Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 12 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Hadi gidelim... İstanbul’un terlediği o sarı sıcak güne... Körler ülkesine yaklaşırken, denizi seyredip, rüzgâra karşı bulutlarla çay içelim... Sonra vapur iskeleye yanaşsın... Ve hayat birilerine geçmiş ile bugün arasında mekik dokuyarak diktiği hakikat elbisesini giydirirken, gonca bir gül gibi açıversin Kadıköy... Yıllardır hiç değişmeyen o dükkânda, bir sandalye de çocukluğumuza çekip, adisababa yiyelim... Hadi soralım: Derin bir sızıda aşkı aklamak zorunda kalan, yalnızca Suphi midir şu koca dün
Tükendi
1923 yılında yazıldıktan hemen sonra Sovyet bilim-kurgusu içinde büyük şöhrete kavuşan Aelita, bir yıl sonra, 1924 yılında, Sovyetlerin uzun metrajlı ilk bilim-kurgu filmine de ilham oldu. Daha sonra farklı yönetmenler tarafından aynı adla tekrar tekrar çekilen filmlerin ilhamı olan kitap, bir bilim-kurgu klasiği haline geldi. Bugün bile Rusya’da birçok aile, çocuklarına dünyanın hiçbir dilinde anlamı olmayan, Aleksey Tolstoy’un bu kitap için icat ettiği Aelita kelimesini isim olarak vermeye devam etmektedi
Acayip Şeyler Örüyoruz Başımıza, kurguyla gerçek arasında, okurun en çok keyif alacağı noktaya doğru sürekli hareket eden bir kitap. Belirli bir türün gereklerini yerine getirme zorunluluğu hissetmeden, mümkün olduğunca çok çiçekten bal topluyor. Kitap; eski bir sahafın, “tozdan yılmış kadınlar ile geçmişinden yılmış erkekler”den topladığı kitaplar arasından çıkan 27 farklı günlükten seçtiği parçalardan oluşuyor. Ağırlıklı olarak 1950 ila 1990 arası döneme ait bu parçalar günlük sahiplerinin iç dünyaları
Selma Lagerlöf, Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan hem ilk İsveçli hem de ilk kadın yazardır. Türk okurları tarafından keşfedilmeye değer bir hazinedir. Masal tadında eserlere imza atan yazarın ‘Portugallia İmparatoriçesi’ adlı romanını beğeninize sunmaktan mutluluk duyuyoruz. İşte Jan dışında Portugallia’nın muhteşemliklerine inanan -yine de kadın oraya seyahat etme zevkinden mahrum bırakılıyordu- dünyadaki tek insan orada oturuyordu. Zavallı yaşlı kadın o krallıkta ne fakirlik ve açlığın, ne talihsizliklerle
Avucumda kuş, elimi bir havaya bir yere doğru hareket ettirdikçe coşar masa. Alkışlar, kahkahalar… Az önce kendi halinde takılanlar bile yaygaraya katılırlar. Sanırsın Cüneyt Arkın açık havadan kopmuş gelmiş. Anlamaz dilimi elin gâvuru ama tutamaz kendimi bağırırım elimi her havaya kaldırdığımda. “Salayım mı lan kuşu? Salayım mı, uçsun mu?” Kantarın topuzu kaçmışsa masada, değmeyin gönlüme. O mis kokulu kadınlar “Sülüman, Sülüman” diye diye kıkırdarlar bana. Elimde kuşun kaderi, güzel kokan kadınların yüzüm
O gün babam herkesin ortasında gömleğinin düğmelerini kopardı. Sonra fanilasını yırtıp attı. “Biz de emir kuluyuz ağbi!” diyen lacivert giyimli adamların yüzlerine ağzından köpükler saça saça “Başlarım emrinize de kulunuza da, ocağıma incir ağacı diktiniz!” diye bağırdı. Ben, kenarda olan biteni izlerken, canhıraş haykırışlar ve alçalıp yükselen sesler arasında kaldım. Komşular ve havlayan köpekler, uçan kuşlar ve gıt gıt gıdaklar arasında… Nasıl bir ağaç bu incir, diye düşünürken siren sesleri ve polisl
