Bana deniz kıyısında, üzerine yosun kokusu sinmiş bir şehir gösterin, bir kasaba, ya da bir köy... Sokağa taşmış duvarları çıplak; tuğlaları, briketleri ustaca örülmemiş olsun isterse. Ateş kırmızılığında sardunya pencereli küçük evleri olsun, yüzünü güneşe dönmüş çiçekler gibi, başı göğe ermiş bir dağın yamaçlarından seyretsinler o mavi sofranın devinimini...
"Ha buldum ha bulacagim diye seni çok aradim bu renk ve yontular ülkesinde. En çok kirmiziyi tanidim, bir de maviyi...Kirimizi önce günesteydi, sonra gülde; yoksulluktaydi kirmizi, açliktaydi...Küllerden sonra Ganj'in griligine atilan karanfildeydi veya iki adamla kanindaydi serçenin topraga düsen!.. Mavi ise günesin ikinci adiydi, dogarken maviligini de sererdi gökbosluguna... Mavi ne güzeldi penceredeki sevdali kizin sarki söylerken gözyasinda ve ne hüzün vericiydi sevgiliye yakarisi... Ah bu gökboslugunu
"Genis, puslu ve derin bir vadinin dogusundaki kayalik tepeler apaydinlikti; günesin kudretli yüzü dogdugu yeri turuncuya bogmus... Günes yükseldikçe turuncu beyaza, beyaz gittikçe göz kamastiran bir isik denizine dönüsüyordu. Uzaklarda portakal rengiyle yikanan bulutlarin neredeyse doruklarina kadar indigi Toroslar'da ceylanlar geziniyordu. Ve ceylanlarin rengi isiyordu güneste. Ceylanlar simdi yagmur gibi vadinin puslu derinligine düsüyor, gözyaslarinin irmagina karisiyordu. Birden Firat'in, Dicle'nin boy
Toplam 4 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.