Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 28 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Tevhidin kurumsal rekabet içinde olduğu şirk olgusunun özellikle de ekonomik endişeler üzerinden kendisine nasıl bir yol çizdiği sorunu, çalışmanın bel kemiğini oluşturmaktadır. Hemen bunun akabinde ise şirk eğiliminin öteden beri çizmiş olduğu yolun da tevhidi buharlaştırdığı hususunun ele alınmış olduğu bu çalışma, temelde bir tespit, betimleme ve dahi kıyaslama iradesi üzerinde ilerleyecektir. Bahsedilen durum şirk olgusunun diğer yönleriyle birlikte irdelendiğinde her iki sistemin de hakikat kodlama gib
Tanrı ve insan ilişkisinin en sorunlu tarafı herhâlde beşer dindarlığının korunmasız hâli olan şirk olgusudur diyebiliriz. Vahye ilgisiz hatta gönülsüz duran bu olgunun insanlık tarihi boyunca hemen her dindarlığın merkezinde yer almış olması, verilen hükmü açıklıkla desteklemektedir. Aynı şekilde, şirk olgusunun farklı ancak tanıdık bir dindarlık süreci olduğunu asla ve kata unutmamak lazımdır. Buna göre kendisini konuşlandıran insanlığın Yüce Tanrı algısından uzaklaşmadan O’nun değişmez nitelikleri konusu
Artık yakından biliniyor ki, Yüce Allah’a yakınlaşma adına O’nun gönderdiği elçiler ve onların peşinden gelen iyi insanların yolunu takip etmekle işe başlayan bu süreç, zamanla o kişileri işin merkezine yerleştirmekle kalmamış, zaman içinde insanın pek çok isteğini de din diye sunmaya başlamasına neden olmuştur. İşbu nedenledir ki, yola çıkılan değer ile yolda bulunan değerin uyuşmazlığı olan şirkin, zaman içinde tevhidin en büyük çeldiricisi olduğunu görmek şaşırtıcı gelmemelidir.
Din denilince, evrensel, kalıcı ve zaman üstü ilkeler ile insanlığın değişim ve dönüşümüne paralel olarak değişebilen uygulama zenginliklerini anlamak durumundayız. Diğer bir ifadeyle, din olgusu ile dindarlık süreçleri temel ilkeler ve onların zamanla değişebilen yorum ve pratikleri üzerinden hayat bulmakla, evrensel, zaman üstü ve yaşanabilir olgu olmasını temin etmiş gibidir. Yoksa tarihin herhangi bir dönemindeki yaşanmışlıklar, kalıcı din seçeneği adı altında gelecek nesillerin üretim ve uygulama zengi
Dünyanın âdeta direksiyonuna oturtulan insanoğlu; fark etmek, fark edilmek, fark edecek yeteneklerle donatılmak ve fark ettiğinin gereğini yapabilmek gibi oldukça bilinçli bir süreci yöneten güçlü bir varlık olarak dünyaya getirilmiştir. Binaenaleyh insan, gerek kendi dışında olup-bitenler hakkında, gerek kendi işlediği şeyler hususunda ve gerekse de neden olduğu şeyler konusunda bütünüyle “farkında olan” bir varlıktır. Onun bu yapısıdır ki, insanı daha işin başında yaradılışın ontolojik değeri olarak halk
Dünya insanın sürgün yeri değildir. Bilakis insanın hakikatle beslenme yeridir. O yüzdendir ki insan zihnini sürekli olarak meşgul eden iman yazgı ve öte dünyayla ilgili bazı kelâmî meseleleri ele aldığımız bu çalışma aynı zamanda bidayetten beri insanın merakını da celbeden eden birtakım temel konulardan ibarettir. Keza insanlık tarihi boyunca düşünsel etki derecesi yüksek bu gibi meselelerin ele alınmadığı neredeyse hiçbir platform olmamasına rağmen varılan neticelendirmelerden hemen herkesin üzerinde uzl
Akıldan beslenmeyen dindarlıklar ile irâdeyle yol almayan benliklerin varacağı yer kula kul olmaktan başka bir durak değildir. Sorumluluk sahibi kişiliğin elden gittiği o son duraktaki sahih kulluğun göstergesi olan "mutlak itaat"in sizi çıkaracağı yer ise asla Müslümanca bir şahsiyetin inşâsının yapıldığı özgür mekânlar olmayacaktır.
