Öykünün geçmişi insanlık tarihi kadar eski. Tarihin bir çeşit minyatürü olan insan ömründe de gözlenir bu. Çocuk olsun, genç olsun, yaşını başını almış olsun herkes birbirine sürekli öykü anlatır. Ta Habilden, Kabilden beri de böyledir. Öyleyken öykü tekniği, öykü eleştirisi, daha kestirme bir dille: öykü üzerine kitap sayılıdır Türkçede. Düşündürücü, kaygı verici bir durum. Yazılanların el yordamıyla yazıldığını düşündürmekte çünkü. Elinizdeki Öykü Yazmak öykü üzerine bir kitap. Amacı öykü eşiğindeki gen
Dilin kaynağı ve doğasını soran felsefî soru, esas itibarıyla varlığın kaynağının ve doğasının ne olduğu sorusu kadar eskidir. Çünkü dil ve varlığın, kelime ve anlamın henüz daha birbirinden ayrılmamış olması, felsefenin onları ayrılmaz bir birlik olarak görmesi, felsefe açısından dünyanın bütünü üzerinde ilk bilinçli refleksiyonu anlatır. Dilin kendisi bir refleksiyon temeli ve şartı olduğu, felsefî "aydınlık" da ilkin dilin içinde ve dil vasıtasıyla geliştiği için, ilk zihin bilinci, dili daima verilmiş b
Dilin rasyonellikten kopup irrasyonele doğru kaymasıyla birlikte bizim de gerçeklik algımız değişir. Görünürün, göründüğü kadar olmadığını; ancak başka bir bilgiyle tevile muhtaç olduğunu kavrarız. Çünkü bize gerçeklikten haber veren kelimelerin bağlamı değişir. Onlar asal anlamlarından uzaklaşırken, gerçeklik de alışageldiğimiz bağlamından çıkar. Farklı bir bağlamda kelimeyle gerçeklik birbirlerini değiştirip dönüştürerek yeni bir anlam kazanırlar. Yukarıda sözünü ettiğimiz Hakikat yolculuğundaki insan içi
İnsan yürek derinliğini yitirmiş bulunuyor günümüz dünyasında. Yani ruh zenginliğini, günümüzde değişik biçimlerde büyük değişmeler var; bu durum insanın ruh zenginliğini artırması gerekirken, tersine azaltıyor. Yüzyıldan beri olagelen budur; bütün ülkeler araştırılmış, en uzak denizlerin altı üstüne getirilmiş, araştırma isteği daha derinlere inmiştir. İnsan ayağının basmadığı tek yol artık havalarda kalmıştır ve insan göklerin sonsuzluğuna çıkmak için yeni yollar aramaktadır.
Kadın ve kadının toplumsal konumu hakkındaki tartışmalar Osmanlı kültür hayatına, batılılaşma hareketi ile bağlantılı olarak girmiştir. Bu konudaki tartışmalardan biri olan çokeşlilik sorunu, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle roman ve inceleme türü eserlerde geniş biçimde ele alınır. Ancak günümüzde çok eşlilik bağlamında yapılan bazı araştırmalar sorunu çağdaşlaşma tarihinde yer aldığından daha fazla öne çıkarmakta, dolayısıyla gerçekliğin tasvirinden çok, Şarkiyatçı geleneğin taleplerine y
Kaç bin güneş gerek parlasın biri yaksın binlercesini
Yakayım hepsini çünkü ateşin ateşi söndürdüğü
SUYUN SUYU BOĞDUĞU GÜNLERDEYİM
TOPRAĞIN TOHUMA MEZAR OLDUĞU
Ben mezarla konuşabilmem benim sözüm sağlaradır
Ben ölmüşle geçinmem ölmüşün alacağı bir fâtihadır
Sağlara borçluysam eğer borcumu mahsuben ödemem
Sayacağım bir dizi hakikat vardır
SAĞ KALMIŞSA BİRİNİ SATMIŞ MIDIR
SAĞ KALMIŞSA BU BİRİNDEN CAN ALMIŞTIR
İŞTE BU SAĞDA GÖRÜNEN BİR PİŞMANLIK HAVASIDIR
Kitle ileşitim araçlarının yaygınlaşması ve etki gücünün anlaşılması, özellikle 1980'li yıllardan başlayarak yoğunlaşan medya teorileri araştırmalarına neden oldu. Medya üzerine kuramsal araştırmalar, kimi yerde edebiyat biliminin yanı sıra, kimi yerde de genel edebiyat biliminin çatısı altında yürütülmekte. Amerikalı araştırmacıların başı çektiği iletişim bilimi yayınlarının yanı sıra, Alman edebiyat bilimcilerini konuya yaklaşımlarının ortaya koyan çok sayıda Almanca kitap veya bilimsel makaleden yararlan
Kültürün hızla çözülmeye uğradığı ve toplumsal güvenin yok olduğu; bireysel benlikle toplumsal benlik arasındaki çatışmada sürekli yara alan bireyin kendi kabuğuna çekildiği; yeni imkan ve açıların aynı hegemonik güce hizmet ettiği bir noktadayız.
