Önce Geceyi, Sonra Beni Soy
Üzerinden! Ten Harami Sıcağı,
Gülüşün Tomurcuk Sav Başından
Kendini, Lut’u Unut!
Güzel Adamları Var Çıkmaz
Sokakların Çıkmaz Sokakların
İnsanları
Karanlıkta Göz Kırpma Bana,
Göremem Sıcağına Bağlıyorum
Ağzını Akıntıların
Tenini, Tenimle Giydireyim,
Utanma İki Dilin Bir İnsan Ettiği
Yerdeyiz Söndür Sihirli
Lambasını Alaaddin’in
En Utandığımız Yerlerimizle
Bütünleşiriz Kalabalığı
Sağaltarak
Her Şey Tükenir Bir Çocuğun
Gözleri Hariç Bir Gece Karanlık
Bastırırsa Yalnızlık Hariç Bir Aşka
Boyun Eğerse Hüzün Ölüm Hariç
Acının Ve Sevginin Yurdu Vurulursa Çarmıha
İsyan Hariç Her Şey Tükenir Kardeşlerim
Yaşamak Hariç
Ey Çığlık Ve Ey Söz Ve Ey Direnci Kalbimizin Ve Ey Saatlerin Umutsuz Vuruşu, Sınırsız Bir Ülkenin Atlasını Gözleriyle Işıltan Oğul Ve Kız. Ve Yine Oğul Oğul… Yine Kız Kızlar Yine De İnsana Düşünceye Emeğe İnanan Yoksunluğun Kimsesiz Aklı Hiçkimse
Her Şey Tükenir Bi
İçimde boş bir salıncak
Sallanıyor aklıma çarparak
Uzun bir çay söylüyorum kendime
Ölümün uzun saçlarımı süpürüyor berber
Bir yaprak neden bu kadar uzun düşüyor...
Geceleyin, yanına sevgili yerine kağıt ve kalem alarak uymak kimin işidir ki ,kimin aklına gelir imkanı varsa? Denedim; gelmeyeceğini bile bike uykuyu da çağırmak adına, kağıt ve kalem aldım uyurken yanıma.
Kendimi biricik ve yanlız hissettim çoğu zaman; bütün yazanlar gibi. Kimi zaman bir karabasanı, ayrıntıların gizlediği ya da hiç bir ayrıntının aslında ayrıntı bile olmadığı bir rüyayı sabaha taşımak için çabaladım. Gördüklerimi unutursam, imgelem dünyamın zararla kapatacağını, o boşluğun hesabını kendi
Bugünlerde insanların çoğu vakitsizlikten söz ediyor.Çoğu zaman . telaşla bir yerlere yetişmekten , kitap okumaya ya da birbirimizin gözlerine bakmaya bile fırsat bulamıyoruz. Neyse ki edebiyatta çareler tükenmiyor; durup dinlenmeye , sakinleşmeye ihtiyacımız olduğu o sakin limanları "kısa öykü" de buluyoruz.
Gökhan Tok bu kitabında bizleri hikayeleri anlatılmayan küçük insanlarla tanıştırıyor. Bir an durup farklı insanların gözlerine bakıyoruz. Hayat kısa bir süre içinde de olsa duruyor , adına öykü diyor
MedaKitap, sanat ve eleştiri dizisine yeni bir kitapla devam ediyor. Yaratıcı verimini bozkırın ortasında, deyim yerindeyse bir bozkır dikeni olarak inatla sürdüren ressam Tayyar Eren'in sanatını, Serdar Aydın'ın kaleminden değerlendiren ve bütünleyen Hakikat ve Görünürlük & Tayyar Eren Resmi adlı kitap okurla buluşuyor. Kitap, ressam Tayyar Eren'in 50. Sanat Yılı anısına, daha önce toplu olarak bir araya gelmemiş resimlerini 4 renk ve kuşe kağıda basılı olarak, yazar Serdar Aydın'ın, Tayyar Eren sanatı üze
Kerem Şahinboy, kendini ehlileştirmek için resme yönelmiş bir ressam, koleksiyoner ve yazar. Ancak inançlarını ve dikte edilen beğeniyi, sanat yapma şeklini, estetik düşünceyi irdelemekten ve sarakaya almaktan çekinmiyor. Eksantrik olmanın bedelini öderken, sahici ve samimi itiraflarıyla kendiliğinin farkında olmayı arzuluyor aslında. Eline kalemi aldığında sözcüklerin terkibinden oluşan anlamı ve çağrışımları çivi yaralarına dönüştürebiliyor.
Yapay zekâdan Death Metal müziğin yıkıcı akorlarına uzanarak,
"1940 senesinin onuncu gününde büyük amcamın motosikletini çaldık ve bir müddet bindik. Meyve hırsızlığını çok erken öğrenmiştik. İnsanların bahçelerinin duvarına tırmanırdık ve incir ile nar çalardık. Ne keyifliydi. Geceleri, Safiabad Çölü'nde göğsümüzün üzerinde sürüne sürüne karpuz ve salatalık tarlalarına kadar giderdik. Karanlık ve acıyı bağrımıza basardık. İyi bir alıştırmaydı. Hâlâ ne zaman elimi bir meyveye yaklaştırsam, o tanıdık acıyı hissederim.
Evimiz çöle komşuydu. Bütün rüyalarımda çöle yer v
Önce söz vardı ile başlayan bir kitap...
Yeryüzü Derdini Anlatmadan Önceydi, sözün yazıya dönüşme aşamalarını ve şiire içkin parametreleri örnekleme yolu ve şiirin beş hali ile tersten gösterirken, ortaya çıkan yeni şiirleri de evlat ediniyor sayfalarında.
