Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 18 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Türk ve dünya denizcilik tarihinin sembol isimlerinden Piri Reis'in, ardında bıraktığı sır perdesi aralanıyor. Piri Reis Haritası üzerine yapılan yedi senelik çalışmaların ürünü olan bu kitapta, tüm dünyanın bildiği bir haritadan yola çıkılarak bilim çevrelerini bile şaşkınlığa düşüren gerçeklere ulaşılıyor. Metin Soylu'nun yıllar önce bir hobi olarak başlayan Piri Reis Haritası incelemeleri, Türkiye'de Millî Eğitim ve Dışişleri Bakanlığı'na, oradan da Amerikan Ulusal Havacılık Dairesi NASA'ya kadar ul
Tükendi
Mîsâk-ı Millî sınırlarımız dışında kalan soydaşlarımız; 1920'den itibaren gözleri Türkiye Cumhuriyeti'nde, kulakları gelecek seste, yüzyılı aşkın sabırla bekliyorlar. Soykırım ve katliamlar bağlamında, Irak Türkmenleri en fazla zulme uğramış toplum olmasına rağmen varlık mücadelesinden bir nebze olsun geri adım atmamıştır. Bu uğurda milyonlarca can vermiştir. Bu kitapta, Irak Türkmenlerinin Mîsâk-ı Millî'den sonraki yüzyılda yaşamış olduğu soykırımları siz değerli okuyucularımla buluşturacağım. Irak Türkmen
Gecenin karanlığında ulumaya başlayan köpekler neyin habercisiydi? Peki, ortaya çıkan ürkütücü varlıklar sadece bir hayal miydi? Tüm bunların bir rüya olduğunu düşünen Ozan, sabah uyandığında durumun hiç de öyle olmadığını anlayacaktı. Sevgilisi Kamelya'nın çalıştığı hastaneye yığılan insanların sayısı gitgide artıyor fakat kimseye bir tanı konulamıyordu. Üstelik semptomlar anbean değişiyor, insanlar saldırganlık göstermeye başlıyordu. Durdurulamayan bu salgın, yerini bir kaçışa ve hayatta kalma mücadelesin
Aklımı ele geçiren, dilimden düşüremediğim duamın kabul olduğu gün geldi çattı nihayet. Anne olduktan sonra hayatım değişti; eski ben yitip gitti; yerine yepyeni bir kadın geldi gibisinden edebî ya da metaforik falan da değil, bildiğiniz öldüm. Üstelik pisi pisine, kendime pek yakıştıramadığım bir şekilde. Hiç öyle şatafatlı falan değildi ölümüm. Sanki insan gibi değil de, yanlış zamanda yanlış yerde dolanan bir kakalak gibi ölüverdim; ne olduğunu anlayamadan, ne olup bittiğinin farkına bile varamadan. Bir
Eteğimde hem çakıl taşları hem de kumlar vardı. Hepsinden kurtulmam lazımdı nefes alabilmek için ve bu nedenle her seferinde bana çarşaf gibi görünen başka bir sakin denize dalıyordum sessizce. O deniz ki, beni gördüğünde hırçınlaşıp köpürüyor ve ben koşarak kıyıya çıkarken farkında olmadan yeni çakıl taşları ile yeni kumlar doluyordu her yerime. Her denizden farklı çakıl taşı ve her denizden farklı kum. Hangi yürek taşıyabilirdi ki bu yükü?..
Bir insan düşünün; yaşamı boyunca çektiği çileleri ve acıları, hamurla yoğurup tatlıya dönüştürüyor. Düşünün; o insan tatlısını sunarken damaklara tat verip yüreklere sevgi, barış ve kardeşlik diye haykırıyor. Elinizdeki bu kitap; yaptığı her baklava diliminde, her tepsi börekte, her çörek çeşidinde, her pastada ve her lokmada, sıla hasretini, ana özlemini, kardeş acısını, ihaneti, yoksulluğu, çaresizliği, yalnızlığı harmanlayıp Türkiye'de "Konuşan Baklava"yı icat eden ünlü bir tatlıcının hayat öyküsünü deş
Kim kime sevdalıydı? Karmaşık bir labirentin girdabında, derin devlet bile yüzeye çıkmak zorunda kaldı. Sevda vatan mıydı? Kimin gururu engel olmuştu mutluluğa? Bir türlü başlamayan tüm sevdaların sonu, Kız Kulesi'ne Gülümserken bile hüsranla bitmeye mecbur muydu? Yıllar sonra mahallesine dönen eski bir ajanın tek gayesi vardı: Yedi belalı Kuzey Irak'tan, her şeyi geride bırakıp tekrar evine dönerken, hasret kaldığı gönülden daha fazla ırak kalmadan, sevdasına kavuşmak. Çok mu geçti? Eski bir aşkın, dah
Yürüyen Köşk'ün Bahçıvanı: -Paşam, izninizle Köşk'e hasar veren büyük dalı kesmek istiyorum? Atatürk'ün tarihe geçen cevabı: -Hayır. Dal kalacak, Köşk gidecek! Yürüyen Köşk bestesi yapma fikrini bana veren kadim dostum Metin Erdoğan'ın "Dört Efsane Çevreci" kitabına ön söz yazmak benim için bir onurdur. Fazıl Say Metin Erdoğan'ın "Dört Efsane Çevreci" kitabını yayın öncesi okuyunca dört kez
