Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 96-112 / Aktif Sayfa : 7
Peyami Safa Gülay Kurucu Öteki'de yapısöküm olarak bilinen okuma stratejileriyle tanınan edebiyat eleştirmeni ve filozof Jacques Derrida'nın metinleri üzerinden edebiyat ve felsefe disiplinleri arasındaki ilişkilere odaklanıyor. "Felsefe edebiyata yönelik dışlamayı neden fark etsin? Gerçekten de edebiyatın felsefe üzerinde üstelik kurucu bir tesiri söz konusuysa bu neye yarar?" sorularını soran Peyami Safa Gülay filozofun felsefenin edebi olana yönelik dışlama girişimlerini terk etmesi gerektiği iddiasının
Türk modernleşmesinin yaşandığı süreçle birlikte değişen Türk hikâyesi, edebiyatın toplum hayatına dair konu ve olayları işlemeye başladığı andan itibaren yeni toplum modelinin inşasına dâhil olmaya başlamıştır. Türk yazarlar anlatının bu özelliğine ve türün Batı’daki örneklerine dayanarak yenileşme devrinin ruhunu taşıyan eserler üretme gayretine girişmişlerdir. Sosyal hayattaki farklılaşmayı algıladıkları biçimiyle hikâyelerine taşıyan yazarlar, türün belirli bir çerçevede birey ve toplum i
Modernizm özellikle Türkiye’de, edebiyat alanında nasıl ortaya çıktı, romanda, öyküde, şiirde yansıması nasıl oldu, nasıl bir yol izledi? Postmodernizm nasıl algılandı? Edebiyatımıza postmodernizm nasıl girdi? Postmodern yapıtlar okurla bağ kurabildi mi? Değerli eleştirmen Semih Gümüş bu kitabında, özellikle bu soruları aydınlatmaya çalışan denemelerini bir araya getiriyor. Modernizm ve Postmodernizm, yalnızca edebiyatımızın değil, ülkemizin de yüz yıllık serüvenine ışık tutuyor. Çünkü edebiyatı anlamak,
XVI. asır şairlerinden Vâhidî tarafından kaleme alınan Risâle-i Gül ü Bülbül, remizlerle bezenmiş kısa ve sihirli bir hikâyedir. Dönemin Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selîm’e sunulan bu Farsça risale, Ferîdüddîn Attâr’ın Mantıku’t-tayr’ından izler taşımakla beraber konu itibariyle oldukça farklıdır. Bu risalenin kahramanı olan bülbül, aşk semasında kanat çırpan bir âşıktır. Bilinen tek yazmasının tıpkıbasımı, günümüz Türkçesiyle tercümesi ve Ahmed Remzî Akyürek tarafından Gülzâr-ı Aşk adıyla yapılan çeviri
Londra’da icra edilen The Turks (Türkler) adlı bir sergi olmuştu. Serginin hazırlıkları için gelen İngiliz yöneticiye bir akşam yemeği verdik. İngiliz yönetici benim akademisyen kökenli oluşuma vurguyla; sultan şairlerle ilgili bir çalışmanız olduğunu okudum, bunu tam anlayamadım izah eder misiniz, dedi. Ben de, Osmanlı hanedanının güzel sanatlara ilgisini, özellikle de şiire yönelik eserlerini anlattım. Anlayamadı. Benim tekrarım üzerine; ne yani siz şimdi bana Kanuni Sultan Süleyman’ın kendi döneminde işi
“Postmodernizm rüzgârının şiddetli esintisinde modernizm zaten sıklıkla eleştirilmekteyken Meral Özbek’in yazdıklarında yeni olan, modernitenin açtığı imkânları da gösterebilmesiydi. Böylelikle modernite havada süzülen, sadece kavramlarla bezenmiş bir mega kavram olmaktan çıkıp, yeniden yere, bizlerin dünyasına inmiş ve daha da önemlisi, ‘Kimin yaşamı?’ (öyle ise ‘Kimin sosyolojisi?’) sorusunu bir kez daha ve kuvvetle gündeme sokmuştu. İngiliz Kültürel Çalışmalar geleneğinden beslenen bu bakış kültu
Tükendi
Onun adını hiçbir tarih kitabında okumadınız. Oysa dünya tarihini değiştiren, Hitler’den daha zalim, Büyük İskender’den daha fazla savaş kazanmış en kanlı askeri komutan o. 110 trilyon askerden oluşan bir ordusu var. Anthony C. Winegard’ın isimlendirmesiyle “General Anofel”, yani başkomutan sivrisinek ve onun orduları, tarihin değişmesinde Büyük İskender, Napolyon, Hannibal ve Hitler’den çok daha büyük rol oynadı. Ona göre yeryüzünde sivrisinek diye bir canlı olmasaydı, bugün dünya bambaşka bir yer olacaktı
“Kalem işçisi” Edebiyatçı Yazar Sadık Koç bu kitapla şiir, hikaye, roman ve çeşitli kitaplar hakkında yapmış olduğu inceleme yazılarını bir araya getirdi. “Neo-epik şiir nedir?” sorusuna cevap da barındıran şiir incelemeleri bölümünde Türk şiirinin yönü, yönelimi konusunda işaretler bulabileceksiniz. Kitaplar ve çeşitli yazılar üzerinden batılılaşma; modernizim, Türk ve Rus Batılışaması karşılaştırılması ve “kültürel ikdar” tartışmaları konularını da bulabileceğiniz bu eserde “Su Katılmamış Rusluktan Evre
