İdealizm-realizm çatışmasının modern ve çağdaş felsefede insanı süje ya da obje olmaya zorlayarak buharlaştırdığı bir vasatta, varoluşsal boyutu ihmal edilmiş bir din anlayışı, insanın dünya üzerindeki yaşam serüvenini ve anlam arayışını dile döken anlatıları gerçek-kurgu polemiğine hapsetmiştir. Halbuki insan, tarih karşısında da zihinsel ve dilsel imkanlarla anlam üretici olma yetisine sahip bir varlıktır. Bu durum insanın aynı zamanda değer üretme süreçlerinde de sanılandan çok daha aktif olduğu/olabilec
İnsanın bireysel anlamda yetkinleşmesi ve toplumsal düzenin inşasında dinî inancın ve ahlakın son derece önemli olduğu bilinmektedir. Bu iki alanın otonom yapılar oldukları şeklinde bazı yaklaşımlar bulunmakla birlikte, genel eğilim onların insan hayatında çoğu zaman kesişen bir yapı arz ettiği yönündedir. Bu konuya ilişkin yaklaşımlar, teolojik ve felsefi anlayışların belirlenmesinde temel bir nirengi noktasıdır.
Din-ahlak ilişkisinin statüsünün belirlenmesine dair yapılan tartışmaların kökeni çok eski dö
Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet gibi monoteist dinlerin önemli unsurlarından
birisi olan mucize, vahyi doğrulamak üzere müracaat edilen bir delil
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dinlerin kutsal kitapları incelendiğinde,
genellikle onların teolojik öğretilerini desteklemek için tabiatüstü durumların
anlatıldığı olaylara yer verdikleri rahatça görülebilir ve onların peygamberlerine
atfedilen mucizevî olayların, kutsalla ilgili temel eğilimlerini belirlediği
söylenebilir.
Mucize konusu, teolojik düşünce
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.