Kur’an’ın temel ilkelerine zarar vererek Allah’ın dini olan İslâm’a faydalı olunamaz. Bu açıdan İslâm’ın içinde kalarak konuşmanın önemini kavramak durumundayız. Kim olursa olsun konuşurken ya da teori üretirken bu ilkelerin dışına çıkmamalıdır. İster felsefe, ister tasavvuf ve isterse de diğer anlayışlar olsun dinin temel ilkelerini gözardı etme,umursamama yahut da çiğneme hakkına sahip değildir. Bizleri din içinde tutan adım, temel ilkelere uyumdur. Mamafih din adına yapılan her yorumun dinin asıl unsurla
Derler ki "insanın vatanı doğduğu yer değil doyduğu yerdir." Sizler bu söze pek de kulak verip aldanmayın. Zira insanın vatanı doğduğu yerdir. Geçici ya da kalıcı şartlar gereği doyduğumuz yerleri aslî vatan olarak kabul edemeyiz. Öyle olsaydı "gurbette vatan kurmak" ile övünen Rizeliden bahsedemez olurduk. Rize hakkında yazı yazmak her şeyden önce oldukça zevkli bir iş olarak görünmelidir. Çünkü Rize hakkında yazı yazmak esasından kendinden bahsetmek demektir. Biz de bu eser boyunca yıllar içinde "Rize Ya
Genelde insanlığın özelde ise Müslüman toplumların önünde duran kadîm meselelerden birisi belki de başlıcası kader ve kanun yani yasa ilke ve programlı hareket etme sorunudur diyebiliriz. Oysaki Yüce Allah mutlak surette kanun ve yasayla iş yapmaktadır. O'nun kanunlarının hayatın her alanını kapsadığını düşünürsek bu iki kavramın ne denli içi içe geçtiğini daha yakından anlayabiliriz. Ne hikmettir ki Allah'ın kanunlarının adı olan kader O'nun izâhları hilafına bireyin iradî tercihlerinin takdiri alanında ka
Adına şirk olgusu denilen bu hevesin 'aracılık' vasfı üzerinden kendine yeni dindarlıklar oluşturduğu da görülmektedir. Bu eğilimin Yüce Allah'ın daha başından itibaren gönderdiği vahiylerle çeliştiği hatta onları ortadan kaldırdığı olumsuz bir tarafı da bulunmaktadır. İşte bu nedenledir ki şirk dindarlığıyla mücadelenenin ilk vasfı kim ve ne olursa olsun 'aracı dindarlıkların ortadan kalkmasıdır!' diyebiliriz.
Efrâdını câmi ağyârını mâni bir tasavvur sürecini ortaya koyabilmek tevhid ve onun karşısında konuşlanmış olan her olguyu kendi hâlinde betimlemek gerekmektedir. Bunu yaparken ister iman etme süreci olsun isterse de genel manada inkâr/küfür tutumu olsun bunları besleyen temel saiklerin bilinmesinin zarureti bulunmaktadır. Tanıma işinin sadece vahiy metinleriyle olmayabileceği bunun yanında onları besleyen sosyal ve beşerî bilimlerin bütün sonuçlarından da haberdar olmak gerektiği ise apaçık bir durumdur. Bu
Dindarlık görünümü altında dinin özünden uzaklaşma ya da dini çığırından çıkarma iradeleri uzak-yakın insanlık tarihinin gündeminden düşmeyen bir konudur. Bu konunun sorunun tarafları olan tarih ve din olgusu çerçevesinde ele alınması elzemdir. Zira ikiyüzlülük olgusuna ‘ana kucağı' rolü oynayan tarih ile onu beslediği söylenen dindarlıklar, insanlığın yabancısı olmadığı oluşumlardır. Bilinmelidir ki art niyet, sınırsız beklenti ve dürüst olmamanın yaratmış olduğu kuşku hâli, bu duygularla uzun süre barışık
