Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 220-240 / Aktif Sayfa : 12
Fakir Baykurt, öykülerinde köy yaşamının sertliği, yoksulluk, cahillik, taassup, batıl inanç, sömürü gibi sorunları ele alarak köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumsalcı ve gerçekçi bir bakıştan işliyor. Gözlemlerden, canlı tanıklıklardan yola çıkan yazar, günlük konuşma dilini öyküye taşıyarak zaman zaman mizahi bir dil kullanıyor; bürokrasinin çarkları arasında sıkışan ama içinde de bir umudu barındıran ?sıradan insanı", yaşadığı yerin atmosferiyle birlikte çarpıcı bir biçimde betimliyor. İlk basımı
Tükendi
İnsan, parçalanmışlığı ve gizemiyle her gün kendini yeniden keşfeden bir varlıktır. Anlatılar ve öyküler de bu keşfe hizmet eder. Tarihin tozlu sayfalarından gelen kurmacalar, varoluşun mizahi yansımaları, günlük hayatta karşılaşılan türlü gariplikler bizim gülünç komedyamızı gözler önüne serer. Bu komedyada herkesin rolü hayati önem taşır çünkü gizemin çözülebilmesi için her bireyin çabası gereklidir. Elinizde tuttuğunuz kitapta anlatılan öyküler de bu çabanın naçizane ürünleridir. Bir yerde bir öykü anlat
Tükendi
Sonrası hep aynı. Söz yoruldu. Gülüşler, bakışlar mekanikleşti. Kendimizle kalakaldık. Soluklanmadan. Ara vermeden. Üst üste bindirerek kaygıları. Korkuları. Boş lafları. Ağzımızda çiğneyip dururken hep aynı teraneleri. Aynı sahte gülüşleri. Aynı ucuz numaraları. Bu zincirinden boşanmış kötülükler ortasında onurunu korurken buldum seni. Bilinmedik bir yerde. İsyancı bir uzaklıkta. Bu geçmişi kınalı dünyadan sıtkı sıyrılmış buldum. Acını saklı bir su gibi içine akıtırken. Sesinin aydınlığında. Gümrahlığında.
Tükendi
Beni ben yapan bir öz var mıydı sahi? Bedenim, sesim, dilim, evim dediğim yer değişmişti ya, başka bir insan mı olmuştum artık? Oysa olduğum kişiyi ısrarla, onu yok etmeye çalışan her şeye, herkese rağmen yavaş yavaş kabuğundan çıkarmıştım ben. Annemin Kaburgası, kimliğinden onur duyanların, aşkı özgürce yaşayanların, göçmenliğin dilini en iyi bilenlerin, cinselliğin üzerindeki toplumsal tahakküme meydan okuyanların, basmakalıp değerlerden ve birörnek yaşam biçimlerinden usananların öyküleri. Burçin Teti
Tükendi
“Şefler işçi sınıfına devrimdeki öncülüğünü teslim ettikleri konuşmalarında bile işçilerden biraz küçümsermiş gibi bahseder, onlara soğuk sandviç ve meyve sulu kumanya taşır gibi siyasi bilinç taşımaktan söz ederlerdi. Bugün baktığımda bana bir çeşit orta sınıf hayırseverliği gibi geliyor onların işçilere bu yaklaşma biçimi.” Ahmet Tulgar, Arzunun Serbest Dolaşımı’nda bir araya gelen öykülerinde aşkları, ihanetleri, utangaç beğenileri, insanın kendine karşı duyduğu hayranlığı ve husumeti anlatıyor.
Tükendi
Üst üste birçok baskı yapan Meyyale romanının ardından ailenin sonraki kuşaklarını Nevbahar'da anlatan Hıfzı Topuz, bu kez Osmanlı'nın çöküşünden 1950'lere kadar uzanan bir panorama çiziyor. Savaşlar, sürgünler, evlilikler, aşklar ve bağımsızlık mücadelesinin gizli kahramanları...
