“Aşkın alabileceği tüm şekiller, sevginin bizi cezalandırabileceği yollarla birleşiyor ve Ercan Akarsu’nun cesur romanında karşımıza çıkıyor.” TESS GERRITSEN Artık her şey bitti dedikten sonra gerçekten ne kadarını bitirebildiniz? Arel’in hikâyesi de yarım bırakılan her ne varsa, tam da oradan başlıyor. Bittiğini sandığınız kaç hikâyeniz var?
Hayatın zorlu sürecinde her insan kendi yaşantısının kahramanı olabilir. Arnis, bunu bizlere örnek davranışlarıyla gösteriyor. Olağanüstü güçlerini her zaman iyilik ve adalet için kullanıyor. Sevgi ve yardımlaşma duygusunu öğretici unsurlarla bütünleştiren Arnis'in Renkli Çorapları, sadece çocukların değil, yetişkinlerin de severek okuyabileceği bir eser.
Var oluşumuza anlam ve değer katan eşlerimize ve sevgililerimize yüreğimizin derinliklerindeki mahrem sokaklarında gezdirme cesaretini gösterebiliyor muyuz? Yanımızda oturan hayatım dediklerimize kalbimizin sesini duyurabiliyor muyuz? Hüznümüzü, acılarımızı, kanayan yaralarımızı dindiren sevdiklerimize hak ettiği değeri verebiliyor muyuz? Daha nice soruya dürüstçe cevap verme cesareti göstermeme nedeni sorgulayan kitap, ilişkilerimize korkusuzca aynayı çevirmektedir. Bu kitap sevdiklerimizle olan ilişkileri
Kaç gün geçti günlerimden
Kaç yaprak düştü bilmem
Kaç yağmur yağdı sellerime sessiz sessiz
Kaç yetim duygu can çekişti çaresiz
Sordum, hangi hasenatın günahıydın sen
Göğe düşüp, sana sarılırken düşmek pahasına ben
Hangi son sözün,
Düğümüydün gırtlakta keleplenen
Güneş ısıtır mı artık, ellerimi sence sensiz
Söyle sevgili, eskisi gibi olur mu söyle
Isıtır mı bir daha, yüreği yaka yaka
Ağlatır mı bu kadar derinden
Çeker mi göz tulumbası, gönül dağı eteğinden
Bir Züleyha sevdasıyla kuyuları sevmişt
Betonları yarıp çıkan günleri,
Kendim ezeceğimi nereden bilebilirdim.
Yavaş yavaş yürüdüm oysa
Çocuk gibi,
Munzurca...
Büyüyünce böyle olacağını bilseydim,
Yemin ederim büyümezdim!
Bedenim, ruhumu da büyütmüş.
Keşke çocuk kalsaydım...
Göz göze gelince çözülürdü dilim,
Sarılınca geçirirdim derdimi.
Niye büyüdün çocuk!
Keşke büyümeseydin...
Bir uçurumun kenarındayım sanki
Martı sesleri karışmış dalgaların sesine
Denizin gölgesinde kaybolmuş hasret yağmurları
Efil efil cemreye düşmüş özlemin sancıları
Kırık bir saatim ben duvara asılı
Varlığımla yokluğum arasında kaybolmuş her anı
Zaman taciri değilim ben
Zamansızların en büyük zaafı.
Her yazarın kitap yazışı farklıdır. Çok bilinen yazarların bazıları gerçekten akıllara durgunluk verecek şekillerde kitaplarını yazmışlardır. Açıkça söylemek gerekirse ben bu kitabı yazarken normal bir şekilde yazdım. Bu da demek oluyor ki ben meşhur falan olamam.
Nasıl mı yazdım?
Misal 50 fincan kahve içen Honore De Balzac gibi olmasam da bir fincan kahveye hayır demeden yazdım. Mesela kitaplarını ayakta yazan Wirgina Wolf gibi olmasam da ayaklarımı saygı çerçevesinde bazı pozisyonlara alarak yazdım.
