Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 23 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
90’lı yıllarda İstanbul’da, bir dönemin ruhu ve heyecanı, farklı yaşam biçimi ve kültürüyle belleklerde iz bırakmıştır. Kadıköy (Akmar Pasajı), Beyoğlu ve Bakırköy’de “yeni sosyallik” arayışının gözde mekânlarında kümelenen gençler, aykırı sayılabilecek bir “duygu dünyası”nı temsil ediyorlardı. Giyimleri, beğenileri ve tercihleri genel kalıpların dışındaydı ve aileleri tarafından her zaman kabul görmüyorlardı. Ancak onlar için kendi ikonlarının, sembollerin ve isimlerin peşinden gitmek daha önemliydi; müzik
Aydınlanma sorusu Kant’ın sorduğu ve cevap aradığı bir konudur. Michel Foucault derslerinde ve birçok yerde yaptığı konuşmalarda Kant’ın sorusuna değinmektedir. Burada ele alınan “Aydınlanma nedir?” sorusu bu çerçeve içinde oluşmuştur. Bir yandan disiplin toplumu üzerine düşünmekte, diğer yandan ise “doğruyu söyleme” cesaretini birlikte ele almaktadır. Foucault bunu “hakikat oyunları” olarak adlandırmaktaydı. Bu adlandırma Foucault’nun kavramsallaştırdığı bu bakıştır. Bir bakıma, içinde yaşadığımız toplumla
Kapitalizm ve Pop Kültür adlı çalışma yazarın Armağan ve Minör Politika kitaplarının bir devamı niteliğinde. Armağan kapitalizmin işsizlik krizine yeni çıkış yollarını gösterirken, Minör Politika ise, bu noktadan itibaren meselenin toplumsal yönüne politik bir bakış açısı sunmaktaydı. Bu kitap ise, toplumlardaki ekonomik çelişkileri sergilerken, kapitalizmin kültürel açıdan popüler kültür alanına yaslandığını iddia ediyor. Kapitalizmin işleyişi bakımından Pop Art’ın modernliği ile Rönesans’ın geç dönemi ara
Bir vaka analizcisi Michel Foucault'nun 1961 yılında yayımlanan Deliliğin Tarihi eserinin ilk bölümünün yorumlanmasına odaklanan Ali Akay ve öğrencileri eserin neredeyse klasikleşmiş denilebilecek (anti-psikiyatrik çıkış olarak değerlendirilen) okumasının çizdiği sınırların bilhassa dışına taşarak eserdeki sanatsal bakışın içindeki verilerin nasıl kullanılabileceği tartışması üzerine yoğunlaşıyor. Foucault'nun diğer eserlerindeki arkeolojik ve soybilimsel araştırmalarının sonuçlarının da gözetildiği bu soru
Tükendi
1969'da tanıştığı Gilles Deleuze ile birlikte yazdıkları Kapitalizm ve Şizofreni'nin tartışmasız etkisi hâlâ sürerken, Félix Guattari'nin kendi özgün çalışmasına bir bakış bize ne sunabilir? Ali Akay, Guattari'nin kendi yöntem-kavramlarının dinamik oluşumunu gözler önüne serdiği bu derslerde, öznelliği onun düşüncesinin merkezi problemi olarak ele almayı öneriyor. Guattari'nin kişiliğinin birbiriyle çeliştiği, en iyi durumda birbirinden apayrı olduğu düşünülen militan, terapist ve felsefeci yönleri, aslınd
Tükendi
Biz sanatı nasıl seviyorsak sanatın da bizi sevebileceğini az çok sezinlemiş olmamız gerekir. Sanatla bir etkileşime girmeden ne onu hakkıyla tanıyabilir ne de o sırrını bütünüyle bizimle paylaşabilir. Evet, sanat bize gelir, içimizde doğar, gelişir ve nihai noktada bizi dönüştürür. Yarım kalan ve sükût-u hayale uğrayan bir sevgi değildir bu. Sanat bizi bir yerden alıp başka bir yere götürürken verdiği sözde hep durmuştur. Sanatın evrensel belleği, güzelliği (çirkin de olsa) ifadeyi ve düşünceyi yaratan bir
Tükendi
Ülkemizde sürdürülen sosyal bilimler düzeyinde çalışmaların yayımlanma koşullarının güçlüğünü biliyor ve raflarda onların eksikliklerinin farkındayız. Bu yüzden Dedalus Kitap olarak, bu çalışmaların değerli sonuçlarını siz okurlarımızla elimizden gelinceye değin paylaşmak istiyoruz. Serüvenimiz Ali Akay'in son yıllardaki toplumsal olaylar hakkındaki çalışmasıyla başlıyor ve bu serinin adını Dedalus Akademi olarak belirliyoruz. Dedalus Kitap
