Karaboğaz kasabası,hayatlarının ikinci baharını yaşayan emeklilerin huzur bulduğu şirin bir sahil kasabasıdır.Ta ki bu kış " O " ortaya çıkana kadar...
Çok sevdikleri dostlarını bir cinayete kurban veren Saygın çifti, katili bulması için komutana yardım etmeye çalışırken kendilerini karmaşık cinayetler zinciri içerisinde bulurlar. Artık onlar psikopat bir seri katille karşı karşıyadır.
Her katil mutlaka hata yapar ve kendini ele verir. Üstelik çok basit hatalar... En büyük hata, kendini kusursuz görmek de
İzmir Cumhuriyet Meydanı'nda bir polis memuru ile dertleşme anları:
"19 yaşında bir oğlum var ve meydanlarda. 17 yıldır bu meslekteyim. Tek bir insana, mermi ya da gaz sıkmadım hayatım boyunca. Direnişçilere bu zülmu yapanlar 22-25 yaşları arasında, cemaatin işe aldığı, üniversite mezunu, hazırlanan yasa ile askerlikten muaf tutulan, ceplerine hiç iş bulma umutları yokken her ay 2000 lira para konan, sözde çevik kuvvet polisleri. Siz bizim askerlerimizsiniz dendi onlara, onlarda diyetlerini ödüyorlar."
Bu
Böyle boyun bükmek yakışmaz size
Ölü toprakları atın üstünüzden
Olanları seyretmeyi bırakın
Nerde o devleşen kuvayi yürekleriniz
Haydi diklenin / kalkın
Suçsuz suçlular kahrın prangalarına vurulmuş
Topraklar yağmalanmış
Zulüm ve kan kol geziyor ülkede
Ve halk sancılı / yürekler buruk
Kimin eli kimin cebinde belli değil,
Ne hak kalmış / ne hukuk
Suskunluğun / aymazlığın zamanı değil...
Nasıl fırsat verdiniz haine, hırsıza, yobaza
Nasıl sultan ettiniz ülkeye soysuzları
Ve başa getirdiniz
Ar daman çatlak arsız
Sırtını güneşe çevirirsen, gölgenden gayrı bir şey göremezsin.
Ben güneşi işaret ettim,
onlar ise parmaklarıma baktılar!
Böyle söylüyor Lübnanlı şair, yazar ve ressam Halil Cibran! Haksız olduğunu söylemek olası değil elbet! Yaşanmış bütün süreçler boyunca, görüntüde olağanüstü bir fiziksel forma sahip olmasına karşın; gerçekte insan olamamanın ağrısını hep yüreğinde taşımış, ancak bu sızının kaynağını bulmak için hiçbir zaman da kafa yormamıştır. Varoluşuna yaraşır yüceliği ve hatta yaradanını hep dı
Türkiye, 1952 yılında NATO'ya girdi. Bu tarihten sonra CIA ajanları Türk ordusunun içinde istedikleri gibi rahatça örgütlendiler. Yüksek komutanlarımız bu gerçeği gördüler, ama ses çıkarmadılar. Son altmış yıl içinde ordumuzun en küçük birimlerine kadar giren CIA ajanları, bizim subaylarımızdan kendilerine ajanlar devşirerek istihbarat ve eylem ağını yaygınlaştırdılar. Son altmış yılda ordumuzun, bakanlıklarımızın ve MİT'in içine kök salan CIA; medyaya, üniversitelere, işçi sendikalarına, belediyelere ve si
Gelişim (tekamül) sonsuz bir yolculuktur. Ve asla bir inanç ya da imanın değil, bilgilerin bilgilere eklendiği sonra da yaşanarak deneylendiği ilahi bilgeliğin yolculuğudur. Ve bu uzun yürüyüş, mikro dünyasından makro dünyasına dur durak olmaksızın uzandıkça uzanır. Bitimi olmayan ve kesinlikle sonsuzluğu kucaklayan bu yol üzerinde elde edilen her yeni bilgi, kendinden sonraki bilginin (kuralın ya da yasanın) mutlak anahtarıdır. Fakat aslında; varoluştaki tüm mevcut bilgiler; insanın özünde, bir diğer deyim
Ey insan! Ey yaratılmışların tek efendisi... Ey eşref-i mahluk!
Biliyor musun? Hiç uğraş vermeden sahiplendiğin bu evrensel unvanı, Tanrı'nın lütfedip armağan ettiği canı ve yeryüzünde çağlardır hak etmeden hükümran olduğun hanlığını keyifle sürdürmektesin! 21. Yüzyıla vardın fakat, hala cehalet aymazlığından kurtaramadın kendini... Kapitalist soyguncuların işbirlikçisi oluyorsun ve kemik yalamaya hazırlanıp ülkeni talan ettirmede sakınca görmüyorsun! Kendi ahlaksızlığını hiçe sayıp, fırsat bulduğunda namu
Muhyiddin İbnu'l Arabi, yaşamı sırasında kendisine kurulan ölüm tezgahlarından kıl payı yakasını kurtarmış olan, çok değerli bir düşün insanıdır. Onu Mısır'da, Yemen'de, Tunus'ta ve hatta anadolu'da öldürmek için kovalayanlar; ne yaptıklarını biliyorlar mıydı acaba?.. Hani Hz. İsa çarmıha gerilip zayıf elleri ve ayaklarından çivilenirken; o gökyüzüne bakıp " Sen onları bağışla Baba, ne yaptıklarını bilmiyorlar..." demişti ya, işte öyle!
Yeryüzü, insanın insana yüklediği günah kamburları yüzünden derttedir
Bu kitap, Anadolu'nun zamanda yolculuğundan küçücük bir damladır. Bu yolculuğa çıkma gerekçesi olan, Sivas'ta eski bir kilisenin keşiş çilehanesinden çıkartılarak İstanbul'a oradan Amsterdam'a, Londra'ya doğru yola çıkan bir grup insan.
Günümüzden başlayıp MS 37 ile 40'lı, yani Roma'nın gelmiş geçmiş en renkli ya da kimilerine göre en deli İmparatoru olan Caligula'lu yıllarda Efes, İzmir, Bergama, Akhisar, Salihli, Alaşehir ve Denizli üçgenine yapılan ve bu üçgenin ortasındaki Kıyamet Tepesi'nde sona eren
Ay ve güneş de batıyor hergün, yazık diyor musun, bu ziyan mıdır?
Sana batar görünen çok şey, yeniden doğmaya hazırlanmadır.
Tüm dünya insanlarının gönlünde yaşayan yüce Hüdavendigâr Mevlâna Celâleddin, alâlede kişilerin kavradığı şekil ya da biçimlerin soyut varlığı değil, o tamamen kâmil insanların burcundaki ışıktır. Özüne ve söylediklerine bakıldığında, onun hiç bir dinden olmadığı ve aynı zamanda da hiç bir dine karşı durmadığı görülür.
Çünkü her doktrin ya da inanç, dayandığı fikirlerin diğerlerinde
Toplam 13 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.