Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 99 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Çölün getirmiş olduğu zor yaşam koşulları çerçevesinde sürekli hayatta kalabilme, günlük gıda temini gibi çeşitli etkenler sebebiyle rakipleriyle mücadele etmek durumunda kalan insanlar, bu sebeplerle katı, acımasız ve merhametsiz olarak vasıflandırılarak, medeniyet ile bağlantılarının olmadığı öne sürülmüştür. Ancak onların günlük hayatlarında ortaya koydukları bu mücadeleler anlatılırken, olay ve olgulara ya çok yönlü bakılmamış ya da tarih anlatısı bizi bu şekilde bakmaya mecbur bırakmıştır. Uzun asırlar
Tükendi
Ülkemizde Hz. Peygamber'in hayatına dair sorular ve bu soruların cevapları belli kalıplara oturmuş gibidir. Aynı sorulara aynı cevaplar, üzerinde neredeyse hiç düşünülmeden tekrar edilmektedir. Bu çalışmadan amacımız Siyer'e dair farklı konulardaki sorulara kendi cevaplarımızı paylaşmaktır. Buradaki cevaplarımızın sorgulanamaz ve gelecekte bizzat tarafımızdan değiştirilmeyecek metinler olarak değerlendirilmemesi gerektiğinin altını çizmeliyiz. Doğrunun peşinde koştuğumuz sürece cevaplarımız değişecektir ve
Ebû Hüreyre, benzeri diğer tarihî şahsiyetlerden oldukça farklı bir konuma sahiptir. Onun hayatından çok, rivayet ettikleri, nakilleri, hadisleri, eserleri esas alındığı için hayatı ihmal edilmiş veya rivayetleri kadar ilgi görmemiştir. Öte yandan mevcut tarih metinlerimiz, Ebû Hüreyre hakkında tek bir hayat profili çizmemektedir. İslâm Tarih literatüründe Ebû Hüreyre ile ilgili birbirini nakzeden rivayetler peş peşe sıralanmış; metinlerde bir paragraf öncesinin bir paragraf sonrasıyla çeliştiği sanki kimse
Maḳā ṣ ıdü’l-felâṣife, Gazzâlî’nin çalışmalarının fıkıh ve kelâmdan sonra üçüncü safhasını oluşturan felsefeye dair ilk eseridir. Filozofların tutarsızlıklarını ortaya koymak üzere bu alanda çeşitli eserler yazmayı planlayan müellif, ilkin onların amaçlarının belirtilmesinin faydalı olacağını düşünüp İbn Sînâ felsefesinin klasik mantık, tabîiyyât ve ilâhiyyât modeline uyarak ve daha çok onun eserlerinden özetler yaparak 487 (1094) yılında bu kitabı kaleme almıştır. Yazıldığı günden beri büyük ilgiye maz
İbn Teymiyye’nin Meşşâî mantığının en kapsamlı tenkîdini yapan eserleri günümüz için fevka’l-âde ehemmiyetlidir. Türkiye’de neşredilen kadîm mîrâsımızın mantığa dâir eserlerine baktığımızda umûmen Meşşâî mantığı ile sonradan Fahreddin er-Râzî’nin çizgisinde gelişen mantık eserlerinden oluştuğunu görüyoruz. Malûmdur ki fikrî gelişme, canlılık ancak farklı fikirlerin de bilinmesi, araştırılması ve tartışılmasıyla hâsıl olur. İbn Teymiyye’nin elinizdeki kitabı, aslında el-İntiṣ âr li ehli’l-eser isimli kitabın
Din, tarihin en eski dönemlerinden beri varlığını sürdüren en temel toplumsal kurumlardan biri olmuştur. Evrensel bir kurum olma hüviyetindeki Din'in, insan davranışları ve sosyal hayat üzerindeki etkisi, önemi ve rolü, yer ve zaman itibariyle değişik derecelerde tezahür etse de, din insanlık yok oluncaya kadar varlığını sürdürmeye devam edecektir. nitekim 18. yy. aydınlanma çağı düşünürlerinin modernleşme ve sekülerleşme süreçleriyle birlikte dinin toplumsal önemini kaybedeceği hatta sosyal hayattan silin
