Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 307 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Son kale ile son darbe indi üstlerine. Melih, omuzlarında son kalenin yüküyle bir yandan geçmiş acılarını unutmaya çabalarken, mücadele ettiği kirli örgüt babasından sonra şimdi de onu ortadan kaldırmak istiyordu. Basit gibi görünen bir operasyonun ucu yerin yedi kat altına uzandığında neler olacaktı? İşlerinin ne kadar ciddi olduğunu anladıklarında geri dönülmez bir yola girmişlerdi artık. Coğrafyasını, kardeşini ve ekibini kederli günler beklemekteydi. Kırmızı ve mavi hesaplaşırken, moru bir seçim bekliyo
Aile kurumu, Hz. Adem’den bugüne İslam binasının temellerini teşkil eden çok önemli bir müessesedir. Aile bir okuldur. Peygamberimizin, “Müslüman, aile ve nikâhla dininin yarısını tamamlar.” şeklinde ifade etiği aile; ruhî- bedenî yönüyle kişiyi teskin eden, huzur ve mutluluk veren bir mekteptir. Kutsal bir emanet ve mutluluk kapısı olan aile, bizlere büyük bir nimet olarak sunulmuş ve bizden sonraki nesillere aynı sağlamlıkla teslim edilmek üzere emanet edilmiştir. Bu emaneti koruyup kollamak, ailede huzur
Bu roman; aziz vatanın üzerindeki kara bulutları dağıtıp milletimizi aydınlık yarınlara taşıyanların, bağımsızlık güneşinin yurdumuz üzerine yeniden doğmasını sağlayanların, “Alperenler, akıncılar, kahramanlar, serdengeçtiler, yiğitler nerede?” denildiğinde, “Burada!” diyen destanları yazılamamış gizli kahramanların, şehit çocuklarına babalık yapan ve “Yetimlerin Babası” olarak anılan Karabekir Paşa’nın hikayesidir. Bu roman; savaşta babası ölen kimsesiz Ermeni çocuklarına da sahip çıkıp onları himaye eden
“Turan Ülküsü, Osmanlı’nın son dönemlerinde bazı aydınlar tarafından bir kurtuluş reçetesi olarak düşünülse de hayata geçemedi. Ama Türk Milleti, ‘Turan’ hayalinden hiç vazgeçmedi. Unutulmamalı ki hayal ettiğiniz şeylere ulaşmak için mücadele ederseniz bir gün bu hayalinize ulaşmanız mümkündür. Turancılar, Büyük Türkistan’ı kurmayı hedefleyenler, mücadelelerinden hiç vazgeçmediler. Anadolu’da yedi düvelle mücadele eden Türk Milleti, son yurdunu bu azim ve kararlılıkla terk etmedi. Mahremine el sürdürmedi.”
Zaman, günlük yaşantımızın temelini oluşturan en önemli kavram… Bütün kaynakların en değerlisi zamandır. Buna rağmen en az anlaşılanı, en yanlış yönetileni, en fazla boşa harcananı da zamandır. Çoğunlukla yeterli olmadığından şikâyetçi olduğumuz, her zaman tasarruf etmeye çalıştığımız, çoğunlukla kaybettiğimiz şey yine zamandır. Parayı zamana göre daha hesaplı ve sayarak harcarız. Ne yazık ki zaman konusunda aynı hassasiyeti göstermeyiz. Üstüne üstlük sanki para gibi geri kazanma şansına sahipmişiz g
Geleceğimize sahip çıkmak istiyorsak gençliğe sahip çıkmalıyız. Çünkü yarını inşa edecek olanlar, şimdinin gençleridir. Gençlerin hayat hikâyelerine dokunarak başarı hikâyelerine dönüştürmek, bir anlamda insanlığa hizmet etmektir. Çünkü “Gençliğin Yarınlarına Dokunmak”, toplumu ve değerlerini yaşatmaktır. 21'inci yüzyıl dünyası ve teknoloji, insanların değer yargılarını da dizayn etmektedir. Bu nedenle yaşanan değerler çatışmasını aile ve ergen psikolojisi çerçevesinde değerlendirmek, gençlere değer veril
Aşkın elleri dokundu kadının kaderine. Kadın sarsıldı. Göğsünde kor bir ateş. Tüm kâinatı kuşattı. Matem çadırı aşkla sarsıldı. “Ben bir çöl kızıyım.” dedi. Sevdiği adam önünden savrulup geçti. Adamın aşkı ömründen geçip gitmedi. Kadın onun ardından yürüdü matem çadırına. Kulağına ilk anlatıcının sesi ilişti. Bu, sevdasına hayran olduğu Aişe’nin sesiydi. Asırlar öncesinden ona yetişti. Ölesiye aşk dolu, ölesiye şefkatliydi. Dizlerine koydu başını. Aişe’nin ellerinde saçları tel tel çözüldü. Sakinleşive
