Bu eser; Türkiye İslamcılık tarihi ve İslami uyanış süreci
ile ilgili önemli çalışmalar ve eserler ortaya koyan Hamza
Türkmen'in; "İslami Uyanış Süreci"nin ender isimlerinden olan Şeyho
Duman ile gerçekleştirdiği nehir söyleşilerden oluşmaktadır.
Türkiye'deki İslami uyanış ve bilinçlenme sürecin ender sacayaklarından
birisi olan Şeyho Duman; Kur'an eğitiminin yasaklandığı, ezanın
Türkçeleştirildiği bir süreçte Adıyaman Artan Köyü'nde 1938 yılında doğdu.
Duman'ın Artan Köyü'nden Malatya'ya oradan da resm
Osmanlı siyaset düşüncesinin temel metinleri arasında yer alan Usûlü'l-hikem fî nizâmi'l-âlem (Nizâm-ı Âlemi Sağlayan Sebeplerin Temelleri), Hasan Kâfî Akhisârî'nin, on altıncı yüzyılda, Osmanlı siyasi yapısı ve devlet yönetimine dair gözlemlediği sorunlara çözüm olarak kaleme aldığı bir eserdir. Genel olarak siyasetnâme türü içerisinde kabul edilen bu eser, diğerlerinde de olduğu gibi doğrudan ve kendinde bir siyaset metni olarak incelenmekten ziyade Osmanlı tarihine ilişkin "gerileme ve çöküş" söyleminin
Vakfımız, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ile müştereken 14-15 Aralık 2019 tarihlerinde "Bağdat İlim Havzasında İslâm Düşüncesinin İlk ve Öncü Şahsiyetleri" konulu bu ilmî ihtisas toplantısını gerçekleştirmiştir
İki gün süren bu toplantıda "Abbâsî Tarihinden Günümüze Entelektüel Bir Yapılanma Örneği: Bağdat; İmam Eş'arî'nin Hayatı, Eserleri Ve Kelâmî Görüşleri; Bağdat İlim Havzasında İslâm Felsefesinin Öncü Şahsiyetlerinden Ebû İshak el-Kindî ve İbn Sînâ; Tasavvuf İlminin Öncü Şahsiyetl
Hilafet döneminde ve sonrasındaki siyâsî ihtilaflarla hatırlanan
İslâm'ın üçüncü halifesi Hz. Osmân (r.a.), ilk inanan
kimselerden ve daha Nebî (s.a.s.) hayatta iken kendisine fetva
sorulan sayılı kimselerden biridir. Aynı zamanda kutlu
Nebî'nin dünyadan irtihalinden sonra ilk iki halifenin, işlerinde
kendisiyle istişare ettiği ve devr-i hilafetindeki fetva ve
uygulamaları ile İslâm'a büyük hizmetler etmiş mümtaz bir şahsiyettir.
Kur'ân hafızı, sünnet muhafızı ve sahip olduğu bu
engin birikimle bir fıkı
Hz. Peygamber'e (sas) gelen vahiy, onun yaşantısında müşahhas hale geliyordu.
Vahyin onun ve yaşadığı toplumdaki insanların hayatlarına hâkim olmasının yanında
Allah Elçisi'nin, temelini vahyin oluşturduğu söz ve uygulamaları da nüzûl dönemi
devam ettiği için ilahî gözetim altındaydı. Bu sebeple Hz. Peygamber'in (sas) söz ve
fiilleri, diğer insanların vahiyden anladıklarından ve davranışlarından daha önemli ve
öncelikli bir konuma sahip olmuştur. Hz. Muhammed'in (sas) vahyin ilk muhatabı olarak
Allah'
Kişinin Müslümanlığı, Hz. Muhammed'in (sas) getirdiği mesajın kabul edilmesiyle
başlar. Hz. Peygamber'e (sas) itaat etmek, ona saygı duymak ve onu sevmek her
Müslümanın görevidir. Allah Elçisi'ne duyulan muhabbet İslâm tarihinde farklı
tezahürleriyle ortaya çıkmıştır. Bu sevgi edebiyatta ve sanatta önemli ilham
kaynaklarından olduğu gibi Müslümanların hayatlarına da hâkim olmuştur. İslâm
toplumlarında peygamber sevgisi, Hz. Peygamber'in (sas) isimlerinin çocuklara
verilmesinden, onunla ilgili düzenlen
Müslüman ailesinde erkek ailenin reisi olmakla birlikte
hakları ve yetkileri sınırsız değildir. İslam dini
onu aile reisi olarak belirlemiştir. Zira iki cins arasında
yaratılış/fıtrat itibariyle aile reisliğine uygun olan
erkektir. Burada kadınlara haksızlık yapıldığı veya kadınların
ikinci plana atıldığı gibi bir düşünce akla
gelmemelidir. Erkeğin ailenin reisi ve idarecisi olarak seçilmesi
yüklerin ve sorumlulukların büyük
kısmının ona verildiği anlamına gelmektedir.