Kitap birkaç bölümden oluşuyor ve ilk bölümde yer alan şiirlerin, sonraki bölümlerde, yeryüzünün eğim ve şekillerine göre nasıl şekil değiştirdiğine, çeşitlendiğine ve şiirin üretim aşamasındaki o çokluğa tanık oluyoruz.
Agnes Richter'in yaşamı ve onun
Özer Aykut, babasının aziz hatırasına ithaf ettiği şiirlerinde, önceki şiir izleğini devam ettirse de, kitabının son bölümünde düzyazı şiirlerine de yer veriyor. Aykut, yalın ve bir o kadar da derin bir şiir yazıyor. Özellikle bu kitapta uyguladığı ‘eksiltme' tekniği, dizeleri nicel olarak azaltırken, imgeyi ve çağrışımı da olabildiğince yoğunlaştırıyor.
Özer Aykut, önceki şiirlerine oranla, Beyhude'de daha bir dönmüş gibi görünüyor kendine ve içine. Şiirlerinde yoğun bir ben ve içedönüklük, kendisinden yo
İlker Ülgen'den bir öykü kitabı. İlker Ülgen yıllarca önce yazmaya başlamış genç bir öykü yazarı. Yazdıkları, kendi çabaları dışında kitaplaşmamış hiç; pek çok dosyası var. MedaKitap, yazarın Aynadaki Yatak dosyası ile başlıyor, bu genç öykücüyü okura tanıtmaya.
Bazen geri planda kalmak da afili bir şey değil midir? Ömrünü yazmaya adamış kaç kişi var ki, bu cesareti gösterebilen? Sonra, hiçbir dergi ve toplantısında yer almamış, kitapları dışında hiçbir yazarla tanışmamış, bütün zamanını okumaya ve yazmaya
Jaklin'in Elleri, Serdar Aydın'ın yayına hazırladığı, Nilgün Marmara ve Janis Joplin kitaplarından sonra, üçlemenin Jacqueline du Pre temalı son kitabı.
Aydın, keşfettiği ve temas eden sanatçılar üzerinden, onlarla bütünleşerek ve hayatı onlarla yorumlayıp, poetik-ontolojik bir bağlamda şiire ulaşıyor Jaklin'in Elleri'yle...
Üstelik bu dosyasında zor bir teknikle, düzyazı şiirlerle yazıyor Jacqueline'i Serdar Aydın. Onun özelinde, Jacqueline'le konuşarak, anlamı bulmak yolunda kendini dinliyor, ritmin ul
2018 Kemal Özer Jüri Özel Ödülü
Hangi dağın ardındadır at sırtında gidilen yol
Hangi denizlere ulaşıp saklayacaktır bir ölüyü
Ferman çığlıklarında sözcükleri buluşturup
Tebdil-i hanlarda sabahlayan yolcular
Masalları vardı, kanadı kırık, gri bir ölümdü
Bekleşirdi anneler, ağızlarında çürüyen ağıtlar
Babalar yas tutardı kara gölgesinde tarihin
Ve kara gömleğine sarardı acıyı yoksul
Kaç kervan gördüm toprağın hakkı için
Kaç geceyi tütünsüz geçirdim, oysa yolum
Canın yongasıydı, annemdi kalbi toprağı
Dünyada her şeyin bir karşılığı vardır. Gecenin karşıtı gündüz, iyinin karşıtı kötü ya da yaşamın karşıtı ölüm. Adem ve Havva'nın cennetten kovulmalarına neden olan yasak bir ağaç vardı. Demek ki onları yeniden cennete götürecek başka bir ağaç da yeryüzündeydi. Cennette meyvelerini yiyenlere kendilerini bilmelerini sağlayan bir ağaç varsa, dünyada da insanlar için tövbe olacak bir masumlar ağacı vardı.
Güvercinleri değil kumruları severim ben. Kumru guguklarında saklı çocukluğuma erişebilmeyi... O okşayıcı sesle, çatıların ve çam dallarının arasından kasabamızın sabahına, gri mavi buğusuna dağılan huzuru, hüznü, yumuşaklığı nerede duysam dikkat kesilirdim.
1897'de Küba'daki ayaklanmaya ilişkin haberini geçmek için giriştiği ilk deneme neredeyse bir felakerle sonuçlandı; seyaht ettiği Commodore adlı gemi, 5.000 dolar değerindeki mühimmatıyla batmış ve tehlike dolu dalgalar arasına dalmadan hemen önce altın dolu para kemerini düşüren Crane---ki boğulduğu bildirilmişti---en sonunda, içinde kaptanı, aşçısı ve yağcısı olan bir patalyada kürek çekerek kıyıya ulaşmıştı.
Bu gece yazmayı düşündüklerimi bir kenara aldım. Çoktandır düşündüğüm ama bir türlü başlayamdığım, ölüm ve yaşam arasında ince bir çizgide yürüyen iki genci anlatacağım romanımın girişi tamamdı
21.
Ve gecelerde bir bıçak
Uyur uyanır
Keser biçer anılarını göç etmiş kırlangıçların
Deniz sularına düşmüş gölgelerini
Kalbimin çarpıntılarına yakıştırır
Yağmur yağdıkça ıslanan ayak izlerime
Sana koşarkenki
Bir bıçak...
Bir bıçak kadar yalnızım
Koşarken sana...
Özlerken seni...
Bir bıçağın keskin ucu fısıldadı kulağıma:
Varılmazmış sana
Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum...
Koşulurmuş yalnızca
"He yana yana"
Toplam 18 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.