Karşınızda Lucy, Kalbinizi çalacak acemi bir bilim insanı! Bugün ikinci sınıfın ilk günü. Lucy, yeni öğretmeni Bayan Flippo'yla tanışacağı için çok heyecanlı, bir de 2-C sınıfının bir bilim laboratuvarı olduğunu öğrenince daha da heyecanlanıyor. Lucy laboratuvar önlüğünü giyip gözlüklerini takıp bir an önce araştırmaya başlamak için sabırsızlanıyor. Ne yazık ki aklını kurcalayan bir şey var. Geçen seneki sınıfının önündeki büyük meşe ağacı yerinde yok! Peki, şimdi sincaplar nerede yaşayacak? Lucy,
Türk Edebiyatı’nı birkaç önemli eserinden biridir Dede Korkut Öyküleri… On Birinci Yüzyıl’da ortaya çıkmış, yaklaşık bin yıl boyunca Türk Halk Edebiyatı’nın yol göstericisi olmuştur. Akkoyunlu Devleti’ni kuran Oğuz Türklerinin yaşamları, gelenekleri, kültürleri toplam on iki öyküden oluşan bu değerli kitapta yalın ve özlü olarak dile getirilir.
Tükendi
Albert Nobbs, her yerde karşılaştığımız ve ânında unuttuğumuz insanlardan biri. Dublin’in lüks otellerinden birinde yıllardır garsonluk yaparak gözlerden uzak, sade bir yaşam süren bu orta yaşlı adamın bir sırrı vardır – aslında bir kadındır. Bir gece sırrının ortaya çıkmasıyla Albert bir yandan inşa ettiği benliği korumaya çalışır, öte yandan arzularının peşinden gitmeye karar verir. George Moore’un 1918 tarihli öyküsü, cinsellik ve kimlik gibi konuları zamanının ötesinde bir içtenlikle tartışıyor.
Jack London’ın genç yaşta tanıştığı Güney Denizleri'nde yaptığı yolculuklardan izler taşıyan Güneşin Oğlu ve Güneşin Tüyleri isimli bu iki öyküsü odağına David Grief’i alıyor. Varlıklı işinsanı David Grief, zorbalar, korsanlar ve dolandırıcılarla tehlikeli bir oyun içinde. Grief’in kimi zaman ölümle burun buruna geldiği Polinezya ve Güney Pasifik’in tekinsiz sularında dalgalara meydan okurken peşinde olduğu tek bir şey var, o da macera. Denizin kötü adamlarını avlamanın hazzına bağımlı bu altın tenli mil
Yazmak “cesaret” ister. “Güç” olmadan cesaret olmaz. “Umut” ise gücün saklı olduğu odanın kapısını açar, cesaretin ortaya çıkmasını sağlar. Bu kitapta okuyacağınız yazılar cesur, güçlü, umutlu kalemlere ait. Kuşkusuz her biri bir başlangıç. Öte yandan hiçbir büyük kalem gökten zembille inmedi. – Osman Balcıgil Karanlık zamanlarda umuda tutunmayı, tozpembe bir nafileliğe bağlayanlara hep üzülürüm. Altına cesaretle elini koyduğu taşı, var gücüyle kaldırmaya çalışanların bulandığı kirin, pasın tozudur o pembed
İnceldiği Yerden Başlamak hayatın öykülerde gölgede bırakılmış köşelerine giriyor. Bu öyküler daha çok kadın erkek ilişkileri üstüne kurulu. Hem her seferinde farklı bir sorunu ele alıyor hem de baskı altında kalan karakterlerin ayakta kalma hikâyelerine dayalı. Kaçınılmaz olarak iletişimsizlik, mutsuzluk, yalnızlık, ilişki kuramama, kadınları anlayamayan erkek karakterler, birlikte yaşamayı beceremeyen insanlar. Erkek karakterlerin bir bölümü hapis yatıp çıkmış ama hapis yatmanın izlerini taşıyan politi
Tükendi
Samet Çıldan hikâyelerinde taşra kabul edilen yörelerin insanının (bilhassa okumuş gençlerin) zamanla, hayatla, yer yer toplumla yaşadıkları gerilimleri, iç dünyalarında yaşadıkları gelgitleri, geleneğin ve toplumsal kültürün ışığında sorguluyor. Göz ardı edildiği düşünülen bir kesimin gözlemlerini ve yaklaşımlarını ironik bir dille aktarıyor. Çözümleme gücünün zengin bir dil kullanımıyla harmanlandığı hikâyeler özellikle çağa şahitlikler ve günün sorunlarına değinme yönleriyle okurla kuvvetli bir bağ kuruy
