Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 148 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
19. yüzyıl Rus edebiyatının bıraktığı en önemli edebi miras, Fyodor Dostoyevski´dir. Eserlerinde gerçekle kurgu arasındaki sınırları altüst eden yazar, kimilerinin fantastik diye tanımladığı anlatım biçimlerinin, kendisi için gerçeği ifade ettiğini savunur. Varoluşçuluğun ilk izlerini taşıdığı düşünülen romanlarında gerilim, cinayet, korku, kendi deyimiyle "dehşet" vardır. Başkahraman Prens Mişkin tam bir ahlak ve ruh dengesine ulaşmış olgun insan tipidir. Yazarın, yaşadığı dönemin sorunlarına ve değerleri
Tükendi
Fırından, kızarmış kurabiyelerini çıkardı. Az daha geç kalsa altları yanacaktı. Mis gibi kokan kurabiyeler nar gibi kızarmıştı. Kim bu kurabiyelirin sahibi diye soracak olursanız, mahallenin al yanaklı saygıdeğer Neriman Hanım'ı... Al yanaklı Neriman teyzeydi onun adı... - Arka kapak, kitabın içinden vb şekilde belirtilmelidir. Anne kokulu kurabiye, öğrencilerine bir kitabın oluşum aşamalarını deneyimleme şansı vermek ve küçük yaşlarda kitap okuma alışkanlığını kazandırmak amacıyla yola çıkan yazarın, öğr
Tükendi
Şinasi'nin Türk edebiyatındaki önemi ve değeri; yazmış olduğu eserlerin sanat ve edebiyat değerleriyle değil, bunların etkisiyle ölçülmelidir. Şinasi, Türk edebiyatının Doğulu olmaktan çıkıp Batılı anlayışla gelişmeye ve ilerlemeye başlama hareketinin öncesi ve ilk uygulayıcısıdır. Yeni Türk Edebiyatı onunla başlar.
- Ah! Sevgili kardeşim, derdim bundan da büyük. Bizim üzerimizden bu kadar katı şekilde tasarruf edilmesinden, mahkum edildiğimiz bu tuhaf parasızlıktan daha zalimce ne olabilir? Sonuçta mal sahibi olmak neye yarar, ondan yararlanacak genç yaşımız geçtikten sonra? Geçinmek için dahi artık oradan buradan borç bulmam gerekiyorsa, her gün sizinle beraber doğru dürüst kıyafetler giyebilmek için tüccarlardan medet umacak kadar alçalıyorsam mal mülk neye yarar? Neyse, sizinle konuşmak istememin sebebi, duygularım
Gregor Samsa, gerilimli ve endişeli rüyalarından uyandığı bir sabah kendisinin kocaman bir böceğe dönüşmüş olduğunu gördü. Her böcek gibi sert bir sırtı, boğum boğum kahverengi bir karnı vardı. Karnının üzerindeki battaniye, hafif bir kımıldama ile hemen düşebilirdi. Vücudunun geri kalanına göre incecik bir çöpü andıran bacakları ise manasızca sallanmaktaydı. Gregor Samsa, şaşkınlık içinde, "Bana ne oldu?" dedi kendi kendine. Bu olanlar bir rüya değil, gerçekti.
