"Seni mektupla da olsa öpmek büyük şey" diyor Ahmed Arif. Bu yüzden naftalin kokulu mektuplar gönderdim sana... Sevgilim, Kokun ne kadar da İstanbul... İçime çekerken seni esip geçiyor içimde hatıralar. Dokunuşların dalgalanıyor yüreğimde. Umuttur, gözlerinin ormanında koşmak delice, ve ellerinin beyazlığını gündüz bilmek senin.. Sen yine de gözyaşlarını gece, hüznünü katran karası et günlerime. Hiç şikayet etmem, Ve bilesin ben ne kadar özlersem o kadar da aşık olurum sana hanım eli kokarken bahçelerde, bi
Umutlarımız vardı ve de hayallerimiz. Önce kitap yazmayı düşündük ama vazgeçtik. Yaşamayı seçtik. Yaşayabilirsek gerçeğe dönüşmüş hayallerimiz olur ve onları daha sonra yazarız diye düşündük. Elimizde çok fazla bir şey yoktu. Eski bir bina, yeteri kadar öğrenci, sıra dışı bir müdür ve hayallerimiz. Yola çıktığımızda çevremizde bize yardım edecek insanlar olacağını sanıyorduk. Yanılmışız. Kendimizden ve ara ara yardım eden üç beş arkadaştan başka kimse omuz vermedi çabalarımıza. Bir devlet okulunda alışılmış
Evlerde su ve elektrik yokken, yemekler, ocaklıkta odun ateşinde pişerken, evler en fazla iki katlıyken, demirciler, kalaycılar, nalbantlar, terziler en gözde mesleklerken, küçük bir kasabada yaşadığını düşün...
Ne kadar yoksul, ne kadar çaresiz, ne kadar sıkkın olursan ol, beş kuruşlarla veya üç zeytinle bile çok mutlu olunabileceğini düşün...
Küçüklüğünde iyi bir öğretmene rastlayamasan da, kimseden destek göremesen de, açlıktan nefesin koksa da, mutlaka okuyup adam olman gerektiğini düşün...
B
Bütün sorulardan sonra, Bulduğum, geldiğim tek cevabın, tek doğrunun Sen olduğunu bir bilsen! Üzmesen beni... Nazınla güzelsin ama, Bıraksan artık şu nazını, Nazınsızken aldım ben senin tadını. Duy sen benim bu FERYAD-I NAZIMI...
Kemal Bey bunları düşünürken gözlerini bir an bile ayırmadığı karısının yüzündeki ifadenin değiştiğini, bakışlarının hiç görmediği kadar aydınlandığını, canlandığını izliyor, bu değişimin bir çeşit sessiz zafer çığlığı olduğunu fark ediyordu. Feride Hanım suskun geçen bir kaç dakikada planını yapmıştı ve bunun aslında ne kadar kolay olduğuna kendisi de şaşırıyordu. Bunca yıldır kendi gardiyanı olduğunu, özgürlüğe de ancak kendi karar verdiğinde kavuşabileceğini anladı. Geçmi olmuştu? Evet, biraz. Hiç ile ge
Ben Şair - Yaza değilim
Ben Dair - Yaşarım
Hayata dair
Sevdaya dair
Ölümden ahir
Ayrılığa dâhil de yaşarım...
Birikenleri zaman zaman
Kâğıda aktarırım.
Elimde kitap kokusuna bayılırım ezelden
Elimde olsun, burnuma koksun ve unutmayayım
Dair ne varsa diye,
Bu kâğıt demetini derledim.
Belki sizin bilip de diyemediklerinizi anlatmışımdır
Kim bilir?
Belki fikrinize inceden bir yakınlık bulursunuz...
Belki de yalnız olmadığınızı farkedersiniz
Kim bilir?
Belki bizden çok vardır, biz çok oluveririz
Kim bilir?
Bu kitap İsmet Hocamın 90 yıllık hayatından çizgilerle 70 yılı aşan fikir ve sanat hayatından seçilmiş birkaç örneğin yer aldığı tadımlık bir çalışma. Bu kitabı her şeyden önce İsmet Hocamıza sevgi ve saygımızın küçük bir nişânesi olarak, yine kendilerinin affına ve iznine sığınarak hazırladık, ki zaten kitaptaki her şey kendisine ait. Bu kırık dökük satırları yazan sadece onları bir araya getirdi, getirirken de yeni şeyler öğrendi. Biz sevenlerinin nazarında ömrünü yazmaya ve düşünmeye adadığı için kitabın
Hayat haberdir. Haber de hayatın ta kendisi. Haberi 24 saat yaşayan kişidir haberci. En büyük hazzı, haberlerini gazete sayfalarında görünce, televizyonda izleyince, radyoda duyunca yaşar. Esasen haber her evde, her mahallede, her ilçede, her ilde, insanın bulunduğu her yerde vardır. Haber tektir, haberci herkestir. Kafasında sürekli soru işaretleri taşır, sorgular, tartışır. Yaraları vardır; sürekli kanayan yaraları...