Ki
Gözlerim kararıyor
Bu ne körlük
Ne de görgüsüzlüktü
Bu belki bir buğu
Belki de bir düştü
Bir kuş gördüm
Yuvasına düşkün
Bir ağaç tanıdım
Dalına küskün
Gözlerimde bir buğu
Yavaş yavaş adımlarla
Gelen insanlar
Seçemiyorum tenini
Duyamıyorum sesini
"Atatürk'ün ölümünü görmüş olanlar, bir daha kime ağlayacaksınız?"
Sevdiklerinize dokunmanın en harika ve unutulmaz yoludur mektuplaşmak. Bu satırları seni hissederek, seni anlamaya çalışarak yazıyorum, demenin güven veren halidir. İncelikle yazılmış bir yazıyı alıcısına göndermek için vakit ayırmak, bir bağı daha da güçlendirip asla koparmak istemediğinizi gösterir. Sadakati tescillemenin en kabul gören yöntemidir belki de. Beklentisiz kurulan her cümle söylemek istenilen gerçekleri ve unutulmasını asla i
Çok fazla yalan var hayatın içinde, çok fazla senaryo...
Terazisinin hassas ayarı bozuksa eğer insanların;
Hesapları küçük, vefaları, samimiyetleri,
Kimliksiz sevgileri süreli oluyormuş meğer!
Son kullanma tarihi açık;
Sınırsız sunduğum insanlığım can çekişti,
Yola çıktığım insanların,
hedef aldıkları kalbime
Ansızın sıktıkları kurşunlarla.
Kanattıkları kalbimin parçaları arasında
Sıkıştıkları yerde bıraktım şimdi onları.
Kapılarımı bir daha açmamak üzere
Mühürleyerek üstlerine.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, "Müslüman aleminin tek romanı" olarak tanımladığı Hayy Bin Yakzan, düşünce sınırlarını zorlayıcı ve insan aklının derinliğini göstermesi adına son derece önemli bir yapıt.
Hikâyenin kahramanlarından olan filozof, kendi yurdunda oturduğu bir sırada arkadaşlarıyla birlikte civardaki bir yere gezintiye çıkar. Karşılarına olgun yaşta, dinç, gösterişli ve bilge bir kişi çıkar. Adı Hay b. Yakzân olan bu kişi Beytülmakdis yöresinden olduğunu söyler. Filozofla bilge kişi çeşitli ilmî mesel
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de sinema boş zamanı doldurma ve eğlence aracı olarak algılandı. Oysa devletler ve siyasetçiler sinemayı toplumları kontrol etmek, istedikleri kültürü, düşünceyi, ideolojiyi ve inançları dayatmak için kullandılar, kullanıyorlar. Sinemada, eğlence adı altında propaganda ve algı çalışmaları sistemli yapılarak toplumlar eğitilerek bir değişim ve dönüşüme tabii tutuldu...
Türkiye sineması da kendine düşen propaganda ve algı operasyonlarında ciddi çalışmalara imza attı, atıy
- Hollanda Hastalığı iktisat literatürüne hangi olayla dahil olmuştur?
- Rusya`daki hangi fon, neden ABD ve Avrupa denetim organizasyonlarını tedirgin ediyordu?
- Hollanda`da işgücünün %15`ı aynı anda nasıl malulen emekli olabildi?
- Nijerya`nın dış borcu 19 yılda nasıl 2 milyar dolardan 30 milyar dolara yükseldi?
- Uyuşturucu ve kahve`nin Kolombiya ekonomisi için önemi nedir?
- Botswana 25 aylık ithalata yetecek kadar dövizi nereden buldu?
- Hollandalıların 15 yıl sonra anladığı gerçek neydi?
- İspa
Yazar kitabında, tüm Anadolu'da yaşayan hikâyeleri bir öykü tadında anlatarak yaşanmış/yaşanacak ve yaşanması
muhtemel olaylara dikkat çekerek, hayatın zorlaştırılmasını değil, kolaylaştırılması gerektiğine vurgu yapmaktadır.
Her hayatın, bir başka hayata dokunduğunu, her hayatın hüzünlü bir hikâyesinin olduğunu, bu hüzünlü hikâyelerden
ders alınması gerektiğine dikkat çekmektedir...