Modern hurafelerin, batıl inançların, putların gizlendiği yer kameranın arkası değil; yığınların gönül bağlarıdır. Bu gönül bağları, gerçek?ten çok onun temsillerine ve simülasyonlara dayalı taraftarlığı, inanmazlığı, sempatizanlığı, müdavimliği meşru ve haklı ve
"Yeşilyurt, şiirin dışında, içindekileri içinde tutmanın ne olduğunu anlamışa benziyor. Belli bir yapı becerikliliğine erişmiş bu şiirlerinde." -Cahit Zarifoğlu
"Cahit Yeşilyurt'un içinde belki hiç farkına varmadan taşıdığı, türkülerimizde de elimizi atsanız dokunacağınız öte bilgisidir. Buna melâl demek ne kadar doğrudur bilemem, ama öteye dair bir bilgiyi taşımayan hiçbir kalp, bu ağırlığı melâle sığınmadan kaldıramaz." - Mehmet Ragıp Karcı
"O'nun şiiri, kişiyi tekil yalnızlığından kurtaracak sığınakl
Kollarımı o kalın sicimle arkama kat kat bağladı. Başıma da bir maske geçirdi. Bu maskenin fil hortumuna benzer bir hortumu vardı. Maskeyi giyen insan bu hortumun içinden nefes alıyordu. Hortumun içinde ise oksijen vardı. Zannederim hortum, sesi önlemek için yapılmıştı. Maske başıma geçirilince dünyayı iki gözlükten görmeye ve hortumdan gelen hoş bir havayı teneffüse başladım. Tam bu sırada birden ateş düşmüş gibi bir hâl oldu. Teğmen elektrik cereyanını salmıştı. Kafamın mor alevler içinde cayır cayır yanm
Esrarlı, büyülü ve özellikle şehirli bir şair tavrıyla kendini, eşyayı ve evreni şiirsel bir dille araştıran, sorgulayan Ihsan Deniz, yirmi beş yıllık şiir serüvenini; kendisi gibi `arayan herkese topluca sunuyor Buz ve Fire de. Şiire, olduğundan ne daha az ne de daha fazla pay biçme eğiliminde görünen Deniz, poetik anlamda, her türlü popüler şiir algısına olduğu kadar, şekilden ibaret gelenekçi ve kolaycı yaklaşımlara da kapalıdır. İhsan Deniz, çeyrek yüz yıllık serüveninde, şiirsel bir dünya arayışı bo
Okur, Edebiyat Yazıları'nda Heidegger'e Göre Sanat ve Sanat Eserinin Kökeni, Metne bağlı Eleştri ve wolfgang Kayser, Okuma ve Metin Seçimi Sorunu, kullanımlık Metin Türü Olarak Ulusal Marş Kavramı ve İşlevleri, İki Yazar - İki Roman: Büyülü Dağ ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Zaman ve Thomas Mann, Almana Edebiyatında Romantik Bir Yolculuk, Genel Edebiyat Bilimi, Edebiyat Bilimine Davet, Priska Furer: Sevgi Soysal, Okur olarak Türk Gençleri ve Genel Edebiyat konularında yetkin ve doyurucu yaklaşımlar bulacaktı
"ey göz nurumu akıttığım, tozlu yollarında belimi büktüğüm, kâh pısırık yaşlı bir deve diye bilip hörgücünde uyuduğum, kah bir zıplamayla yüzlerce yıl öncesine ve sonrasına süzülen taze bir ceren diye görüp yeni nefesler kuşandığım aşinalığım!
