Toplumsal paylaşım ağı facebook: görülüyorum öyleyse varım! adlı bu çalışmada, Facebook kullanımına ve Facebook ortamına ilişkin iki farklı çerçeve çizdik. Facebook kullananların mahrem algısının değişmesi, kamusal alanda gözetim ve denetimi nasıl kavrayarak, uyum sağladıkları ile, Facebook vb. toplumsal paylaşım ağlarında gelişen iki yeni olgu: teşhircilik ve muhbircilik. Bu iki olgu, yeni medyanın gündelik yaşam rutini içerisindeki önemli rolünün de yansılarıdır, denilebilir. Yeni medya döneminde dolaşıma
1860 yılında 55 Koçgirili muhtar ve önderler merhameten af talep dilekçesinde İstanbul‘da sürgünde bulunan Koçgirililerin Türkçe bilmediklerini şu sözlerle ifade ederler:
«... bazıları bilâ-cürm beraberce ahz u girift olunmuş ise, merkûmlar aşiret olduğundan lisana muktedir olamadıklarından eşkıyalar ile birlikte mahbus ilkâ ve Tersane-i Amire'ye vaz' olunmuş.»
«... bazıları suçsuz olarak eşkıyalarla beraber yakalanarak teslim edilmişlerse de, bunların da ismi geçen aşiretten [Koçgiri] olup lisana muktedi
Öğrenmeyi okul dışında, yaşam boyu süren bir süreç olarak ele aldığımızda karşımıza yetişkin öğrenme kuram ve yaklaşımları çıkar. Ancak belirtmek gerekir ki, yetişkin öğrenmesi üzerine literatür, çocukların öğrenmesi ve çocuk gelişimi ile ilgili zengin bilgi birikimi ile karşılaştırıldığındadaha sınırlıdır.
Aslında yetişkinlerin öğrenip-öğrenemeyeceği ve nasıl öğrendiği konusu, insanlık tarihi kadar eskidir. 1930'lu yıllara kadar yetişkinlerin öğrenip öğrenemeyeceği doğrultusunda sorular oldukça yaygındı.
Zeki Erkut'un eseri "Jans Mans Sokağı Çocukları" "belgesel tadında bir Kıbrıs romanı."
"50'li yıllar... Lefkoşa'nın Küçükkaymaklı bölgesindeki karma bir mahallesinde Kıbrıslı Türk, Rum ve Ermenilerin yaşadığı Standart ve Belediye Evleri... Jans Mans Sokağı ve bu sokakta, her şeyden habersiz bir dut ağacı etrafında kendi kavgalarını veren çocuklar...
Bir tarafta tedhiş olaylarının sokağı ve karanlığı ele geçirdiği olağanüstü bir dönemde teşkilatlar,
tetikçiler ve cinayetler, öbür tarafta parçalanmış, kana bu
1974 Kıbrıs. "Cam kemik hastalığından dolayı vücudu gelişmemiş, 132 cm boyunda Kliru köyünden, "Serçe" lakaplı Takis, babasının zoruyla askere alınır. Askerde mutfak görevine dahi adapte olamamışken, savaşın patlak vermesiyle kendisini Beşparmak Dağları'nda, Türk askerinden kaçarken buluverir. 12 yıl cezaevinde yatan eski bir suçlu olan Kosta ve Kıbrıs'a ilk kez tatil amaçlı gelen fakat babası Kıbrıslı olduğu için apar topar askere alınan Amerikalı Peter ile yolları kesişmiş ve komutanları onlara "sırtınıza
Barbar Avrupa Tarihi tamamlandı! Elinizdeki 4 ciltle beraber 9 yıllık Avrupa tarihi
yolculuğumuzun bu son durağında sahneye Roma İmparatorluğu, Vikingler ve çağdaşı uygarlıklar
çıkıyor.
