Endülüs Devletinin kuruluşu, göz kamaştıran yükselişi ve hazin çöküşü dünya tarihinin önemli kırılma noktalarından biridir.
Gemileri yakan ve ardına bakmayan yiğitlerin kurduğu Endülüs Devleti, annesinden Erkekler gibi savaşmadın, şimdi sana kadınlar gibi ağlamak yakışır! sözlerini işiten sultanların elinde yok olmuştur.
Hüzünlü boyutu bir yana, bilim ve felsefe gibi insanlığın ortak mirası olan medeniyetin tüm unsurlarını karanlık Ortaçağ Avrupasına taşıyan Endülüs Devleti, yakıla yıkıla tüketilemeyen ese
Moraliniz mi bozuk? Kitap okumayı sevmiyor musunuz? Hiç akla gelmedik çözümler mi arıyor, pes etmek istemiyor musunuz?
O halde bu kitap tam size göre. Bir engeli olmayanın bu kitabı okumak istemeyeceğini asla düşünmeyin. Böyle problemleri olmayanlar okuyamazlar mı? Elbetteki okuyabilirler.
O halde, gözle görmeden nasıl ayakkabı boyandığını, nasıl bilgisayar kullanıldığını, sinemada nasıl film seyredildiğini, nasıl rüya görüldüğünü, nasıl top oynandığını öğrenmeye ve sonrasında şaşırmaya hazır olun. Yalnız b
"Bu proje bir hayal değil," diye sözlerine devam etti ABD Büyükelçisi Brown:
" Pentagon Nükleer Daire Başkanlığı ele geçirdiğimiz projeyi ayrıntılarıyla inceledi. Varılan sonuç, Türklerin toryum projesini hayata geçirdikleri takdirde başarılı olacakları yönünde. Bunun anlamını biliyorsunuz sanırım... Çin'de aynı konuda bir çalışma yapıyor. Asya'nın farklı uçlarındaki iki saatli bomba, dünya imparatorluğumuzu yıkmak için geri sayıma girmek üzere."...
30 Kasım 2007 Isparta türbetepe saat: 01.18
"Isparta Ku
Batı; değiştirdi, dönüştürdü. Farklı dillere, dinlere, geleneklere, kültürlere hayat hakkı tanımadı. Bütün dilleri, kültürleri, dinleri kendine benzetmeye ve tekleştirmeye çalıştı. Bütün Doğu toplumlarını ve halklarını modernizm dininin mü'minleri hâline getirdi. Eğer farklı kültürler kendine uymamışsa onlara "barbar", "bilimsel değil", "az gelişmiş" dedi ve onları aşağıladı. Bu aşağılamayı da maalesef, aşağıladığı toplumların kendi aydınlarına yaptırdı. Böylece bütün dünyada silahsız, görünüşte zorlama olm
Evlilik, SEN 'i, BEN'i muhabbet ateşinde eritip, BİZ'e dönüştürme sanatıdır.
Evlenenler, sadece bir evi değil; gönüllerini, sevgilerini ve kararlarını da paylaşırlar.
Eşler tek beden, tek ruh olur; aralarından ayrılığı, gayrılığı kaldırırlar.
Evlenmek, evi dört duvar olmaktan çıkarır, bir sevgi Cenneti yapar.
Aksi halde, evlilik sırf beden ve maddeden ibaret kalır. Öyle bir evden de iyi evlat yetişmez.
Bu eser, sağlam yuvalar kurulsun, eşler ve çocuklar hep mutlu olsun diye yazıldı.
Eski kurt gözlerini daldırıp zihninde bir şeyler hesaplar gibi duraklamıştı.
Yalnız tetik çekme işine sen karışma. İyi atıcısın, sağlam fedaisin amenna... Ama bu iş başka... Her şeyin bir ilmi, inceliği var. Olurda suikast hedefine ulaşamazsa alimallah tüm ittihatçıları seninle ilişkilendirip toptan darağacına gönderirler. Anlayacağın; bize bizden olmayan bir fedai lazım... İyi bir fedai... Attığını vuran, vurduğunu düşüren bir fedai...
Aynı Yakup Cemil gibi...
Yangının yeni bittiği, küllerin yere inmediği günler... Yorgun halk yığınları, viran olmuş
köyler, yıkılmış şehirler... Yeni dönemin sancıları içinde matbuattan siyasete her
tarafta derin fay kırıkları... İttihatçılar, İkinci Grupçular, Hilafetçiler, Cumhuriyetçiler...
