Nasıl ki varlık aleminin lüzûmât ve münafâtı, kıyas ve misalleri, tevlid ve terkibi, ruhlar ve cesetler hepsi bu mutlak nurun hüzmeleri ise, aynı şekilde bu coğrafyanın her bir şehri, rengi ve türü de aynı kimliğin varyantları, ayn
Şerefeddin Yaltkaya'da hakikaten ilim zevki ve heyecanı vardı. Onun bilgisi çok esaslı ve derindi. Asla gelip geçici görüşlere ve kanaatlere da-yanmaz ve inanmazdı. Şer'î ve akli ilimler tarihinde cidden fikirlerinden isti-fade edilir kıymetli bir varlığımızdı. Ölümü pek vakitsiz oldu. Onu en olgun bir yaşında ve müstesna kafası ile kaybettik. Hakiki bir âlimimizdi. O vasfı asla kaybolmayacaktır. Eserlerine daima başvurulacaktır." A. Süheyl Ünver "Fransa Koleji'nden Profesör Louis Massignon zat-ı devleti
Osmanlı İmparatorluğu Orta Asya, İslam, Mezopotamya, Anadolu, Kafkaslar ve Balkanlar siyasi kültürlerini yaklaşık bin yıl boyunca büyük bir başarıyla mezcetmiş ve dünyanın en karmaşık siyasi yapısına sahip olan bu bölgelerde Osmanlı Barışı adıyla anılan üst bir siyasal kültürü (Nizam-ı Kadim) oluşturmuş ve dört asır boyunca bu coğrafyada başarıyla uygulamıştır. 1789 yılından itibaren Avrupa'nın siyasi nüfuzu altına girmeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu, bu tarihten itibaren gittikçe artan oranda, Asya-İsl
On yedinci yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti'nde siyasî, askerî ve iktisadî alanda durağanlaşma ve gerilemenin işaretleri görülmeye başlarken, coğrafî keşiflere ve fikrî alandaki gelişmelere bağlı olarak Avrupa'da Rönesans ve Reform hareketleri; bunları takip eden yüzyıllarda ise Kilise'nin hâkimiyeti kırılarak dinî taassuptan kurtulmalarına vesile olan Aydınlanma hareketi ortaya çıkmıştır. Aydınlanma bilimsel çalışmaların önünü açmış, bilimsel çalışmalar da Sanayi Devrimi'nin gerçekleştirilmesini sağlamış
Tükendi
İslam düşünce tarihinde biri inanca diğeri pratiğe, amele müstenid olan kelam ve tasavvuf, düşünce tarihimizde gerek inancı ve gerekse sosyal ve manevi olanı belirleyen iki temel dinamik olmuştur. Kelam; İslam düşüncesinin belirlenmesinde, savunulmasında ne kadar etkili olmuşsa, tasavvuf da sosyal ve manevi yaşamın oluşumunda o denli etkili olmuştur. Takip ettikleri yöntem itibariyle Kelam, nassı esas almakla birlikte aklı olabildiğince işlevsel kılarken; Tasavvuf ise "akıl" yerine "sezgi" ya da "keşf"i koy
Tükendi
Felsefe tarihinin en büyük filozoflarından biri Aristoteles ise, Aristoteles'in de tartışmasız en önemli ve tarih boyunca gerek Batı Hıristiyan, gerekse Doğu İslâm düşüncesi üzerinde en geniş kapsamlı etkide bulunmuş eserlerinden biri Metafizik'tir. Bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak sergileneceği üzere bu esere şimdiye kadar içlerinde Fârâbî, İbni Rüşt, St. Thomas, Albertus Magnus gibi birinci sınıf filozoflar da olmak üzere sayısız düşünür ve yazarlar tarafından kü­çüklü, büyüklü sayısız şerh, haşiye, a
Tükendi
Toplumda söz ve davranışlarıyla diğer insanlardan farklı olan, düşün-celi, ağır başlı, mantıklı ve ikna edici konuşma eğilimi gösteren kişilere çoğu zaman "filozof" nitelemesi yapılır. Düşünceye dalmış ve bir konu üzerine yoğunlaşmaya çalışan kişilere yaygın bir şekilde "bu kadar derin düşünme, filozof mu olacaksın" denildiği sıkça duyulur. Aslında toplum-da, yarı şaka yarı ciddi vurgulanan derin düşünme ile filozof olma arasındaki ilişkinin göz ardı edilmeyecek kadar haklılık payı bulunmaktadır. Düşünme, h