Ailenin temel taşlarından olan ka
Perde açıldığı zaman her şey olduğu gibi açığa çıkar. Bunun neticesinde; bilen rahat eder, cahil ise büyük bir hüsrana uğrar.
O halde ölümden önce ilim aracılığıyla kendi nefsini idrak et. Çünkü karanlık önündedir ve onda ilminden başka bir ışık
yoktur. Amellerinin en şereflisi de ilimdir.
Seni senin için seven herkese güven. Çünkü bu, sahih bir sevgidir.Allah'ın kullarını sevmesi de bu kabildendir. Onları
kendileri için seviyor, kendisi için değil.
Hak teala mutlak cömerttir; kim O'na gelirse, onu seçer. K
Kapalı toplum yapısına sahip ve asırlar boyunca dışarıdan gelen değişim rüzgârlarına karşı kendini ve sosyal bünyesini koruyabilmiş Yezidîlik de tıpkı Dürzîlik ve Nusayrîlik’e benzer şekilde küreselleşmenin beraberinde getirdiği değişimden en fazla etkilenen fırkalardandır.Aslında Yezidîlik ve diğer etno-dinsel yapılanmaların varlıklarını ve kendilerine özgü dinî ritüellerini sürdürebilmeleri, tarihsel süreçte dış müdahalelere kapalı ve çoğu kez ücra bölgelerde yaşamalarıyla doğrudan ilişkiliydi. Genellikle
Peygamber Efendimizin (asm) hadis-i şeriflerini ihtivâ eden başta Kütüb-ü Sitte olmak üzere birçok hadis kitabı yazılmıştır. İslâm âlimleri canhıraş bir gayretle şehir şehir dolaşmış, Resulullahın (asm) hadislerini bir araya toplamış, ümmet-i Muhammed'in (asm) istifadesine sunmuşlardır.
Câmiü's-Sağîr'in musannifi ise, Celâleddin es-Suyûtî’dir. Bu zât, İslâm âlimlerinin büyüklerindendir. Hadisteki derin ilmi sebebiyle, "Şeyhü'l-hadis" ismiyle bilinir. Uyanıkken yetmiş küsur defa Peygamberimizin (asm) sohbet
Orijinal adı “Hi̇zb-ü Envâri̇'l-Hakai̇ki'n-Nuri̇ye” olan eser, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bizzat bir araya getirerek tanzim ettiği ve kendisinin günlük evrad halinde okuyup başkalarına da okumalarını ehemmiyetle tavsiye ettiği çok yüksek, kıymetli ve tesirli duaları ihtiva eden bir münacat hazinesidir.
Eserin başlıca bölümleri şunlardır:
Yâsin, Fetih, Rahman, Mülk, Nebe’ sureleri ile Haşir ve Bakara surelerinin son kısımları
Hatim Duası
Cevşenü'l-Kebir: Cebrail’in (as) Peygamber Efendimize
Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm), birçok hadiste namazlardan sonra yapılan tesbihatın önemini vurgulamıştır. Bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur:
"Bir kimse her namazın sonunda 33 defa Sübhanallah, 33 defa Elhamdülillah, 33 defa da Allahu ekber derse, bunların tamamı 99 eder; yüzüncü defa da 'Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh. Lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr' derse, günahları deniz köpüğü kadar da olsa affolur." (Müslim, Mesacid: 146.)
