Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 25 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Edebiyat dünyamızın uzun soluklu yazarlarından Adem Özbay, en seçme eserleri ile bu setimizde siz okurlarımıza kalbi ve içtenlikli bir selam ediyor. Unutulmuş Mektuplar Müzayedesi (120 sayfa) Kaybolmuş Hüzünler Müzayedesi (112 sayfa) Eliften Yalnızlık (96 sayfa) Aşk Üfleyen Neyzen (192 sayfa) Kevakib (128 sayfa)
Sevmeyi öğrenmek en zoruymuş bu dünyada. Alfabeyi öğrenirken en kötüsü, bir cetvelle parmak uçlarınız sızlar, yemek yapmayı öğrenirken en kötüsü, yanık kokulu bir yemek yerdiniz. İşinizi öğrenirken en kötüsü birkaç maaşınızdan olurdunuz.Peki, sevmeyi öğrenirken en kötüsü ne olurdu? Tabii ki sevdiğinizi kaybetmek.Biz kaybetmiştik. Büyük ikramiye hayali kuran talihli adayının, amorti bile çıkmadığı bir büyük çekilişin ardından yaptığı gibi, kös kös kendi köşelerimize savrulmuştuk.Ulan hayat! Allah belanı vers
"Söz uçar yazı kalır." demiş büyükler. Ne kadar da doğru bir söz. İnsanlığın var oluşundan bugüne, nice sözler unutuldu ama kayda geçirilmiş hiçbir metin kaybolmadı. Bundandır ki, yazmak; düşünceleri ve duyguları sonsuzluğa emanet etmektir. Edebiyat dünyamızın tecrübeli yazarlarından Adem Özbay'ın okurlarından gelen "Nasıl yazar olurum?" sorularına verdiği cevaplar ile yola çıktığı bu kitap, yazmak isteyen ve kelimelerini ölümsüz kılmak isteyen herkes için bir baş ucu kaynağı olabilecek bilgileri içeriyor.
İngilizceyi neden öğrenemiyoruz? Yıllarca okulda görüyoruz. Aylarca kursa gidiyoruz. Ama bir türlü öğrenemiyoruz. Ama neden? Çünkü hep yanlış yerden başlıyoruz. İlk yapmamız gereken İngilizce öğrenmemizin önündeki engelleri kaldırmamız. Bunu yapmadan ne kadar uğraşsak da İngilizce öğrenmemiz mümkün değildir. Bu kitapta yazar Adem Özbay kendi İngilizce öğrenme macerasından yola çıkarak kolay yoldan İngilizce öğrenmenin ipuçlarını paylaşıyor. İngilizce öğrenmenin şimdi tam sırası diyenler için kaçırılmayacak
Hiç göndermeyeceğin mektuplar yazdın mı? Varacağı bir yeri olmayan mektuplar. Adresini kaybetmiş, kaybolmuş, kimsesiz mektuplar. Benim gibi. Aşkın kaybolmuş bir mektubuyum ben. Adresini kalbinde kaybetmiş. Böyle olacağı belliydi aslında. Küçücük bir çocukken; Baharın ilk zamanları dağlarda papatyalar açardı. Uyanır uyanmaz koşarak giderdim onların yanına. Annem arkamdan bağırırdı: - Kızım aç aç çıkma dışarı, kahvaltını yap! Kim dinlerdi ki papatyaların ruhumu çağıran emirlerine karşı annemin bağırışlarını?
Sende olduğumun itirafıdır bu sözler Şeffaf bir gölde ağa tutulan balık Gözleriyle bana çaresizliğimi söyler Karanlık sıvalı bir kadın endamı ile Okyanusa açıldığım gemim batık Dalgalarda azılı bir yara gibi azmaktayım Kıyıya vurmasam da kim demiş sulardayım Yurdunda yan yatmış ay ışığıyla Eliften yalnızlık çalmaktayım Okyanusa bakan bir kalede oynaşır kraliçe Ekşi sözleri yankılayan burçlar Gelişimi haber verdikçe aşıkları gülmekte Erken geldiğimden habersiz olmamalılar Şişe hainlik etmediyse.
My love, I'm the tree of this life, You're my root. My love, I'm the river of this sea, You're my oxygen. My love, I'm the song of eternity, You're my music. My love, I'm the bird of liberty, You're my sky. My love, I'm the most loving of this love, You're my heart.