Türk devlet geleneğinde egemenlik anlayışının sembollerinden olan davul ve onun şekil bulmuş kapsamlı hali olan "Mehter"in geçmişi, kendine özgün müziği ile kökleri Orta Asya Türk kültürüne kadar dayanmaktadır. Tarih içinde Mehter; Türk ve İslam devletlerinde kural ve kaideleriyle bir egemenlik sembolü oluşunun yanı sıra, çeşitli dönemlerde Tuğ Takımı, Tabılhane, Nevbethane ve Mehterhane gibi kurumsal çatılar altında oluşturduğu müzik çeşidiyle, adını ve müziğini günümüze kadar sürdürmüş kendine has kültüre
"Canı fena halde sıkılan bir değersizin aklına gelecek ilk şeydir bir diğerine ölümcül zararlar vermek. Hep ezilmiştir ve her an intikam peşindedir. Bir değersiz ölümüne sever ve sonunda mutlaka bir şeyleri öldürür. Ana rahmine düşmeden başlar onun vahşi öyküsü. Güçlünün önünde vecd ile secde etmekten çekinmeyen bir değersiz bu aşağılanmanın hesabını sorabileceği kendinden daha zayıf bir değersiz bulabilmek için sürekli pusuda bekler. Kadın olsun, erkek olsun, bebekliğinde her iki değersiz türü de zorla
Beklemek, hayatımın kilit kelimesi oluyor. Son altı ayda yaşamak, yaşama isteğine dönüşüyor. Öncesinde "Ne kadar da habersizyaşamışım." diyorum kendi kendime. Ne kadar hoyrat ve ne kadar savunmasız... Bunca şeyi yaşayabileceğim, yaşamayı hayal edemediğim ne varsa doldurmuş içine içim, hiç farkında olmadan. Hiç farkında olmadan ne acılar uyutmuşum, ne kederler doldurmuşum, ne kadar da unutmuşum kendimi. Sevdiğimi sandığım ne varsa sevmemişim, sevilmemişim aslında. Benim olmayacak kadar yapay bir hayatı seçm
"Bir hafta beraber ömür sürdüğüm ve şimdi çocuğunu kucağımda taşıdığım Muzaffer'in intikamını almak için müsaade edin cepheye geleyim. Onun bölüğünde nefer olayım, ben de o bölükte şehit olayım..." 1916 – Hanife Melek Yücel ( Kut'ül Amare Şehidi Yüzbaşı Mehmet Muzaffer'in Eşi) Mehmet Muzaffer Efendi'nin bu yüce davranışı yani bir Türk subayının örnek maneviyatı olan o kanlı beyaz zarf, Askeri Müze'ye gönderilmiş, Türk çocuklarına ve gelecek nesillere, cevher değerinde bir miras olmuştur. Yaşayan ölülerin m
O an beynim çalışma kararı aldı ve günün en mantıklı sorusunu sordu:"Eve neyle gideceksin?" İşte beynim tek kullanımlık mantık hakkını doldurmuştu ve mantıksızlık sınırlarımı zorlamaya başladı. Önce yola bi çıkayım dedim. Artık otobüs, minibüs, taksi Allah ne verdiyse binecektim. Aklıma nedense hiç otogarda boş bekleyen taksiler gelmemişti. Yola çıktım. Karşıdan karşıya geçerken, otobüs durağına yirmi metre mesafedeki şantiyenin önünde bir anormalliği fark ettim. Mini etekli, derin dekolteli bir bayan yola
Bu dertler zamanında hep benimdi Sırtımda geçmişin yüküyle işlediğim erkil suçlar yine benim Memnun muyum? Değilim de Bu şehirde böyle tek başına hasret çekmekten Tütün ve gözyaşı biriktirmektense Sevgiyi kîne dönüştürebilecek kadar sevmek seni -İkna edici bi intihar girişimi gibisinden- Ne bileyim...
Kafamı yerden kaldırıp ona baktım. Ne düşündüğünü anlamak güçtü. Yüzündeki kırışıklıklar heyecanı mı yansıtıyordu, yoksa endişeyi mi? "İlk uyarıyı almışsın," dedi yavaşça. Bu tepkisi beni şaşırtmıştı. Üçüncü Yoldaş'ın ne anlama geldiğini bilmemesi gerekiyordu. Yani, başından beri hiçbir sorumuza cevap vermediğinden şimdi böyle konuşması mantık dışıydı. "Üçüncü Yoldaş ne demek Malanor? Neden onları uyandırmam gerek? Hiçbir şeye anlam veremiyorum!" "Bunu sana ben anlatamam Nil. İnan bana, bütün bildiklerimi s
Gerçekten de, sağ bileğinde benimkinin aynısı olan bir dövme vardı. "Bu ne demek şimdi?" Yeniden titriyordum. "Sadece sakin ol." dedi. "Ben neyim Nil? Bir Koruyucu'yum, değil mi? Bu dövme de Koruyucuların dövmesi. Yani sen de artık bizdensin, sen de bir Koruyucu'sun Nil!" Rabia'nın söylediklerini anlayamıyordum. Sanki kelimeler havada uçuşuyor, ama bir türlü aklıma girecek bir yol bulamıyordu. Kısa bir süre sonra, kelimeler yavaş yavaş anlam kazanmaya başladı. Ben... bir... Koruyucu'yum.
Şu an bu kitabı elinize alıp da arka kapağını okuyorsanız eğer, onu bırakmayın ve içini açın. Çünkü, orada hayallerinin gücüne inanıp, Hayatın tüm koşulsuz yanına inat, vazgeçmek nedir bilmeyen bir Tuğba değil de, belki de kendinizi bulacaksınız.
Sevgili Prenses ve Prens, Hepimiz biliyoruz, yaşadığımız dünyanın peri masallarıyla uzaktan yakından ilgisi yok. Bu yüzden prenses ve prens yüreklerimizi korumalıyız. Nasıl mı?.. Bakış açılarımızı 'alt üst etmeyi' öğrenerek! Dilerim, bu kitabın kapağını açtığınızda, göklerdeki bereketinizin kapısı da açılmış olur.
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 18 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1