Eserleriyle günüm
Çağımız hususiyetlerini tahlil ve manevî hastalıklarını teşhis eden Bediüzzaman, "Zaman imân kurtarmak zamanıdır formülü çerçevesinde kaleme aldığı Risale-i Nurla, bu zamanın manevî ihtiyaçlarına tatminkâr cevaplar veren iman hazinesini ortaya koymuştur. Bu eserlerde her insanın zihnini meşgul eden ve modern çağ insanlarının da bigâne kalamayacağı, Ben kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Bu dünyadaki vazifem nedir? suallerine doyurucu izahlar getirilmekte; başta Allaha iman olmak üzere bütün iman esasl
Yeni Asya Neşriyat'ın, orijinal nüshasına sadık kalarak yeniden neşrettiği bu eserde hürriyet, meşrutiyet ve istibdadın tarifi, mahiyeti, neticeleri; kalkınmamışlığın sebep ve çareleri; millet iradesinin hâkimiyeti; devlet idaresine Şeriatın nasıl tatbik edileceği; Müslümanlar arası birlik, bilhassa Kürt, Türk ve Arap milletlerini bir ve beraber olmaya mecbur kılan zaruretler, gibi konular işlenmektedir
Her insan esasında bitimsiz bir yoldur. Yol denilen menzile ayarlı ezel ve ebed çizgisi hem zahirî hem batınî, hem haricî hem dâhilî, hem daimî hem arızî bir gerçekliktir. Bazı yollar vardır ki yüründükçe uzar, uzadıkça genişler gâh nuranî olur gâh zulmanî, gâh yokuş gâh iniş, gâh sarp kayalıklara çıkar gâh bahar kırlangıcı refakatinde meltemle kanat kanada yoldaş olur, sırdaş olur, dost olur, tüm nazeninliği, narinliği,latifliğiyle gönül olur. Bazen yağmur olur iner okyanusun susuz dudaklarına, bazen okya
On yedinci yüzyılda İslâm coğrafyasının en önemli merkezlerinden birinde Müslüman entelektüeller ve ilim talipleri için Molla Sadrâ tarafından yazılmış bu kitap, bugünümüzün entelektüelleri ve öğrencilerine dehitap etmektedir. Molla Sadrâ, bu kitabında hakikat, doğruluk, bilgelik ve sahih inanç gibi insanı insan kılan değerlere ulaşmak için yıkılması gereken putların neler olduğundan bahsetmektedir. Yazara göre cahiliye putlarının en tehlikelileri cahillik, akılsızlık, dünyevileşme, ilmi hor görme, taklit,
İsmail Fenni Ertuğrul bu eseri yazma sebebini şu şekilde açıklıyor: “Ulemâ-yı kirâmımızdan bir zümrenin vahdet-i vücûda kâil olanlar ve bilhassa Muhyiddin-i Arabî hazretlerine karşı bir hiss-i nefret ve husumetle mütehassis olduklarını gördüm. Bunun esbabını anlamak için içlerinden bazılarıyla mübahasede bulundum. Bunların vahdet-i vücûd meselesini lâyıkıyla tedkik etmediklerine ve bunu vücûdiyye (panteizm) mezheb-i felsefisinden ibaret bildiklerine yakîn hâsıl ettim…”Bu tespit ve düşünceyle yazdığı eserini
Namus cinayetleri, Müslüman kadının yanlış şekilde temsil edilmesi ve sansasyonel haberler, Batı'da insan hakları grupları ve Namus cinayetleri, Müslüman kadının yanlış şekilde temsil edilmesi ve sansasyonel haberler, Batı'da insan hakları grupları ve medya tarafından sürekli olarak pompalanarak şu fikrin yayılmasına katkıda bulundu: Müslüman kadınların kurtarılması gerekiyor. Lila Abu-Lughod, Müslüman Kadının Kurtarılmaya İhtiyacı Var mı? kitabında bu çıkarıma cesurca meydan okuyor. Otuz yıldan beri Arap k
İmâm-ı Rabbânî'nin gerçekleştirdiği tecdid hareketi, yaşadığı asır ve coğrafyayla sınırlı kalmadığından o, müceddid-i elf-i sânî olarak kabul görmüştür. Onun hicrî ikinci bin yılın müceddidi olarak kabul görmesinde şu iki hususun etkisi büyüktür:
* İmâm-ı Rabbânî, akla gereğinden fazla değer vererek peygamberlik müessesesini ve sünneti itibarsızlaştırma, dinler arası diyalog, dinleri ve mezhepleri birleştirme, ashâb-ı kiram ve geçmiş ulemâyı kötüleme, ibadetleri önemsiz görme gibi bidatler karşısında Ehl-i
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 980-1000 /
Aktif Sayfa : 50
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.