Tükendi
ÖLÜNÜN KAVALI Cambazına çelme takan ip bir idamlığa söyler sırrını ve denizin yelelerini yalayan ölü ne çok arar adını söyleyecek bir mezartaşı ve rüzgardır ölünün mezarlıkta kavalı.
Silahtar, Hureyye'den sonra gecenin ilerleyen vakitlerinde son bir kez iki rekât namaz kılmış ve iyice sivrilttiği ney'i, kaburgasının altından kalbine kadar sokmuştu. Daha önce defalarca dudaklarıyla ve ciğerlerindeki nefesiyle üflediği ney'i, bu sefer kalbiyle üflüyordu. Ney'in ağzına dolan kanlar, hem ney'in deliklerinden hem de diğer ucundan çıkıp odanın içine; notalarını, yaratılmış hiçbir kulun yazamayacağı kadar sarsıcı, yıkıcı ve ihtişamlı bir güfteyi üflüyor gibiydi. Azrail, bugüne kadar hiçbir ins
Kitap Tanıtım Yazısı: Merhaba hayat ben geldim! Beni durduran tüm engellere meydan okumaya geldim. Zorlukların üstesinden gelmeye geldim. Başarmaya ve hak ettiklerimi almaya geldim. Güzel bir hayata, mutlu bir yaşama geldim. Geçmişimin engellerine takılmaya değil, yeni başlangıçlara geldim. Hatalarımdan ders almaya, yeniden denemeye geldim. Bugünün, şimdinin şu saniyenin hakkını vermeye geldim. Herkesin olmaz dediğine olur demeye geldim. Yolun üstündeki kayaları kaldırmaya geldim. Kumsaldaki deniz yıldızlar
Tükendi
İkinci gelişim bu şehre. Hayatı anlamlandırma denemelerimden yılgınlığa uğradığım, sahiline sığındığım denizin dalgalarına kucak açtığım yıllar. Ümitlerimi sunduğum insanlardan bir karadeliğe tıkılma tehditleri almıştım. Yalnızlık bakıyor, aşka mutedil bir tercüme olmaya çalışıyordum. Kendime ait bir şeylere tutunup yükseklere açılma gayesindeydim. Azimliydim. İnsanlardan korkuyor, çocuklara tedbirliydim. Kafesinde umarsız haliyle sohbetime katılan kuşum kadar rahat olamıyordum bir türlü. Zamana bir menfez
Kin Kanatlılar'ı soluk soluğa okudum. Bunca roman okudum ama böylesine ilk kez rastladım. Bu sadece bir roman değil, âdeta uzun ve isyan dolu bir şiir buketi. İçinde hemen her duygu olan, âdeta protest şiirsel bir bildiri. Düşündüren, sorgulayan, eleştiren ve insan belleğini allak bullak eden yalın bir metin. Malum, bitkiler için rüzgâr ne denli olmazsa olmaz bir şeyse, insan için de eleştiri bir o kadar olmazsa olmaz bir şeydir. Sen de bu romanında bunu çok iyi görüp göstermişsin. Mizah, zeki oluşun en güz
Tükendi
Seni yaralarından tanırım ben kadın! Senin yüreğini delip geçen oklar benim göğsümde dövüldü. Düştüğün kuyulardaki Yusuf bendim. Kaybolduğun denizlerde Yunus da. Susuz kaldığın çöllerdeki Mecnun da bendim. Çakıldığın çarmıhtaki İsa da ben. Seni acılardan tanırım ben kadın, Acılarından öperim hürmetle, Bir kelebeğin kanadına değen rüzgar gibi; Sessiz bir öpüşle...