Tükendi
Bu kitap, 1980'li yıllara dair sosyolojik bir analiz kitabı olarak yazılmıştı. Güncelin içinden geçerken, yaşanan olayların tazeliğinde her an olmakta olanın teorik bir bakışla gözlemlenmesi ve üzerine düşünülmesi gereken bir tarzda yazılar kaleme alınmıştı. Bir anlamda sezgisel bir sosyoloji olarak adlandırılabilecek bir yaklaşım söz konusudur. 1990'lı yıllar içinde sosyolog Alain Touraine yıllarca toplumsal hareketler üzerinden baktığı sosyolojisini bir kenara koyarak, kuramsal bir ?özne kuramı' gelişti
Tükendi
İlkin Marcel Mauss'un ortaya atmış olduğu ?potlaç, armağan, mana" kavramları üzerinden yapılan sosyolojik ve antropolojik tartışmalar bu kitabın konusunu oluşturuyor. Mauss'un yanısıra Marx, Weber, Durkheim, Lévi-Strauss, Bataille, Dumézil ve Derrida'nın görüşleri etrafında, eski çağlarda ve modern dönemde müşterek yaşamda bağlılıkları ve dayanışmayı sağlayan en temel ilişki biçimlerinin toplumların ve insanların şekillenmesindeki rolü üzerinde duruluyor. Yıkım ve harcama sayesinde eski atalara hediyeler v
Tükendi
?Bu kitabın hazırlanışı sırasında herkesin ilgi odaklarının farklı olacağı düşüncesinden, Foucault' nun kitaplarındaki üç eksenden, Bilgi (gerçek), İktidar (siyaset), Zevk (öznellik) eksenlerinden yola çıktım. Kitaplarını bu eksenlerin ağırlığında okudum. Okumam sırasında Gilles Deleuze'ün Foucault üzerine yazılarından ve konuşmalarından faydalandım. Bu anlamda Foucault okuyuşumda Gilles Deleuze'ün etkisi belirgin bir biçimde gözükmektedir. Bir yandan Foucault'nun bir felsefeci olduğunu ve bu açıdan Batı me
Başta özellikle Deleuze, Foucault, Derrida olmak üzere modern Fransız düşüncesinin çekiciliği, kesinlik atfedilen hem gerçeklik algısının hem de yüzeysel/gündelik deneyim akışının temelinde mutlak ve belirli bir bilgiyi, bireyi/özneyi, kültürü, doğayı, tarihi, evrenseli açığa çıkarmaya çalışan modern Batı düşüncesine yönelttikleri sıradışı ve zihin açıcı eleştirilerden gelir. Nietzsche ve Frankfurt Okulu'nun etkilerinin açık olduğu bu görüşler, farklı tarzlarda da olsa, insanı, Deleuze'ün ortaya koyduğu şek
Deleuze ve Guattari'nin ortak çalışması, başından sonuna, günümüz için önerilmiş yeni bir politik felsefe olarak okunabilir mi? Bu düşünürler, yaşamı yargılayan ve tanımlayan majör ve bütüncül sistemler yerine, yaşamı icat eden, yaratan minör-oluşlara güven duyarlar. Özdeşlik değil farkın, temsil değil yaratımın, yorumlama değil ifadenin, devlet değil çoklukların politikasına güvenmektir bu. Tam da bu yüzden onların düşüncesinde, ne kadar ararsak arayalım, politikayı ayırt edilmiş, müstesna bir etkinlik ala
Postmodernizm 1970li yıllardan beri sanatlarda ve mimaride tartışılan bir konu olarak 1990lı yılların başında Türkiyede de tartışma ve merak konusu olmaya başladı. 1990lar aynı zamanda megalopoller dönemi diye adlandırabileceğimiz, merkez ve çevrenin ülke temelli olmaktan çıkıp şehir temelli olmaya başladığı dönemdir. Elinizdeki kitap bu sürecin içindeki teorik tartışmalara ve yaklaşımlara eğilmektedir. Modernlik ve avant-garde sanatın, sanat teorisinin, şehirciliğin ve sosyal teorinin yan yanalığından ol
Tükendi
Sosyolog, küratör Ali Akay, İstanbul´da ve Paris´te gerçekleştirdiği söyleşilerle sanat tarihinin önde gelen isimlerini bir kitapta buluşturdu. Jean Baudrillard, George Didi-Huberman, Stephen Wright ve Hubert Damish bunlardan birkaçı..