Yalın, düz ve anlaşılır bir dille öyküleri kaleme alan, her yaşta ve her grupta insanın okuyup rahatlıkla anlayacağı farklı
ö
"Mösyö Girard bize bir kitap tavsiye etti ve mutlaka okumamızı söyledi. Bu, Aix-Marseille Üniversitesi rektörü Jules
Payot'un 'İrade Terbiyesi' adlı kitabıydı. Ertesi gün şehre inerek kitabı aldım, ihtiyar bir meşenin dibine oturarak 'İrade
Terbiyesi'ni okumaya koyuldum. Okudukça içimde o âna kadar okumamış olmanının üzüntüsü ve pişmanlıkla karışık
belirsiz bir acı duymaya başladım. Kendi kendime, ah bu kitap on sekiz yirmi yaşlarımdayken elime geçmeliydi diyor ve
geciktiğim için üzülüyordum."
Prof.Dr. Ali
Her daim; dinleyen, düşünen ve okuyan... İnsan, insana ipucu verir. Mesela bir kâtilin, bir masuma verdiği yegâne ipucu; öldürenin, cinayeti gerçekleştirdikten sonraki analizidir. Kötü tecrübedir ama bir insanın işini kolaylaştırır. Bunun da tam karşısında biri ya da birileri, bir kitap yazar. O da insandır. Onun da öfkesi, öldürmek istediği birileri ya da umudu, sevinci vardır. Farkı; kitap yazan kişi, bu duygularını düşünde ve okuyucuyla paylaşarak yaşamayı tercih eder. Bu aslında en zorudur... Kolay
Yazar, küçük bir kasabada bulunan sıradan bir otelde birbiri ardına işlenen cinayetleri 6 numaralı odada kurgulamış. Akıcı dil ve anlatımla okunmaya değer bir kitap...
Bilal Özbay – Yazar
***
Emekliye ayrılmış bir çift olan Cahit ve Nedime küçük bir kasabada bir otel işletmektedir. Tatil sezonunun kapandığı bir zamanda otele gizemli ve bir o kadar da garip olan motosikletli bir genç gelir. Bir gece 6 numaralı odada kalan bu genç birden ortadan kaybolur. Daha sonraki günlerde ise otele gelen müşteriler hep a
"Aşk olmadan gelen her ölüm acı, her sevgili bir kayıptır. Aşk ile gelen her ölüm sonsuzluk, sevgiliye olan bir vuslattır."
Bilal Özbay - Yazar
Aşk, girdiği yürekte sevgiliye olan bir tutkuyla atar ve o yüreğin gönül gözü, yardan başka kimseyi görmez. Âşık olan bir erkek veya kadın, aldığı her nefeste sevdiğini yaşar. Ki bu da ona verilen sevgi ve saygının değerini gösterir. Aşk bir ömür demektir ve iki yüreğin son atışına kadar, iki gönlün ocağındaki son korun küllenişine kadar sevdiğini yaşatan, herkesin
Ne uzun ayrılıklar yaşandı, ne derin şiirler yazıldı, ne büyük yeminler edildi, ne çekilmez dertler çekildi.
Her konuşulan yalan değildi muhakkak, her yaşanılanın doğru olmadığı gibi.
Kolay değildi böylesine bir hissi tüm zamanlarda adamakıllı yaşayabilmek.
Kolay değildi elbet vefasız bir yârin ardından mütemadiyen seviyorum diyebilmek.
Bu yüzden asıl marifet zor zamanlarda birine sevgisini gösterebilmekti.
Sevilmeyecek olduğunda
Kuraklaşan bir sevdanın ıssız çölündeyim
Serapta bir damla misali
Nehirlerin diliyle sevmişim seni
Damladaki serabı gördüm göreli
Ruhundaki özünde bulmuşum seni
« Ve... Aşka hürmettendi sözümüze zerafeti giydirmek... »
Bahaettin Karakoç'un takdimiyle şiirimizin özgün sesi Züleyha Özbay Bilgiç'in şiirleri Serapta Bir Damla'da bir araya geldi.
Toplam 22 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.