şahidim oldun seni konuştururken konuşan
bendim.
tanığım oldun bana kendini açarken açılan
bendim.
derimsin damar damar giyindiğim.
ipimsin kör kuyudan azatlığım.
ince sıcak yağmurumsun çölde bayındırlığım.
utangaçtım sende özgüveni buldum; titremez
sesim.
g
Bu yazılara "Dolanmalar" adını verdim, birkaç anlamıyla. Yaşayışımla bu düşüncelere dolanmış durumdayım, aşkın bir anlamı da dolanma: Soluğumda duyuyorum onları, biraz abartıyla söylersem. Birbirlerine de dolanmış yazılarım, görebilen okurlar için. Ayrıca, değişik dünyalarda gezip, dolanmayla yazıldılar. Bu çalışmanın bir diğer adı da Hâverân olabilirdi: Doğu-Batı. İki dünya arasındadırlar.
Düşünce yolculuğum hâlâ dolanmalar içinde. Bitmeden ne kadar yol alabildiğimin tanığı, okurlarım olacak.
Eğer benim sana tavsiye ettiğim öğütlerimi tutmazsan, isteklerinde kusur edersen, o zaman sadece kendini kına, başkasını değil. Eğer bu konuları bilmiyorsan, şimdi ben sana bunları öğretmiş oldum. Eğer bunları unutmuş idiysen ya da gaflet içinde idiysen, ben seni uyardım, sana bunları yeniden hatırlattım. Eğer müminsen, bu uyarılar, bu hatırlatmalar sana büyük yarar sağlayacaktır, çünkü ben de sana hatırlattığım hususlarla Allahın emrine boyun eğdim. Ve sana bu hususları ilettim. Sen de bunları kendinde
Batı dünyasında edebiyat daima teori ve tenkit düşüncesiyle birlikte gelişmiştir. Edebiyatı anlamak, ancak onun dayandığı temelleri bilmekle mümkündür. Peter V. Zima, bu kitabında çağdaş edebiyat teorilerinin ve tenkidinin genel bir panoramasını ustaca çizmekte ve bu akımların düşünce temellerini büyük bir açıklıkla ortaya koymaktadır. Kitabı Türk okuyucuları için vazgeçilmez yapan ise ele alınan teorilerle ilgili en son görüşleri içermesi ve yazarının sunduğu orijinal okuma yahut yorumlama teorisidir. Must
Bu yazılar ilk görünüşte kutuplar kadar birbirinden uzaktır. Belki gerçekte de öyledir. Ama bu yazarlar, büyük trajedide, pek genç olduğu için rol alamayan, fakat açlığı, tifüsü, ölümü, yani Büyük Savaşı (1914-1918) bilen ve yirmi yaşına geldiği vakit, dedelerinden kalmak değerler tablosunun silindiğini görerek, bu kez de, ruhuna ekmek bulabilmek için inancı ile ahlâkını olduğu gibi gerçeği ile idealini de, yalnız başına yontmaya zorlu kuşağın, bir kişisi olarak kimi vakit isyan, küçük görme ile, idealini
Yirminci yüzyılın trajik kahramanı için, bu ölümlülüğü anlamlı hale getirecek tabiatüstü ilâhî bir gizem yoktur. Kadere karşı korunmak için bir zırh da yoktur. O, suçlu ya da suçsuz olsun, cezalandırılır. "Suçlu" ve "masum" terimleri, iyi ve kötü gibi, ironik çok anlamlılığın veya belirsizliğin imalarıyla yüklüdürler. Trajik kahraman bugün, kahraman olmaktan çıkarılmıştır, çünkü o, saf bir tutkunun bulunmadığı, kurban oluşunun haklılığının olmadığı, herhangi bir zafer imkânının yer almadığı ve bütün motifle
Yaşadığı dönemi duymak ve bu duyarlığı en kestirme yolla dillendirebilmek bakımından sanatçının ayrıcalığı elbette tartışılamaz. Bilimin hipotezlerle, teorilerle, laboratuar ortamındaki yüzlerce deneyle ulaşmaya çalıştığı sonuçları sanat, bilginin çoğu zaman tırmanmakta güçlük çektiği sezgi denen zirvelerden küçük bir temâşâyla, öz itibariyle kavrar. Bu kavrayış, son sınırına büyük sanat adamlarında ulaşır.
Alman edebiyatını, neredeyse, tek başına temsil edebilecek bir yetenekle donanmış Goethe, bu anlamd
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.