Farkında olsak da olmasak da, gölgede kırk derecede geçer çoğumuzun yaşamı, yakıcı, kavurucu ilişkilerin gölgesinde sürüp gider. Yaşamlarımızın iklimini belirleyen yazılmamış kurallara, dayatılan rollere, giydirilen kıyafetlere başkaldırabiliriz, ya da uyum sağlayabiliriz. İnci Aral her zamanki ustalığıyla saklı iç dünyaların haritasını çıkarırken bir kez daha sorguluyor yaşamlarımızın derinliğini. "Gölgede Kırk Derece durgun kadınlık yaşantılarındaki yüklü yakıcılığı anılarımızda, duygularımızda, sezişl
Anne… Onun kollarından daha sıcak, daha inandırıcı ne olabilir? Bana annemin öleceğini söyleseler doğmak istemezdim. Beyaz elleri vardı. Yüzü ne kadar güzeldi. Annesi kaybedenler anlar beni. O günden beri şarkı dinleyemiyorlardır. Bütün şarkılarda annelerinden birkaç kelime vardır. Akıllarına geldikçe her şeyi unutup çok uzak bir yere koşa koşa gitmek ve geri dönmemek geçiyordur içlerinden. … Öyle mi sahiden? Hafızamı şu akan rüzgâra teslim eder ve bir an olsun dönüp bakmazsam geriye; başka semtlerde yeni
İnsan yeryüzüne geldiğinden bu yana yüreği hep onunla, onun için çarpmıştır. Herkes ona kavuşmanın, onunla yaşamanın peşinde olmuştur. Onun adına şarkılar söylenmiş, şiirler ve romanlar yazılmıştır. Onun uğruna savaşılmış ve gerektiğinde can verilmiştir. Hayatta tutmuştur bizi. Kimi zaman bizi mutlu etmiş, kimi zaman da dipsiz kuyulara atıp acılar çektirmiştir. Ancak yine de ondan vaz geçmemişiz. İşte her şeye rağmen bizi biz yapan şey “AŞK” tır.
Çok kısıtlı bir çevrenin tanıdığı adsız sansız bir yazar olarak öldüğünde, Melville ardında bugün klasik romanın başyapıtlarından biri kabul edilen Moby Dick'i ve kült kısa öyküsü Kâtip Bartleby'yi bırakmıştı. 19. yüzyıl New York'unda Wall Street'te, bir avukatın yazıhanesinde kâtip olan genç Bartleby zamanla "yapmamayı tercih etmesi" ve kayıtsızlığıyla patronun nasıl başa çıkacağını bilemediği bir soruna dönüşmüştü. Konu olduğu metinden bağımsızlaşıp adeta kendi yaşamını sürmeye başlayan, başka edebi es
Edebiyatın en yeni türü diyebileceğimiz küçürek öykü tüm dünyada ilgi görüyor. Arzu Özdemir ise Türk edebiyatında küçürek öykü üzerine ısrarlı ve uzun soluklu emeğiyle dikkat çeken bir isim. Doğu’nun damıtılmış, billurlaşmış hikmet geleneğiyle Batı’nın bilinçaltından doğan anlık hayret atımlarını birleştiren öykü üslubuyla Arzu Özdemir, küçürek öykünün nitelikli örneklerini veriyor. Okurun dikkati
O gün babam herkesin ortasında gömleğinin düğmelerini kopardı. Sonra fanilasını yırtıp attı. “Biz de emir kuluyuz ağbi!” diyen lacivert giyimli adamların yüzlerine ağzından köpükler saça saça “Başlarım emrinize de kulunuza da, ocağıma incir ağacı diktiniz!” diye bağırdı. Ben, kenarda olan biteni izlerken, canhıraş haykırışlar ve alçalıp yükselen sesler arasında kaldım. Komşular ve havlayan köpekler, uçan kuşlar ve gıt gıt gıdaklar arasında… Nasıl bir ağaç bu incir, diye düşünürken siren sesleri ve polisl
Avucumda kuş, elimi bir havaya bir yere doğru hareket ettirdikçe coşar masa. Alkışlar, kahkahalar… Az önce kendi halinde takılanlar bile yaygaraya katılırlar. Sanırsın Cüneyt Arkın açık havadan kopmuş gelmiş. Anlamaz dilimi elin gâvuru ama tutamaz kendimi bağırırım elimi her havaya kaldırdığımda. “Salayım mı lan kuşu? Salayım mı, uçsun mu?” Kantarın topuzu kaçmışsa masada, değmeyin gönlüme. O mis kokulu kadınlar “Sülüman, Sülüman” diye diye kıkırdarlar bana. Elimde kuşun kaderi, güzel kokan kadınların yüzüm
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 220-240 / Aktif Sayfa : 12