Elinizde bu çalışma Mâtürîdî itikadî geleneğini özlü biçimde ortaya koyan bir eserlerden biridir. Bazı kaynaklarda el-Hidâye fi'l-kelâm ve el-Hidâye fî uṣûli'l-iʿtiḳād adıyla geçen eserin ismi yazma nüshalarının birinde Kitâb fî Taṣḥîḥi'l-iʿtiḳād diğerinde Lübâbü'l-kelâm şeklinde kaydedilmiştir. Söz konusu başlıkların çoğunun eserin mukaddimesindeki ifadelerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Kelâm ilmi tahsilinde başlangıç seviyesinde olanlara yol göstermesi ve bilgilerini artırması için söz konusu eseri te
Elinizdeki kitap, XVI. yüzyıl Osmanlı âlimlerinden ve Halvetî-Bayramî şeyhlerinden Muhyiddin Mehmed b. Bahâeddin, meşhur ismiyle Bahâeddinzâde’nin (ö. 952/1545) siyaset düşüncesini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Eser, Kanûnî (ö. 974/1566) döneminin güncel tartışmalarına ışık tutması açısından genel olarak İslam siyaset düşüncesi ve özel olarak da Osmanlı siyaset düşüncesi için temel başvuru kaynağı olma potansiyeline sahiptir. Bahâeddinzâde sultan-ulemâ, şeriat-siyaset ikilemlerinde Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevz
Elinizdeki bu çalışma, İbn Sînâ’nın zorunluluk, imkân, imkânsızlık gibi modal kavramlara, bunları içeren modal önermelere ve nihayet modal kıyaslara ilişkin görüşlerini eleştirel bir tarzda incelemeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken İbn Sînâ’nın görüşleri kendinden önceki mantıkçıların, özellikle Aristoteles, şârihleri ve Fârâbî’nin görüşleri ile mümkün olduğunca karşılaştırılarak İbn Sînâ mantığının kaynakları ve gelenek içindeki yeri tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmamız, İbn Sînâ mantığının temel çizgi
T. J. De Boer: Etik ve Ahlâk [Üzerine] John Renard S. J: Müslüman Etiği: Kaynaklar, Yorumlar ve Meydan Okumalar Frederick S. Carney: Bazı Yönleriyle İslamİslâmî Etik Daniel Brown: Mukayeseli Açıdan İslâmî Etik G. E. von Grunebaum: İslâmî Etikte Akıl ve İşlevi Richard M. Frank: Klasik İslâm Kelâmında Ahlâkî Zorunluluk Ernst Mainz: Muʻtezile’nin Ahlâk Felsefesi George F. Hourani: Mu‘tezilî Etik Akılcılığın İslâmî ve İslâmî Olmayan Kökenleri Kevin Reinhart: Basra Mu‘tezilesi: Ahlâkî Ontoloji ve Epistem
İslâmiyetle birlikte ortaya çıkan İslâmî ilimlerin hemen hepsinde mahâretini ortaya koyan Osmânlı ulemâsı, aklî/felsefî ilimleri de dikkate alan genel bir eğilim içerisinde olmuş, iki alanı birbirinden keskin çizgilerle ayırmak yerine tedris ve telif faaliyetlerini ikisinde de sürdürmüştür. Bahsedilen bu özelliği şahsında somutlaştırmış düşünürlerin başında XVI. yüzyılda yaşamış ve Bahâeddinzâde olarak şöhret bulmuş Muhyiddin Mehmed b. Bahâeddin (v. 952/1545) gelmektedir. Şer‘î ilimlere olan vukufiyeti yan
Molla Sadrâ, kimi çağdaş araştırmacılara göre İslâm felsefesinin ihyâsında ve inkişaf etmesinde öncülük yapan bir filozoftur. Bu araştırmacılar, Sadrâ’nın İslâm felsefesinin son devirlerinde işgal ettiği yeri, hem kapsam hem de derinlik açısından Aristoteles ve İbn Sînâ ile mukayese ederler. Bu mukayesenin arka planında kanaatimizce, onun felsefesinde İbn Sînâ’dan gelen Meşşâî gelenek, Sühreverdî’den gelen İşrâkī gelenek ve İbnü’l-Arabî’den gelen Ekberî geleneğin yeni bir sentez içerisinde ifade edilmesi ya
İslâmî ilimlerin teşekkül sürecini takiben telif geleneğin­de sistematik şerh yazıcılığı ortaya çıkmıştır. Ana ve merkez metinlerin okuyucu veya muhatap tarafından daha iyi anla­şılmasını sağlamaya dönük bir çabanın ürünü olan şerhler, ilmî disiplinlere ait gayet zengin literatürlerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Şerhlerin mütemmim cüzü olarak kabul edilen hâşiye ve ta’lîkalar da söz konusu literatürlerin gelişi­mine ciddi katkı sunmuşlardır. Daha öz ve pratik fayda yönü ağır basan çalışmalar olarak tavs