İnsanları tektipleştiren her türlü yaklaşımdan kaçınmak, olası yaratıcılıkların ortaya çıkmasına vesile olacaktır. Zira dünyayı değiştirmekle memur bir zihnin, onun kölesi durumuna düşmesinden daha acı verici bir gelişme olamaz. Diğerlerinden farklı olabilmeyi suç değil, zenginlik olarak görebilen fikrî manada olgun bir topluluğun oluşması demek, düşüncenin suç olmaktan çıkıp takip edilesi bir degree dönüştüğü kutlu evrenin ihyâsı anlamına gelecektir. Bu gibi evrenlerde düşünen insanların artık k
Düşüncenin dehlizlerinde yol alırken bizlere ışık tutan herkese şükranlarımı sunmak isterim. Öyle ki derdi olup bunun üstesinden gelme adına kendi Hira'sını oluşturan herkesin büyük bir saygıyı hak ettiğini söylemeden geçmek, çilehânesinde düşünceyi yastık yapanlar için büyük bir haksızlık olacaktır. Neyle suçlandığımıza aldırmadan insanları uyandırmaya devam etmenin varoluş gayemiz olduğunu düşünmekteyiz. Kendimizi ikna adına bu tür saldırı ve saldırganlar için nebevî ahlâkın üretmiş olduğu gerekçe ile ‘bi
Eğer ki dindarlıklarımız, güzel ahlâk ile bezenmezse, sonuçta sadece muhataplara değil, kendimiz dâhil olmak üzere hemen herkese zarar veren bir katılığın beslendiği membaya dönüşebilir. Bu durumdan kurtulmak için başta dindarların menfaat ve şiddet sarmalından uzaklaşacakları kucaklayıcı bir dil bulmaları gerekmektedir. Çünkü insan nesli, daha ilk atalarından beri bu dilin zararlarını görmekle kalmamış, kendi soyunun tükenmesinde aracılık ettiği şiddetin bir payandası hâline de gelmiştir. Farklı oldu
Sekülerizm, deizm ve ateizm konusu, medyatik malzeme olmadan evvel de dindar toplumların can yakıcı problemlerinden birisi idi. Üstelik bu sorun, sadece bize ait bir gelişme de değildir. Batının dindar mahfilleri bununla uzunca yıldır uğraşmakta, hatta bu eğilimlere karşı yürüttükleri mücadeleyi ya da savaşı kaybetmiş görünmektedir. Ancak sorunun bize düşen tarafında hala şansımızın olduğu kanaatindeyiz. O sebeple, tartışılan şeyin özü, bugün için deizm üzerinden dini genç kuşaklara hangi dil ve metotla anl
Normalliğin kaybı ve teşekkür bilincinin eksikliği olarak görülebilecek olan eşcinsellik ve deizm konusu, insanın uzun süredir orta yolda kalamamasının ya da hakikate tutunamamasının belirtileri olarak karşımızda durmaktadır. Yapılacak olan şeyin, bahsedilen kusurlar etrafında sadece fotoğraf çekmek değil, adı geçen sapmaları tedavi etmek olduğu da ortadadır. Mamafih yapılan çalışmanın bu amaca mâtuf bir çaba olduğu bilinirse, elde olan ile umulan arasındaki açıklık daha kolay ortadan kalkabilir sanırım.
Yeni dine giren her birey ya da toplum, eski gelenek ve dininden pek çok şeyi bu dine de taşımış-tır ve de taşımaktadır. Bunların bir kısmı tamamen değişmiş olsa bile, bir kısmı ise öz olarak varlığını korumakla beraber, ancak şekilsel olarak değişikliğe uğramıştır. Biz Türklerin dinsel ve kültürel geçmişi olan Şamanlıktan neleri devraldığımız ya da hafif değişikliğe uğratarak neleri devam ettirmiş olduğumuz ise, ülkemizde bu alanda yapılan yetkin çalışmalar-la ortaya konulmuştur. Bu sebepledir ki bugünün M
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 28 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1