Profesyonel anlamda habercilik yapan bizlerin; yani gazetecilerin ve televizyon habe
Şadiye, bir aşkın romanı. Aşkın ve onunla beraber gelen tereddütlerin, korkunun, aldatmanın, sahip olma ve uzak durma çelişkisinin romanı.
Yalnızlık içinde kıvranan, savrulup giden gençliğine üzülen Behzatın kadınlara olan acımayla karışık ilgisi Şadiyeyle karşılaştığında ilk görüşte aşka dönüşür. Ancak bu aşkın daha başlamadan ortaya çıkardığı sorunlar iki sevgilinin aşması gereken
engellerdir. İlk tanışmadaki heyecan ve tereddütler zamanla yerini karşılıklı beklentilere bırakır. ilerleyen zaman
Yarışırken eğlenmeye, eğlenirken öğrenmeye hazır mısınız? Sanattan sinemaya, edebiyattan tarihe, spordan genel kültüre kadar birçok konuda yüzlerce bilgi, elinizdeki kitapta saklı. Yoğun iş temposunun ardından; evinizde çocuğunuzla, eşinizle veya arkadaşınızla eğlenceli bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?
555 soruyu çözerken terleyecek, açmaza düşecek, iki şık arasında gidip gelecek ve kimi zaman karar veremeyip arkadaşınızdan yardım isteyeceksiniz. Cevabını kontrol ettiğiniz her soruda, yeni bir şeyler öğr
Dişi, erkeğin evidir. Erkeğin yaptığı bir evdir aynı zamanda. Bu ev kadın ve erkeğin yaşamda sürüp gitmelerini mümkün kılmak için yapılmıştır. İçinde ikamet edilen bir ev ile ikamet eden sakin aynı şey midir? İnsanoğlu erkek yaratıldı. Erkekçe bir duyuşla insan, içindeki eğilimlere kulak verdi. Ve kendine kadından bir ev inşa etti.
İnsanoğlunun, en yüksek zihinsel aşamasını ifade eden felsefede kadınlar neden varlık gösterememiştir? Kitap, bu soruyla başlıyor ve kadının hem felsefe alanında hem de haya
Onlar; edebiyat, sinema, tarih, felsefe, siyaset konularında dünyanın yakından tanıdığı kişiler... Onlar, yaşadıkları dönemde ekol olmakla övünebilirler ama buna pek yeltenmedikleri için, genellikle bunu onlar adına başkaları yapar. Jack London, İlber Ortaylı, O´Henry, David Cronenberg, Stefan Zweig, Çağdaş Şehrazat, Karen Blixen, A. Soljenitsin ve kendi alanlarında diğer zirve şahsiyetler. Onların ürettiği eserleri anlamadan, ne geçmişi tam olarak analiz edebiliriz ne de geleceğe yol alırken doğru bir rota
"Türkler Avrupa´da görünür görünmez ortaya bir Şark meselesi çıktı... Papazların ve küçük küçük zorbaların idaresine kendisini rahatça teslim etmiş, şarabını içip uyuklayan Avrupa´nın kapısından içeri giren dipdiri insanlar, yepyeni bir nizam içinde akıp gelen başarılı ve muazzam kuvvetler, o zamanki Avrupalının örümcekli, bulanık kafasında bir şok tesiri yaparak, onda şifa bulmaz bir dehşet hastalığı (!) doğurmuştur. Türklerin, uyuklayan Avrupalının afyonunu patlatması hadisesi öylesine derin bir tesir yap
Özellikle Batı ülkelerinde, doğal felaketlerin bireysel ve toplumsal etkileri üzerine sosyal bilimciler tarafından çok sayıda çalışma yapılmaktadır; fakat ne yazık ki ülkemizde bu alanda yapılmış yeterince araştırma bulunmamaktadır. Oysa bu topraklarda da çok sayıda doğal felaket yaşanmaktadır. Bu felaketlerden en fazla can ve mal kaybına sebep olanı da depremlerdir. Deprem, can kaybı dışında ekonomik, siyasi, hukuki vb. sorunları ve dönüşümleri de beraberinde getirmektedir. Depremin sebep olduğu bireysel v
Kara Kardinal AB Anayasası´na Hıristiyanlık değerlerini yerleştirerek Avrupa´yı yeniden Hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadır. Bu yüzden de Türkiye´nin AB üyesi olmasına karşı çıkmaktadır. Diğer amacı ise kısmen birleşmiş küçük ama disiplinli bir Kilise kurmak, Anglikan Kilisesi´ni, Monofizit Kiliselerini ve Fener Rum Patrikhanesi´ni Vatikan ile birleştirebilmektir. Bu sayede uluslararası hukuk çerçevesinde ifade özgürlüğünü, eşcinselliği, göreceliği, önleyici vuruş hakkını, genetik bilimini, çoğulculuğu, küre
Toplam 15 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.