Ve kurtarıcı paşalar arasında başlayan kuruluş kavgası... Peşpeşe gelen devrim
kanunları... Deli Halit cinayetinin, Şeyh Sait isyanının, sürgünlerin, Takrir-i Sükûnların
karanlık fonunda derin bir hesaplaşma... Terakkiperver Cumhuriyet Fırkas
Ülkenin gündemi bir anda değişmiş, bütün gözler Menemen'de cereyan eden meşum hadiseye çevrilmişti. Muallim birlikleri başta olmak üzere çeşitli meslek teşekkülleri ve cemiyetler ardı ardına beyannameler yayınlıyor, gazeteler konu ile alakalı gelişmeleri duyurmak için birbirleri ile yarışıyorlardı. Ülkenin dört bir yanında gözaltılar, tutuklamalar devam ediyordu. Hadise bir avuç meczubun çılgın bir eylemi olmaktan çıkmış, bütün ülkeye yayılan ve inkılaplara kasteden karanlık odaklara karşı yürütülen sürek
Kurşun gibi ağır her soruya tek tek cevap aradılar.
Haysiyetin ve şahsî fedakârlığın sınırlarını mütereddit
cümlelerle kolaçan ettiler. Doluyu boşalttılar, boşu
doldurdular, ölçtüler, biçtiler nihayet gece yarısına
doğru karara vardılar. Hüküm cümlesi zehir gibi
dudaklarından döküldü:
– Serbest Fırka'yı feshediyoruz...
...
1930'un ikinci yarısında yaşananlar Türkiye'nin belleğinde
derin izler bıraktı. Serbest Cumhuriyet Fırkası isimli bir partinin kurulması haberi bir bahar müjdesi gibi gelmişti insanlara.
Fırtına ağaçları dibinden sökecek kadar şiddetliydi. Hava buz gibiydi ve Nice sokakları iyice tenhalaşmıştı.
Geniş bir caddenin kösesinde elektrik direğine sırtını yaslayan hırpanî kılıklı bir adam, elini cebine soktu. Kirden rengini yitirmiş bir mendil çıkarıp burnunu sildi.Mendili tekrar cebine sokarken sararmış dişleri görünecek şekilde güldü. Caddenin karsı kösesinde yürüyen şişman bir adam, rüzgarın uçurduğu şapkasının pesinden koşarken direğe çarpıp yere düşmüştü.
Sonra kendi kendine kızıp söylendi:
YED-İ KUDRET; yani kudret eli...
Âlemlerin tek ve bir Rabbinin dilediği adedince, diledikleriyle hayat bulur, zuhur eder ve huzura gelir!
Bu, bazen sırlarla gelen bir Allah dostunun ruhumuza, hayatımıza dokunuşlarıyla olur; bazen meleklerin, bazen kaza veya kederin...
Şerden hayr da çıkar...
Özümüzdeki vicdan, sağduyu, feraset, basiret gibi duygular daha önce az koklayabildiğimiz kokular gibi keskinleşir, olgunlaşır, içimizdeki melekle ruhumuz gittikçe hemhâl olur; MELEKLEŞİR!
İşte bu kitap, böylesi bir
"‘Nefes nedir?' diye sorarsanız deriz ki; Nefes, Hakikat Sultanı'nın yüceliğinden dolayı, kötülükleri söndürmek için kalpteki ateşe hakîm kıldığı bir nurdur. Allah günde, yirmi dört bin defa nefes aracılığıyla seni ziyarete gelir, seninle alışverişte bulunur." der Muhyiddinİbn-i Arabi.
Bu kitap, her an alıp vermekte olduğumuz nefeste saklı olan ruh hakikatinin farkına varmak ve bunu bizzat şahsımızda deneyimleyip inşâ etmek niyetiyle kaleme alınmıştır. Tüm çalışmalarımızda olduğu gibi, bu çalışmada da, di
Bir yanda debdebe, lüks ve şatafatın baş döndüren cazibesi... Savaşmaktan yorulan devletlûların hiç bitmeyen
eğlence sarhoşluğu... Gösterişli alaylar, köşkler, kasırlar;
zevk ve safa ehli yeniyetme zenginler...
Diğer yanda devleti kangren gibi saran suiistimaller...
Mafyanın, adam kayırmanın, rüşvetin makbul sayıldığı devlet katları... Yangınlar, depremler, salgın talıklar ve pahalılığın çaresiz bıraktığı fakir kitleler...