İktisatçılar, kapitalizmin rahipleri. Eleştirirken bile yücelttikleri modern ekonominin yol açtığı insani tahribatı roman teşhir ediyor. Bilimlerin en hası romanbilimdir. Tabiat ve toplum bilimleri dünyanın ve toplumun “dış gerçekliğini” araştırırlar. Şeytanın doğrudan müdahil olduğu “iç gerçekliğin” esrarı ise şiir, hikâye ve romanlardadır. Fizik okuyarak dünyayı/evreni, toplumbilim okuyarak toplumu/insanlığı; her iki durumda da ötekini tanımaya çalışırız. Şiir/öykü/roman okuyarak da kendimizi tanırız. Ken
Bektaşilik 1826’da dönemin “zalim” padişahı tarafından yasaklandı. Adeta yok edilmek istenen Bektaşilik hakkında her türlü olumsuz görüş ileri sürüldü ve propagandalar yapıldı. Bektaşilik aleyhine yürütülen bu siyasetin başını ilmiye mensupları çekiyordu. 1871 yılında Harputlu Hoca İshak Efendi türlü iftira ve dedikodularla kaleme aldığı Kâşifü’l-Esrar adlı eserinde Bektaşiliği Hurufilikle özdeşleştirdi ve bu nâzenin yola saldırıları zirveye çıkardı. İktidar gücünün arkasında olmasının avantajıyla eser birk
Tükendi
İzleri okumak için bir “iz okuyucu”ya ihtiyaç var. İzleri emsal olarak okumak içinse, olayın “sanki içindeymiş gibi onu kavramaya ve yeniden yaşamaya çalışmak” lazım. Bu, “aklı gerilimde tutmak” demektir. Lakin bunun, kendi kültürel kodlarımız üzerinden düşünüldüğü takdirde, “metafizik gerilim şartı”yla sınanmasının da önü açıktır. Bu ehlinin yapacağı bir sınanmadır hiç şüphesiz. Biz kenardan bakmayı yeğleriz. Bir “kıyıadamı” olan feylesofun yaptığı gibi. Okur “okur”sa, daveti almış demektir. İzleri Temi
Hüseyin Nihâl Atsız’ın hayatı hakkında pek çok araştırma yapılmış, çokça yazı kaleme alınmıştır. Bu kitapta ise Olgun, Atsız’ın hayatı ve fikirlerinden ziyade aruz ölçülü şiirlerini konu alarak onun edebî tarafına ışık tutmaya çalışmış, tespit edebildiği her şiiri değerlendirmiş ve bu değerlendirme esnasında şaşkınlık ve hayranlığını gizleyemediğini ifade etmiştir. Çalışmasını iki bölüme ayırmış; birinci bölümde Atsız’ın şiiriyle Bâkî’nin şiirini mukayese etmiş, ikinci bölümde ise Atsız’ın tespit edilebilen
Türkiye gerçekliği için 1980 sonrası çok özel bir dönemdir. Postmodern yapılanmanın başlaması, farklı yönelişler, çoğulcu ve eklektik yapı, siyaset dünyasında yaşananlar, ekonominin yeni ivmeler kazanması, bilgisayar teknolojilerinin hayatımıza girmesi gibi birçok neden yeni bir nesil ve algının oluşumuna yön veren unsurlar olmuştur. Değişen her türlü değer gibi bu dönemde edebiyatın konuları, kurgusu, yapısı, anlatımı, dili, yazarı, okuru… değişmiştir. Bu tarihten günümüze kadar Türk tarihi ve kül
Tükendi
Kutsal Kitapların Kaynakları 1-2-3 Kitap Açıklaması Turan Dursun'un üzerinde yıllarca çalıştığı ve büyük önem verdiği, daha önce Kutsal Kitapların Kaynakları I, II, III adıyla üç kitap olarak yayımladığımız eserini, bu kez tek bir ciltte büyük boy olarak, yeniden gözden geçirilmiş ve dizin eklenmiş haliyle okuyucularımıza sunuyoruz. Cilt içerisinde yer alan birinci kitapta; Korku ve Efendi Baba Tanrı, ikinci kitapta; Peygamberlik, üçüncü kitapta; Mucize ve Gerçek konuları inceleniyor. Kutsal Kitapların
Tükendi
Sözlü iletişim ortamında vukû bulan dinleme alışkanlıklarından okuma pratiğine geçerken, bir dinleyiciden okura evrilen her okur, Kafka’nın ünlü hikâyesinin adı değiştirilerek söylenecek olursa artık yazının önündedir. Okuma tecrübesi içinde okur, başkası değil yalnızca kendisi için açılacak bir kapının önünde durur. Yine de okurun yazı önünde olmaklığı vurgusu, bir metni anlama ve yorumlama tarihinde Platon’dan Derrida’ya değin süregelen yazı/ses karşıtlığında yazıyı merkeze alan bir tavır olarak görülmeme
Tükendi
Edebiyatımızda Hz. Peygamber’i konu alan birçok edebî tür bulunmaktadır ve bunlardan en rağbet göreni mevlid olmuştur. Peygamber sevgisinin bir tezahürü olan mevlid, zaman içinde ümmetin bütün hayatını kuşatmış, doğumdan ölüme yaşantısının vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. Peygamberine aşk ile bağlı olan ve bunu “Kitâb-ı Meşâhid-i Mevlid-i Ahmedî” adlı eseriyle dile getiren Ali Dede Bosnevî, Hz. Peygamber’e olan sevgisini ehl-i beytin sevgisi ile taçlandırmış ve bu sevgiyi ümmet için gerekli görmüşt
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 96-112 / Aktif Sayfa : 7