"Barbar Avrupa" tanımımız M.Ö 8000 ile M.S. 1000 arasındaki dokuz bin yılı içermektedir. Bu başlangıç ve bitiş tarihleri rastgele değil, bilinçli bir şekilde karar kılınmış tercihlerdir. Başlangıç tarihi olarak, Avrupa'nın buzullardan kurtulması ve modern iklim koşullarının oluşumu alınırken, bitiş tarihi olarak da Hristiya
Yetişkin öğrenebilir mi sorusunun sorulduğu 19 yüzyılın ikinci yarısından bu yana yetişkin eğitiminin kuramsal ve uygulamalı temellerinde ve alana ilişkin literatürde önemli ölçüde birikim sağlandı. Artık eğitim ve öğretim denilince zihnimizde yalnızca öğretmenler, öğrenciler, okul ya da sınıf ortamı canlanmıyor. Hatta yetişkin eğitimi yaklaşımlarının okul sistemini etkilediğini söylemek olanaklı hale geldi.
Günümüzde okul ve okul dışı eğitim etkinlikleri arasındaki ayrım giderek azalıyor olsa da, yetişk
Ekonomik aklın her şeyi esir aldığı günümüz piyasa diktatörlüğü koşullarında, öğretmenlik mesleği de bu iklimden payını almıştır. Aslında yalnızca öğretmenliği değil, tüm eğitim sistemini dönüştüren mekanizma ekonomi merkezliliktir. Ekonomi merkezli yaklaşım eğitim alanında özellikle merkezi standart sınavlarla kendini göstermektedir. Bu anlamda merkezi standart sınavlar geç kapitalizmin pedagojik mantığı olarak görülebilir. Artık öğretmenden istenen, bu mantığa hizmet ederek sınava hazırlayıcı teknisyene d
11. yüzyıl 15. yüzyıl arası, Anadolu’da yaşanan pek çok toplumsal ve siyasi olay açısından karanlıkta kalmış bir dönem. Bunun pek çok nedeni var. Ancak en önde gelenler Bizans İmparatorluğu’nun dağılması nedeniyle imparatorluk kayıtlarının düzenini kaybetmesi ve Anadolu’nun yeni sakini olan Türk boylarının göçer karakterinden dolayı kayıt tutma diye bir özelliğinin olmamasıdır. Hal böyle olunca herkesin bir tarafından tuttuğu, hurafelerin, efsanelerin ve gerçeklerin iç içe geçtiği bir tarih anlatımı ile kar
"Nazım Beratlı, çok az uzmanımız bulunan bir konudaki bilgisiyle, keşke vaktini tıpta
harcamasaydı, dedirtti."
Prof. Orhan Koloğlu, Tarih ve Toplum Dergisi
Tarihçilerin, birinci durumda teori ve malzeme arasında dengeli bir ilişki kurması beklenir ve
bunun için disiplinler arası bir birikim gerekir Bu yöntemden kastedilen, "bütün sosyal
bilimlere hâkim olmadan sadece kaynak okunarak tarih yazılamayacağı"dır. (Beratlı)
Prof. Cenk Reyhan, Turkish History Education Journal
Ulaşılan kanıtın yorumlanması tarihi
Paulikan Tarihi hakkındaki genel kabul gören yorumu yeniden
değerlendirme düşüncesi bana ilk kez Profesör Austin P.Evans tarafından
Columbia Üniversitesi'nde ortaçağ heretikleri üzerine yapılan bir
seminerde bizzat kendisi tarafından dile getirilmişti. Konu hakkında
çalışan diğer araştırmacıların da karşı karşıya kaldığı temel problemle
kısa sürede ben de yüzleşmek zorunda kalmıştım. Bu problem Yunan ve
Ermeni kaynaklarının yarattığı çelişkili ikili yapı ve Ermeni kaynaklarının
önerdiği şekliyle Paulikanizm
Gezegenimizde yaşam çeşitliliğinin nasıl geliştiğini tarif eden bir teorinin etkisi konusu abartılıyor gibi görünse de, hiç kimse bu teorinin sürmekte olan önemini inkâr edemez. Çevremiz üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir etkiye sahip olduğumuz bir dönemde, Darwin'in doğal dünyanın tamamının onun deyimiyle bir "hayat ağacı"na ait olduğu şeklindeki fikri -her bir dal bir diğeriyle bağlantılıdır ve insanlık bütünün bir parçasıdır, asla ondan ayrı ya da üstün değildir- bugün en az dün olduğu kadar önemlidir.