Molla Sadrâ bir ârif, bir müfessir, bir filozof ve bir kelâmcı olarak Kur’ân’ı diğer müfessirlere göre biraz farklı okumuştur. O, Allah’ın kelâmını çeşitli yönlerden incelemeye çalışmıştır. Molla Sadrâ’nın tefsîr metodunu ele alışımızın da bir takım sebepleri vardır. O’nun sahip olduğu aklî, naklî ve irfânî birikimlerinden kaynaklanan Kur’ân yorumu, diğer müfessirlerden bir takım farklılıklar arz ettiği için önemli görünmektedir. Çünkü toplumsal hayattan tamamen uzaklaşarak uzun bir süre tefekküre dalması v
“İyilik ve Kötülük Problemi” klasik Kelâm kaynaklarında, hüsün ve kubuh, efâullah ve ef’al-i ib’ad gibi başlıklar altında ele alınan ve birden çok konuyu kapsayan çok boyutlu bir problemdir. İyilik ve kötülük problemi, mezheplerin yöntemini, temel endişe ve yaklaşımı biçimlerini ele veren önemli bir meseledir. Araştırmamızda , Mu’tezile’nin fikirleri üzerinde yoğunlaşmakla birlikte, zaman zaman Ehl-i Sünnet’in fikirlerine de yer vermek suretiyle bazı karşılaştırma ve değerlendirmelerde bulunmaya gayret etti
İbn Bâcce, doğudaki Meşşâi İslâm felsefesinin Endülüs'teki ilk en önemli temsilcisidir. En önemli eseri sayılan Tedbîri'l-Mütevahhid'te, erdemsiz bir şehirde mevcut toplumdan ayrı bir şekilde aklî yetkinliğini elde etme çabasında olan mütevahhid (yalnız) bireyin yetkinleşme serüvenini anlatmaktadır. Tedbîri'l-Mütevahhid, hareket noktası bakımından ve bazı açılardan siyaset ile ilgili görüşler içermekle birlikte, ahlâk ve metafizik yönleriyle öne çıkan bir metindir. Eserin temel amacı, erdemsiz şehirde yaşay
Elinizdeki eser, Ebû Hânife’nin öğrencisi Ebû Mutî tarafından rivayet edilen, özgün adı el-Fıkhü’l-ekber olan, fakat sonradan el-Fıkhü’l-ebsat olarak isimlendirilen risâlenin şerhidir. Hammâd b.Ebû Hanîfe yoluyla gelen el-Fıkhü’l-ekber, bilhassa Osmanlılar döneminde geniş bir ilgiye mazhar olmuş ve pekçok âlim tarafından şerh edilmiştir. Ebû Mutî yoluyla gelen el-Fıkhü’l-ekber’in ise bilinen tek şerhi Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber adlı bu eserdir. Bu şerh, Hanefi-Matüridî çizgiyi takip eden, özellikle bid’at ehl
Felsefi düşüncenin ifade edilişinde nesrin yanında şiir ve romanın da azımsanmayacak derecede önemi vardır. Düşünürlerin görüşlerini aktarmada bir araç olarak kullandığı söz konusu edebi türler hemen hemen birçok toplumda kullanılagelmiştir. İslam felsefesinde de İbn Sina, Sühreverdi, İbn Tufeyl gibi filozoflar tarafından temsil edilen felsefi roman geleneğinin 13. Yüzyıldaki en önemli temsilcisi hiç şüphesiz İbnü’n Nefis(ö.1288) ve onun Fâzıl b.Nâtık(er-Risaletü’l Kâmiliyye fi’s-Sireti’n Nebeviyye) adlı es
Elinizdeki bu çalışmada, Fârâbî’ye ait olduğu ileri sürülen iki yapıtın notlarla birlikte çevirisini bulacaksınız. Bunlardan Felsefenin Temel Önermeleri başlığı altında çevrilen ilki Fârâbî’ye ait olduğu en çok tartışılanıdır. Bazı belirtilerden hareket eden H. Cerr (Geor) yapıtın Fârâbî’nin öğrencilerine; S. Pines ise İbn Sînâ’ya ait olabileceğini savunmuşlardır. Birinci yapıt (Felsefenin Temel Önermeleri) daha çok tasavvufî (mistik) ilâhiyat üzerinde yoğunlaşır. Burada ana konu bir varlık kuramı oluşturma
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 99 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1