İslam toplumu, Hz. Peygamber'den sonra girdiği yayılma sürecinde kadim din ve kültürlerle karşılaşmıştır. Bu süreçte, genç ve dinamik İslam düşüncesinin bu fikirlerden sağduyuya dayananları hikmet çerçevesinde görüp kendi içine alarak gelişmesi, dünya tarihinin yeni bir medeniyete tanık olmasının yolunu açmıştır. Bu medeniyetin öncüleri, İslam'ı sadece bir inanç bütünü olarak görmeyip onun felsefesini yapan, başka din ve kültür sahiplerinin de anlayıp kavramasını mümkün kılan bir retoriğe dönüştüren Kelamcı

"Hiç bir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle başbaşa kalmaktan çok hiç bir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar, ama en çok kendinden kaçar, Kendini bulmak istemez. Çünkü kendini iyice görebildiği zaman, istediği gibi olmadığını anlar, içinde müthiş bir zavallılık, hiç bir zaman dolduramayacağı uçurumlar, boşluklar bulur." -Pascal- (Arka Kapak)

Son yıllarda İslâm dünyasında modernizmden ve modernist hareketlerden sıkça söz edilmektedir. İster Batı tarzı modernist hareketlerde, isterse reviyyalist hareketlerde olsun bu oluşumlarda Hindistan Alt-Kıtasının ayrı bir yeri vardır. Bu kitaba konu olan Seyyid Ahmed Han, bu oluşumlardan Batı tarzı modernizme örnek teşkil eden bir şahsiyettir. Ahmet Han’ın yenilikçi teşebbüsleri belli bir alana hasredilmeyip, metafizik, kelami düşünce, sosyal yapı dahil tüm alanlara yayıldığı için, kurmak istediği sistemi

... Nesefi ve müslüman filozoflara göre ele alacağımız Allah-alem ilişkisi her zaman teolojik ve felsefi düşüncenin merkezinde yeralmıştır. Biz bu problemi kelamcılardan, Maturidi kelam ekolünün kurucusundan sonra ikinci önemli ismi durumundaki Ebu´l-Mu´in Nesefi´de ve müslüman filozoflardan da ağırlıklı olarak Farabi ve İbn Sina´da diğer kelami ve felsefi ekollerle mukayeseli bir şekilde ele alacağız. Yine konuyu ele alırken yeri geldiğinde yeni felsefi ve bilimsel yaklaşımlara da yer vereceğiz... (Önsöz´d