"Bu kitap, uluslararası kuruluşlar aracılığıyla ülkelerin kamu diplomasisi politikalarını ve yumuşak gücünü kendi kapsamında dikkat çekici bir çerçeveye oturtmaktadır. Sun Tzu'nun belirttiği gibi bir savaşın en büyük hedefi savaşmadan hakim olmaktır. Ulusal varlığın sürdürülebilirliğini ve savaşmadan kazanmayı sağlayan yumuşak gücün diğer dış politika araçlarıyla uyum içinde anlaşılması ve kullanılmasında bu eser önemli bir başvuru kaynağıdır."
- Wilson P. Dizard 3, Decalogue Group Başkanı, Washington, DC.
Bu kitapta, mümkün olan en az parayla film yapmak için bilmeniz gereken neredeyse her şeyi bulacaksınız. Şimdiye kadar karşılaştığım her düşük bütçeli film yapımcısının sahip olduğu en temel özellik "imkansız" diye bir kelime tanımamalarıydı. Bu insanlar sahip oldukları bütün kaynakları sonuna kadar kullanırlar ve illa ki istedikleri şeyi yapmanın özgün bir yolunu bulurlar. Beceri, bağlantılar ve kararlılığın doğru birleşimiyle çok pahalıymış gibi görünen ama aslında mütevazı bir cüzdana sığdırılabilecek bi
Hepimiz yaşıyor ve görüyoruz ki başta laiklik olmak üzere, Cumhuriyet modernleşmesinin kazanımlarına yönelik yoğun ve şiddetli bir saldırı söz konusu. Ancak bu kitap durumun vahametini ortaya koyarken, pes etmeyi ve vazgeçmeyi değil; umudun teorisini ve söylemini inşa etmeyi amaçlıyor. Bu inşa, akademiden öğretmenlere, velilerden öğrencilere, demokratik kitle örgütlerinden sivil toplum kuruluşlarına, hepimizin umudu örgütlemesiyle mümkün olacak. Laikliği ve laik eğitimi esas alan politik, pratik ve düşünsel
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetimizi "kimsesizlerin kimsesi" olarak tanımlar. Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyetimizin Atatürk tarafından tanımı yapılan bu temel ilkesine inançla bağlıdır.
Bu inançla, demokrasinin ve adaletin ışığında aydınlanacak bir Türkiye yaratmanın mücadelesini veriyoruz. Kibre bulanmadan, kimseyi ötekileştirmeden, herkesi anlamaya çalışarak ve tüm vatan daşlarımıza kendimizi anlatmaktan vazgeçmeden, yeni bir yolda yürüyoruz.
Herkes bizim seçmenimiz olmak zorunda deği
"Bu kitapta amaçlanan şey Şemsi'yi efsane haline getirmek değildir. Şemsi de birçok devrimci-demokrat insan gibi insan olmanın ve insanca yaşamanın uğraşını verdi.
İnsan olmak ve insanca yaşamak...
İnsan olmak; dürüst, yardımsever, kollayan, hayvana-börtü böceğe duyarlı, sevecen, kimseye zararı dokunmayan ve iz bırakan biri olmak demek.
İnsan olmak için kabaca bunlar gerekiyor ama insanca yaşamak için çok daha fazla çaba gerekiyor. Küresel kapitalizmin köleleştiren zulmüne karşı çıkmanın örgütlü mücadele
Toplam 340 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.