Ne zaman kıracaksın içini kaplamış putları bir İbrahim olup? Ne zaman çıkacaksın içinin karanlık kuyularından bir Yusuf olup? Ne zaman meydan okuyacaksın içinin kabaran sularına bir Musa olup? Ne zaman Şems olup yanacaksın aşkın ateşinde? Ne zaman Mevlana olup döneceksin âlemin seyrinde? Ne zaman ruhunu esir alan cüzdanından kurtulacaksın? Ne zaman hırslarının kölesi olarak yaşamayı bırakacaksın? Ne zaman bu hayatı nihayetsiz sanmayı bırakacaksın? Ne zaman kariyer hedeflerine feda ettiğin kalbine döneceksin
nsanın insanla kamplaşmasının en kadim örneğidir Âdem'le Havva. En başta karakter ayrımını simgeler ve ardından da cinsiyet farkı elbette... Ama durun; ya içinde Lilith barındıran Havva'lar ve içinde Havva barındıran Lilith'ler... Ve kadın... Bereketli toprağın simgesel tanımına bile üretken gücünün sıfatını veren "ANA"... Biri, Âdem'e elmayı yediren ve neslinin dünya sürgününe gönderilmesine sebep olarak, ona omuz veren; diğeri ise Âdem'i terk eden. Hani soramadan edemiyor insan, biraz da muzırca; "Ve T
Bakın hem benim yalnızlığım herkesinkine benzemez, az kullanılmıştır, temiz kullanılmıştır, ruhunda bir asil güzellik vardır. Benim diye söylemiyorum üzmez, kırmaz, dağıtmaz ortalığı. Eğer kirası ne diye soracak olursanız, bir simit verin kâfidir. Biz onu yıldızımla bölüşüp martılara atarız ilk buluşmamızda. Lakin kiralık başlayıp sonra üzerimize tamamen geçiririz diye düşünmeyin, benim halim ne olacak belli değil, hem de bakalım bu yıldız buralarda kalıcı mıdır?
Tükendi
Bir sabah; Yüzünü rüzgârın serinliği ile yıka. Bir çiçeğin kokusunu sürün, Yeryüzünün ahengini al yanı başına, Kalbini özgür bırak. Acılarını, Hüzünlerini, Yalnızlıklarını, Pişmanlıklarını... Ve kalbinin içindeki güzel hatıraların ellerinden tut. Başka hiçbir şeyi ama başka hiçbir şeyi anımsamadan, sadece sevgini ve aşkın güzelliklerini al kalbinden. El ele, gönül gönüle yeni bir hayata başla onunla. Hoş ver ne varsa, geçmişten kalan kötü anıları, Kalbine ve kendine merhametle, sevgiyle, aşkla dokun. Gülü
Tükendi
Doğumuma ve ölümüme işaret düşen o iki rakamın arasında yaşadığım güzellikleri anlatabilecek bir mezar taşı yok. Ve ben aslında, Ruhuna Fatiha değil, ruhuma tebessüm isterim insanlardan. Sen her ne kadar ruhuma yalnızlık bağışlayıp gitmiş olsan da Çivi çakarken çekiçle parmağına vurmuş birisinin acısı ile aşk acısı birbirine benzer. İlk anda çok acı verir. Sonrasında biraz daha az. Sonrasında ise çekiç görene dek hiç hatırlanmaz. Sen benim papatya bahçem oldun. Senin göğsüne yaslanıp gözlerimi kapattığımda,
"Gelmesem de Bekle Beni","Alfabenin Sen Harfi", "Aşka Gittim Dönmeyeceğim" gibi kitaplarıyla kendine has bir okur kitlesi edinen şair-yazar Adem Özbay, "Sensiz Kelimeler Sözlüğü" ile yine kalplerimize sesleniyor. Aşkın en onulmaz meselelerine dair hazırladığı bu sözlükte ayrılıktan, hüzünden, acıdan, yalnızlıktan binlerce kelime ile cümleler kuruyor. İçli ve naif harflerle, yaralı bir kalbin sesini, hırpalanmış tüm kalplere duyuruyor. Baştan sona resimli özel tasarımıyla hiç ama hiç yüreğinizden bırakama
Kitapların kalbi vardır. Bence her kitabın en güzel cümlesi o kitabın kalbidir de aynı zamanda. Çoğumuz kitabı okurken çizer ya da not alır. Ama çizdikleri arasında, not aldıkları arasında bir tanesi vardır ki, o kitaba hayat veren cümledir. O cümleyi unutmanız mümkün olmaz. Aklımız unutsa kalbimiz unutmaz. O cümle her yazarın söylemek istediği, ömrü boyunca aradığı ama yazamadığına, söyleyemediğine inandığı cümledir. Kitaplar sadece kelimelerden, harflerden ibaret değildir. O sayfaların içinde nice hayat
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 25 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1