İki mektubunu aldım bugün. Tabii ki haklısın Milena, gönderdiğim mektupta yazdıklarımdan ötürü açmaya çekiniyorum mektuplarını. Şükür ki doğru olan ya da doğru bildiğim şeyleri yazmaktan geri durmadım, eğer doğruları yazmasaydım cevaplarına karşılık ne hâlde olurdum? Çıldırırdım. Yalan söylememeyi başarabilmemle gurur duymuyorum, olması gerekeni yapmaktan başka bir şey değil bu. İfade ederken milyon kere düşünmem gereken şeyleri bir çırpıda söyleyiveriyorum, iliklerimde hissettiklerimi açıklamaya uğraşıyoru
Kafka'nın yapıtlarını, konu ve biçim açısından edebiyat tarihinin belirli bir dönemine yerleştirmek olanaksızdır. Gerçi onların ‘Dışavurumculuk'la (Ekspresyonizm) ilişkilerine sık sık değinilir. Gerçekten de Kafka'nın en verimli olduğu 1912 yılı Avrupa'da bu akımın doruk noktasına ulaştığı dönemdir. Ancak o, dışavurumcu grupların hiçbirine katılmış değildir. Dışavurumcularla ortak özellikler gösterse de, bu akıma karşı hep çekimser kalmıştır. Kafka'nın yapıtları geniş ölçüde ancak ölümünden sonra yayımlandı
Tükendi
Hüseyin Rahmi Gürpınar ; İstanbul halkının toplumsal, töresel yaşantılarını, aile geçimsizliklerini, batıl inançlarını, yaşadığı çağdaki Türk toplumunun geçirmekte olduğu krizleri hümuristik bir mizah dehasıyla anlatır. Mizahı, güldürücü olduğu kadar, gülünç yönlerimizin yansıtılması, hicvedilmesi için gerekli bir araçtır. Kuvvetli bir gözlem gücü vardır.
O diğerlerinden çok farklıydı. Kardeşlerinin tüyleri daha şimdiden anne kurt Kiche'ye benzeyerek kızılımsı bir renk almışken, sadece kendisi babasına çekmişti. Bir batında doğan yavrular içinde, gri renkli olan tek kendisiydi. Tam anlamıyla kurt soyuna çekmişti. Tek bir fark dışında vücutça Tek Göz'e benziyordu. O da, babasının tek gözüne karşılık, kendisinin iki gözü olmasıydı.
Halit Ziya Uşaklıgil, Mai ve Siyah'ta bir dönemin sosyokültürel durumunu gözler önüne sermiştir. Yazar, romanda okuyucuya dönemin yaşantısını Ahmet Cemil'in bakış açısından vermeye çalışmıştır. Mai ve Siyah, döneminin toplumsal sorunlarını gündeme getiren bir roman olmuştur. Yazar, dönemindeki birtakım sorunları, kahramanları vasıtasıyla okuyuculara açıklamıştır. Halit Ziya Uşaklıgil, bu romanda neslinin şair idealini ele alır, o zamanki sanat ve basın dünyasını yer yer çok gerçekçi çizgilerle tasvir eder.
Aşk- Memnu tefrika edildiği dönemde büyük ilgiyle karşılanmıştır. Halit Ziya Uşaklıgil'in en tanınan romanı olmuştur. Roman, yazarın en olgun eseri olarak kabul edilir ve Servet-i Fünun dönemi Türk edebiyatının şaheserlerinden biri olarak değerlendirilir. Aşk-ı Memnu romanı Servet-i Fünun neslinin dil ve kelime anlayışını devam ettiren bir özelik gösterir. Üslup olarak yazar, kendisine has sanatlı söyleyişlerin yanında kelimeleri de en güzel şekilde seçerek, anlatmak istediklerini okuyucusuna çarpıcı
1815 yılı ekim ayının bir gününde, güneşin batmasına bir saat kala, yaya olarak seyahat eden bir adam Diny kentine giriyordu. O sırada evlerinin önünde oturan ya da pencerelerinden bakan tek tük kent halkı, yeni geleni kuşkulu gözlerle izlediler. Ondan daha sefil görünüşlü birisini görmek neredeyse imkansızdı. Orta boylu, kalın yapılı ve güçlü bir adamdı. Kırk altı, kırk sekiz yaşlarında vardı. Deri siperli kasketi, güneş ve rüzgardan yanık yüzünün bir kısmını örtüyordu. Küçük bir gümüş düğme ile