Sefahet ile sefalet arasında akıp giden yıllar... Gelişme ve yozlaşmanın birbirini te
Dijital işletme ve pazarlama uzmanı Özgür Bayraktar'ın ikinci kitabı da Selis Yayınları'ndan çıktı.
Dijital İşletme Bilimi adıyla yayınlanan kitapta, dijital dünyada başarılı bir işletme oluşturmanın püf noktalarına değiniliyor.
2007'den beri çok uluslu markalara Türkiye pazarındaki pazarlama çalışmaları ile ilgili topluluk yönetimi ve dijital pazarlama danışmanlığı yapan Özgür Bayraktar, 2009 yılındaki seçimlerde İstanbul'daki Belediye Başkan Adayları için dijital iletişim danışmanlığı yaparak, Türkiye'd
Bir toprağı vatan eylemek için oralara sadece gönül vermek değil, canını vermek gerekir. Vatanın sahibi toprağın üzerinde yaşayanlar değil, toprağın altında uzanmış ölümü bile korkuturcasına kıyamet gününü bekleyenlerdir. Ve Allah'a inananlar bilirler ki, ölmeyen ölüler de vardır. Bedeni ölse de ölmeyenler, bu âlemden göçse de göçmeyenler...
Anadolu, bir dava uğruna asırlık bir yürüyüşe çıkanların yurdudur. İlahi bir muştu ile atlarını doludizgin koşturanları bağrına basmıştır. Anadolu, sinelerini ilahi aşk
?Ah ben ona nasıl aşık oldum?", ?Aslında hiç tipim değildi",
?Onun için günlerce ağladığıma inanamıyorum",
?Bir aşk uğruna her şeyimi kaybettim..."
Tipik aşk sonrası pişmanlık cümleleri değil mi?
Aşk ne acayip bir hastalık değil mi?
Peki bu kadar acı çektirmesine, aklımızı başımızdan almasına rağmen niçin aşık olmak için çıldırıyoruz?
Hem bu aşkın bedenimize ve ruhumuza yaptığı numaralar ne? Çok aşığız ama
hiç anlaşamıyoruz, niye?
İşte size dört başı mamur bir aşk kitabı.
Yalnız dikkat!
Bu kita
Bütün sözleri ve davranışlarıyla
Kur'an ahlakını yaşayan Peygamberimiz
(s.a.v) bize bazı anlar baldan tatlı gelen
kızgınlık ve öfke hususunda da dengeli
olmayı öğretmiştir.
Peygamberimiz hiç bir zaman
kendi nefsi için kızmaz, asla kendisi için
intikam almayı düşünmezdi.
O, sadece Allah'ın rızası olmayan
durumlarda öfkesini gösterirdi. Bunun
dışında, kişisel meseleler yüzünden ortaya
çıkan her türlü öfkeyi, tedavi edilmesi
gereken bir maraz olarak değerlendirirdi.
Peygamberimizin (a.s.v)
mütebessim çehresi her zaman bir
ölçünün sembolüydü. Peygamberimiz sert
ve kaba bir çehre ile gezmediği gibi, onun
kahkahalarla güldüğü de görülmemiştir.
Ayrıca o hiç kimseyi alaycı ifadelerle küçük
düşürüp gülmemiştir.
Böyle bir ahlak yapısına sahip
olan Efendimizin (a.s.v) tebessüm etmesi
hangi olaylar karşısında vuku bulmuştu?
İşte Hz. Peygamberin Güldüğü
Anlar bize Peygamberimizin gülmesi
konusunda çok güzel ve aydınlatıcı bilgiler
sunuyor. Gülmüş olmak için gülen
insanların ciri
Bizler çok ağlayan bir peygamberin
ümmetiyiz. Peygamberimiz (a.s.v) yumuşak
kalpli, coşkun duygularla sarmalanmış, Allah
lafzının geçtiği her yerde kalbi titreyen bir
peygamberdi.
Peygamber Efendimiz ağlamanın
önemini şu ifadelerle anlatır: ?Yalnız iken
Allah'ı anıp gözleri yaşla dolan kişi Hesap
Günü'nde imtiyazlı yedi sınıf arasında yer
alır."
?Eğer benim bildiklerimi
bilseydiniz az güler çok ağlardınız." diyen
Efendimiz gözü yaşlı zamanları
Hz. Peygamberin Ağladığı Anlar başlığı
altında örnek olaylarla i
Toplam 136 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.