Nasıralı İsa "Hıristiyanlık" adında bir din kurmuş muydu? İsa'nın "monoteist" karakterli öğretileri sonraki yüzyıllarda kimler tarafından hangi koşullar altında savunulmuştu? Hıristiyanlık hangi inanç prensiplerini esas alarak ortaya çıkmıştı? Roma imparatorluk yönetimi erken yüzyıllarda -genellikle zannedildiği gibi- Hıristiyanları toptan yok etmek amacıyla mı hareket etmişti? Roma imparatorluk yönetiminin I. yüzyıldan VII. yüzyıla kadar Hıristiyanlık ve Kilise politikaları nasıl şekillenmişti? Büyük Kilis
Tükendi
Mahmud Nedim Paşa, hiç şüphe yok ki, 19. Yüzyıl Sadrazamları arasında hayatı, yükselişi, icraatları ve bunların sonuçları açısından incelenmesi gereken ibretlik bir yere sahiptir. Kısa süren iktidarı sırasındaki fiilleri Sultan Aziz'in katline varacak olaylar zincirini başlatmıştır. Siyasi hayatı kendi ikbali ve menfaati açısından hep doğru, ancak Devlet ve millet açısından hep yanlış ve feci sonuçlar doğuracak kararlarla doludur. Mehmet Zeki Bey "Son Sadrazamlar ve Başvekiller" serisini hazırlarken, sadece
İşrâkîlik, Şihâbüddin es-Sühreverdî (öl.587/1191) tarafından sistem-leştirildiği kabul edilen, özgün ve köklü bir düşünme biçimini temsil etmektedir. Bu durumda İşrâkîliğin araştırılması, sadece bu ekolün anlaşılması için değil, aynı zamanda bir bütün olarak İslam felsefesi geleneğinin de anlaşılması için önemlidir. Ancak, hem tarihsel süreçte hem de İslam felsefesinin kurucu epistemolojilerine ilişkin son yıllarda yapılan araştırmalarda İşrâkîliğin çok az ilgi gördüğü, yeteri kadar araştırılmadığı ve anlaş
Bu küçük kitapta bilgi sorunu ele alınmıştır. Bilginin ne olduğu, nasıl oluştuğu, bilgi edinirken zihin fonksiyonlarının nasıl bir rol oynadığı, bilgi türleri, bunların hakikat değerleri ve insan hayatına olan etkileri işlenmiştir. Çünkü insanın bilinçli eylemleri hep bir bilgiye göre olur. ... Bu kitap aynı zamanda felsefeye giriş mahiyetindedir. Felsefe alanına farklı kapılardan girilebilir. Buna göre her yazar kendi anlayışına göre bir kapı açar. Bu kapılarla açılan yollar ya tarihsel olur ya da sistemat
Hiçbir milletin tarihini Türkler olmadan yazamazsınız. Bunun sebebi de, Türklerin dünyanın pek çok coğrafyasına dağılmasını ve başka milletlerin tarihlerini etkilemesidir.? V. V. Barthold ? Verilecek derslerden maksat, sizlere Türk kavimlerinin tarihi hakkında Rus ve Avrupa ilimlerinin elde ettiği neticeleri ?bana verilen ders saatlerinin müsaadesi nispetinde? tanıtmaktır. Lâkin bu neticelerin pek zengin olmadığını ve buna ilişkin birçok meselelerin henüz tamamen hallolunamadığını göreceksiniz. Bunun sebebi
Quid ad aeternitatem? Unamuno felsefesi bu temel soruyla yola çıkar: İnsan kendi canına karşılık ne verebilir? Ebediyetin yanında ne ehemmiyet taşır? Bu sorunun cevabı, Unamuno için gün gibi aşikârdır, zira onun için ebediyet karşısında her şey teferruattır. Ölümsüzlüğü hayatının tam ortasına yerleştiren Unamunonun trajedisi, bu en hayati sorun üzerine zıt görüşler sunan aklının ve duygularının çelişmesinden doğar ve bu trajedi İspanyol filozofun bilinçsiz bir ölümsüzlükle yetinmemesinden, bu ölümsüzlüğe ki
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 51 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2