Tükendi
Sanatın Gramları, sanat alanında çeşitli disiplinlerin yan yana gelmeye başladığı disiplinleraşırılık ile ilgili olarak sanatın ağırlığına bakmaktadır. Burada Gramlar aynı zamanda katmanlar olarak durmaktadır; üst üste gelen ve katmanlar arası zaman - aşırı bir ilişkişi meydana getiren bu durum sosyal bilimler ve sanatlar arasında yatay geçişli alakayı oluşturmaktadır. Her bir gram zamanın içinde bir ağırlığa sahip olacaktır; zaman içinde anlamlanacak veya anlamlarını çoğaltacaktır veya başka yeni anlamlara
Tükendi
Sosyolog-küratör Ali Akayın, aralarında Baudrillard, Didi-Huberman, Bourriaud ve Damischin bulunduğu önemli düşünürlerle yaptığı söyleşiler Sanat Tarihi: Sıradışı Bir Disiplin başlıklı kitapta yayımlanmıştı. YKY bu kez de Ali Akay ile yapılmış söyleşileri biaraya getiriyor; bireyleşme, görsel kültür, görsel sosyoloji, sanatsal yaklaşımlar, sergiler ve sanatçıların işleri gibi felsefi, sanatsal ve sosyolojik kavramlar bu konuşmalarda ifade buluyor.
Tükendi
21. yüzyıla girdiğimiz bu dönemde sanatların ve sosyal bilimlerin birlikte işlediği, birbirlerine dokunduğu ve de etki alıp verdiği, birlikte nefes aldığı bir ortamdayız. Bazıları ortaya zehir saçıyor, kendi zehirlerini etrafa bulaştırmaya çalışıyor. Sanatın sorusu "Güzel nedir?" olmaktan çıkıp "Sanat nedir?" olmaya başladığından beri, sanat hem kendi içindeki estetik meselelerle hesaplaşırken aynı zamanda da dünyanın siyasi ve sosyal konularıyla meşgul olmaya devam ediyor. Sorunun "sanat hangisidir?" sorus
Tükendi
Tekil düşünce, tekil ile çoğul arasında kolektif bir yere sahiptir. Her bir insanı çokluk olarak ele alır; Tarde'ın yazdığı gibi, tekil olan birey değil onun çokluğudur; her bir bireyleşme eğilimi kolektif olmaya devam etmektedir. Herkes bir toplumdur. Toplum, insanların içinde oldukları alan olmaktan çok, toplumlar, insanın içindedir. İnsanlar toplumda değil toplumlar bir insanın içinde vardır; yine Tarde örneğini düşünürsek, denizde balıklar değil balıkların arasında deniz vardır. Tekil düşünce çoğulluğum
Tükendi
Hazcı kapitalizm döneminde tekillikler ve ihtiras, bütünselliklerin ve aşkın yerini almıştır. Konu-m-lar; toplumumuzda ve Batı toplumlarında oluşan mikro-iktidarların (küçük şefler, aile babaları, grup başkanları vb.) ve iktidarın mikro fiziğinin (bedenlerin denetlenip düzenlemeye sokulması) karşısında moleküler mücadelelerin direnme mekanizmalarını, disiplin toplumundan denetim toplum biçimine (biyo-politika) geçişimizi, Batı´da yeni fakirlerin ortaya çıkış süreçleri ve çevreleşmelerini; yani eğlence topl
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 23 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1