"On sekiz yaşına kadar büsbütün boş oturduğumu sanmayın. Ara sıra babamın çantasından aşırdığım paraları biriktirerek bir keman edinmiştim. Çalgıya yatkınlığım varmış. Sekiz ay içinde keman çalmayı gayet güzel öğrenmiştim. Babamın zılgıtından sonra artık evde durmak olur muydu? Hemen kemanı koltuğumun altına, ekmek torbasını sırtıma vurup yola çıktım. O zamana kadar doğduğum köyden dışarı bir adım bile atmamıştım. Coğrafya bilgim de yeryüzünde beş kıta bulunduğundan ve dünyanın üçte ikisinin denizlerle kap
Bazı insanlar ve yerler sonsuza dek hatıralarımıza kazınmıştır. Çocukluğunuzun hatıralarını hatırlıyor musunuz? Peki ya oyun oynadığınız yerleri ya da çocukluğunuzdaki zamanın sihrini?.. Yirmi yıl sonra görseniz bile, sizi hâlâ genç olarak hatırlayan arkadaşlarınız var mı? Hiçbir çocuğun gözünde ebeveynini hatırlatan bir ışıltı gördünüz mü? Bohemyalı göçmen kızı Ántonia Shimerda'nın olağanüstü hikâyesi Amerikalı komşusu Jim Burden'in gözünden okuyucuya aktarılıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin gelmiş g
Aşk ne yapar bize? Bilincimize ve bilincimizin ötesine? Çok uzaklarda kalan o aşkın hâlâ bizi acıtabilmesinin sebebi nedir? O kişiyi gerçekten unutamıyor muyuz yoksa yaşamaktan kaçmak için mi bu düşünceye tutunuyoruz? Anıları paslanmaya terk etmek varken, neden cilâlar zihnimiz? Ya ölüm? O fersiz kelime nasıl da canlanıveriyor sevdiklerimizi alıp gittiğinde? Beste'nin, nefes alıp vermekten ziyade yaşayabilmesi için bu sorularla yüzleşmesi gerekiyor... Ömrünü ışığa, görmeye, duymaya adamış bir kadın, kendi
Tükendi
Hafif bir rüzgâr esti. Kapı, gıcırdadı, tüm ağırlığına rağmen. Taşlar yapıştırmışlardı kapıya. Sonra Seyyal sökebildiğini sökmüştü taşların. Değer, kaybolsun diye. Kapıyı Seyyal boyamıştı. Yalnızken. Yokken. Unutulup gitsin için. Ama izler duruyordu. Kapıdan sökülen taşların izleri. Boyasa da kapanmayan izler. - Kabuk bağlayan yara, nasıl kendini unutturmamak için kuruduğu yerde iz bırakırsa öyle. Bir aşk hikâyesinden öte; bir bitimin ardından, bir kadının ve bir adamın yüreklerine sığdıramadıkları ince
Tükendi
Sözlükte aradığınızda, güneşin doğması, dağılıp yayılmak, saçılmak, sapmak anlamlarına gelir çavmak. İnsan doğar. Hayat dağılır. Saçılırız. Kendimize yollar belirler çünkü ayağımız yere bassın isteriz sonra da belirlediğimiz yollardan biraz çılgınlığın kime ne zararı olabilir ki saparız. Fazlalıklarımızdan kurtuluyoruz derken, kendimizi tüketiriz ve hayatımız kişisel felaketlerle karardığında, sığınabileceğimiz bir aforizma aramanın da anlamı kalmaz. Hayatım asla çığırından çıkmaz diye düşünen kontrol mer
Edebiyat / Roman Ürün Tanıtımı
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 12 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1