Kimimizin elinde un, kimimizin yağ, kimimizin mürekkep lekesi. Lakin yıkanınca geçmeyen hiçbir şeye el sürmedik. Susunca anlaşılmayan hiçbir şey söylemedik. Tabiri caiz olmayan hiçbir şeyden bahsetmedik. Besmeleyle başlayıp, hamdeleyle bitirdik. Güzel olanı sevdik. En güzelin yarattığı gönlümüze, çirkinlik libasını hiç giydirmedik. Kini, kibri ve hasedi yolumuza yoldaş etmedik. Merhameti bolca üleşip, fazlasını muhtacına bıraktık. Sevdik korkmadık, sevildik şükrettik, aldandık, vehmettik, ağladık sabre
Vardığımız yerle kaçtığımız yönün aynı olmasıdır “çaresizlik”. İnsan, yaşamaya çalışır; nefes alırken boğduğu, nefes verirken yaşatmaya çalıştığı da kendisidir. Bazen bir dolambacın içinde çıplak ayaklarla kaybolursunuz. Bazen aynı yerde çıkış yolları ararsınız. Oysa maharet burnunuzun ucunu görebilmek, çözüm ise her gün önünden geçileni fark edebilmektir. Bazen durup nefes almak iyi gelir. Bazen yola koyulmak gerekir. Çözüm ise kendimizi tanımaktır. Tanıdıkça zayıf yanlarımızı, korumaya çalışırız için
“Siz yitik cümlelerin nasıl bir kıyım gerçekleştirdiğini bilir misiniz? Bilir misiniz her şeyin tamam olduğunu sanan yığınla insanın arasında mutluluk pozları ile dimdik dururken ağır ve hüzünlü yazgısını sol göğsünde taşımanın külfetini? Sahi; çarpan mıdır yoksa çarpılan mı hakikatin kendisi?” Her harfi kalbimi acıtsa da sevda üzerine risaleler yazmaktır niyetim. Harflerin izini sürüp kelama dökmek. Nedir sevda dedikleri? Tarifi yapılabilir mi sevdanın sahi? ***** “Şimdi sözün düğüm olduğu noktada
Seni ben o gün sevdim Bana baktın sanki her şeyi anlattın Çırpınışın bir kumru kuşu gibi Etrafımda sen uçan kuşun mutluluğu gibi Ben seni o gün sevdim Ağlarken gözyaşlarımı silen İncitmeden bana yüreğini veren Kumru kuşu ölümsüz sevdası gibi Ben seni o gün sevdim O gün yağmur hiç yağmadı Gökyüzü hiç kararmadı Bana gülerken kuş sesleri sen diyordu Ben seni o gün sevdim Bir kumru kuşu gibi sev beni Be sevda Benim yanımdan ayrılma Be sevda Beni ölümsüz sev Be sevda Beni sen sev Sev be se
Bir okuyup bin düşünmek… Günümüzde bu duyuş ve duruşa, bu anlayış ve kavrayışa ne kadar da muhtacız. Çok okuyor, çok yazıyor ama yok denecek kadar az düşünüyoruz. Çünkü bizi düşünmeye sevk edecek hikmet ve marifetten mahrum bırakıldık. Bizi bundan alıkoyan bin bir sürat görüntü medeniyetiyle karşı karşıyayız. Ben aforizmayı yani özlü sözü, “Hayat, artı hikmet, artı olgunluk; eşittir insan...” olarak ele alıyorum. “Hayat”, “hikmet” ve “olgunluk” kavramlarının baş harfleri kimyadaki H2O’yu, insanın özü o
Hüznüme kar yağıyor, sessizden, inceden... Kuş susuyor, gök susuyor, dağ susuyor kar yağarken. Kar konuşmuyor inerken, ses çıkmıyor, iniyor. Sevincime kar yağıyor. Dostça sarılışıma, kardeşçe kucaklayışıma kar yağıyor. Donuyor sevgiler, üşüyor hasretler. Derdime kar yağıyor. Uğulduyor kulağım. Yine sırtlanıyorum yaşlı dünyayı. Dünyaya kar yağıyor. Derdim bitmiyor karla, soğuyor yalnızca. Aşkıma kar yağıyor. Nerede başlayıp bittiğini bile kestiremiyorum. İnce bir sızı, soğuk bir bıçak gibi etime batıyor kar
On altı yaşında kalbime saplanan bir ok, Gecelerimi çaldı benden gözümde uyku yok. Belki o da sever dedim, bekledim yıllarca… Heyhat! Bende gönlü yok. Zaman tükendi, gözyaşı tükendi. Geçti yıllar ömür tükendi. Sevdamın bahtı yok. Sevdamın bahtı yok.