Grigory Petrov'un çeşitli aralıklarla çıktığı Finlandiya seyahatlerindeki notlardan oluşan eser, 1800'lerin son döneminde Finlandiya-halkının içinde bulunduğu durumu, cehaletten kurtulmak için başta Johan Wilhelm Snelman olmak üzere ülkedeki bir avuç Fin aydınının verdiği olağanüstü mücadeleyi anlatır. Yayımlandığı devirde Türk aydın ve Türk bürokrasisi, bu kitabın içerdiği fikirleri, ülkede uygulanması gereken bir eğitim ve kalkınma programı olarak kabul etmiştir. Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı eserin MUST
Hüseyin Rahmi Gürpınar ; İstanbul halkının toplumsal, töresel yaşantılarını, aile geçimsizliklerini, batıl inançlarını, yaşadığı çağdaki Türk toplumunun geçirmekte olduğu krizleri hümuristik bir mizah dehasıyla anlatır. Servet-i Fünuncuların yaşıtı olduğu halde, ayrı bir sanat görüşünü sürdürür. Romanlarındaki kahramanların çoğu 19.yüzyıl sünu İstanbul'unun canlı, renkli insan, hayat manzaralarıdır. Eserlerinde Anadolu yoktur. Mizahı, güldürücü olduğu kadar, gülünç yönlerimizin yansıtılması, hicvedilmesi iç
Ortalığı kavuran bir Temmuz yazının akşamı... Genç adam S... Sokağındaki pansiyonundan dışarıya çıktı. Sanki bir tereddüt hâkimdi delikanlıda. Aynı tereddüdü yaşayan ayakları onu yavaş yavaş K... Köprüsüne doğru götürmeye başladı. Onun için en büyük tehlike ev sahibi kadınla karşı karşıya gelmekti. Ama bu tehlikeyi kolayca başından savmıştı. Beş katlı bir apartmanın tavan arasında kalıyordu. Küçücük bir gözdü dairesi. İlk görende bir odadan çok bir dolap izlenimi uyandırıyordu. Yemek ve hizmet için tuttuğu
Vakti zamanında bir oduncu varmış. Adamcağız sabahtan akşama kadar çalışırmış. Sonunda bir miktar para biriktirebilmiş. Bir gün oğlunu karşısına almış: "Sen benim biricik oğlumsun" demiş. "Alın teriyle kazandığım bu parayı seni okutmak için harcayacağım. Bir meslek sahibi olursan, yaşlanıp evde oturduğum zaman bana bakarsın." Bunun üzerine oğlan okula gitmiş. Derslerine çok çalışmış, öğretmeni de onu çok sevmiş. Daha sonra başka bir okula başlamış ama parası bittiği için okulu bitiremeden eve dönmek zorun
Tükendi
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, ülkenin bir köyünde yaşayan bir kadın varmış. Her gün, kadının kapısının önünden geçen bir delikanlı, onun sokağa bir tas süt döktüğünü görürmüş. Bir gün, delikanlı yine oradan geçiyormuş. Tam o sırada kocaman bir tas sütü yolun ortasına döküvermiş kadın. Bunu gören delikanlı merakla sormuş: O döktüğün nedir? Kadın içeri girerken: Kızım elini sütle yıkadı da onu döktüm, demiş. Delikanlı çok şaşırmış. Koşa koşa evine gitmiş. Annesine: Anacığım, demiş, şu ile
Adım İsmael. Gemilerde tayfalık yapıyordum. Bu kez bir balina gemisiyle denize açılmayı kafama koymuştum. Neden bir balina gemisinde olmayı istediğimi bilmiyorum. Belki balinaları görmek, belki de o büyük gövdeleriyle gezindikleri hırçın denizlerdeki tehlikeli yolculuklarda bulunmak isteğidir. Yanıma birkaç parça giyecek alarak Bedford limanına doğru yola çıktım. Nentakıt Adası'na giden yolcu gemisine binebilmek için Bedford'da iki gece kalmam gerekti. Limanın biraz ilerisinde eski bir hana geldim. Hancıda
Köyde geçirdiğimiz yaz tatili unutulmaz bir düş gibiydi. Bugün okulun ilk günü. Sabahleyin, annemle birlikte okulun üçüncü sınıfına kaydolmak için erkenden yola çıktık. Ben, geçirdiğim güzel tatili düşünüyor, istemeye istemeye annemin peşinden gidiyorum. Etrafta çocuklar vardı. Anne babalar kitap, kalem, defter, çanta almak için kitapçıları doldurmuşlardı. Okulun önü de çok kalabalıktı. Kapıcıyla bir polis memuru kapıyı açık tutmak için zorlanıyorladı. Okulun kapısına yaklaştığımız sırada omuzuma birinin
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 148 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1