Tükendi
Tunus’ta başlayan Arap Baharı, “Ey Doktor, şimdi sıra sende…” sloganları ile Suriye sokaklarında halk ayaklanmasına dönüşerek kısa sürede ülkeyi iç savaşa sürükledi. Zalimlikte sınır tanımayan Devlet terörü, her an ve her yerde patlayabilecek varil bombalarıyla savrulan bedenlerin masumiyetini kızıla boyadı. Bazen elma kokusuyla geldi ölüm, sağanak sağanak yağdı tüm şehirlerin üzerine. Ekilen kötülük tohumları, rüşvet bataklığına dönüşüp hayatta kalan ailelerin de sonunu getirdi. Evlerini, işlerini terk ede
Tükendi
Hadi biraz maziye gidelim. Yok yok, o kadar eskilere değil; tutalım anılarımızın elinden, filmimizi geriye saralım ve geçmişimize bi bakalım. Dijital esaretin olmadığı, sokakların bizim seslerimizle çınladığı çocukluğumuza… Belli ki en güzel çocukluk, bizim çocukluğumuzdu. Yazarın, bu iki kapağın arasına koyduğu aynayla bakalım mazimizin tatlı yapraklarına… Arkadaşlarımızla misket oynayıp bilyeli arabaya binelim, bisikletlerimize atlayıp bahçelere dalalım, naylonlardan kızak yapıp anılarımızı sobeleyelim. A
Suyun moleküler yapısı çok önemli. Suyun her bir hafıza hücresinde 440 bilgi hücresi var. Ve her bir bilgi hücre, etrafındaki bütün bilgileri depoluyor. Dağın zirvesindeki kaynak suyu, enerjisel açıdan normal çeşme suyundan kırk bin kat daha güçlü. Böyle bir su, insan vücudunu ve bütün sistemini canlandırmaz mı? Çocukluğumda iskeleye oturup saatlerce dalgaların sesini dinleyip ruhumun ağırlıkları dalgalara dökerek geçirdiğim zamanlarda içimde biriken pozitif enerjinin kaynağı bu muydu acaba? ***** Suyun Fıs
Bir şarkı dinliyorum, beni eskiye götürüyor; dünden razıyım. Keşke hiç dönmesem “geçmiş” denen ülkeden. Ne deniyor şimdi benim bu ruh halime? Melankoli mi? “Melankoli, hüzünlü olma mutluluğudur.” demiş Victor Hugo. Geçmişe duyduğum özlemle hüzünlenmeye, o hüzünle mutlu olmaya gönüllüyüm sanırım. Nasıl olmayayım? Bildiğin eskimişim, kendimi hiç de ait hissetmediğim bu devirde. Kaybolmak, bir hikâye olarak kalmak istiyorum çoğu zaman. Başka ne hikâyeler de vardır kim bilir? Ne dersiniz? Bir zaman sonra müzaye
Ömer Hayyam’ın "Bu insanlar cennet için yaşarlar. Onlara cenneti verebilirsen yönetirsin." sözü üzerine Alamut Kalesi'nde kendisine inananlar için yalancı cennet hazırlayan, Ömrünün yarısı sürgünlerde yarısı Alamut Kalesi'nde geçen, Kimilerine göre terörist kimilerine göre kahraman olan, Davası uğruna kendi öz oğullarının idam fermanını veren Hasan Sabbah, Ve… Alamut Kalesi, Melikşah, Nizamülmülk, Nizariler, Selçuklular, taht kavgaları, mezhep kavgaları, Muhammed Tapar, Sultan Sencer... Suikastlar, fedailer
Asr-ı saadet ikliminde büyümek Peygamber (sav) ikliminde büyümektir. Peygamber (sav)’in elinde ve gönlünde büyümektir. Peygamber (sav)’den selam ve dua almaktır. En güzel dualarını Peygamber’e ayırmaktır. Biz de O’nun gibi bir çocuğun elinden tutsak, onlara selam versek ve sonra karışsak oyunlarına… Yavru kedisini kaybetmiş bir çocuğun hüznüne karışsak… Yaralı bir kuşa su versek… Bir kelam etsek çocuklara, Peygamber’in dilinden… İşte o vakit asr-ı saadet iklimini yaşatırız çocuklarımıza. Bu kitapta; asr-ı s
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 307 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1