Büyük Veli'miz Yunus Emre'mizin Eskişehir'in Sarıköy'ünde
türbesi bulunmaktadır. Burada yattığı aşk, sevgi, hoşgörü,
tanışlık çağrısı dünyanın dört tarafından hala duyulmaktadır.
Kıyamete kadar da duyulacaktır. Çünkü o, büyük Veli,
insanlığa verdiği mesajda ilahi bir duygunun verdiği bir
müjdedir. Onun dünyasında her şeyde Allah'ın sırrını görmüş,
can gözüyle sırlara doğru yol almış, bu güzel anlamlı
düşünceleri bazen, mısra eylemiş, bazen söz eylemiş,
bunlar öyle bir hal ehli olmuş ki, divan haline
Kültür ve sanata dair düşüncelerin geleceğe taşıması ancak yazılı olarak kayıt altına alınmasıyla mümkündür. Profesör Doktor Mehmet Kaplan Hoca bir yazısında şöyle demektedir: "Bir memlekette maddi ve manevi kültürü yaratanlar o memleketin kültürlü insanlarıdır..." bu bağlamda memleketimizin ürettiği kültüre ve sanata dair her şey bizim medeniyetimize bir değer katar ve diğer ülkeler arasında milletimizi bir adım öne geçirir.
Ben diye başlıyordu bütün cümleleri, hakim karşısında savunma yapan bir sanık gibi:
Ben, dinine imanına, toprağına, soyuna sopuna ihanet etmiş bir nankör değilim.
Ben, kalbimde yakmak istediğim ateşin kıvılcımını buldum ve onu aldım yüreğime; suçsa bu, bütün suçum bundan ibaret.
Ben, ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim konu komşuya sırtımı dönmedim hiç, sadece yürüdüğüm yolda ardımda kaldı onlar.
Ben, bahar gelince goncaya durdum, bütün güllerin duramasa da durması gerektiği gibi, bu suçsa...
Ben, kapımı
sözler bazen
süt ve dişilik kokan ninniler
en korunaklı uykulara üflenen sur
sözler bazen
ölüm çağıran beddualar
kâhinlerin bildiği sır
sözler bazen de
gamlı bir şiiridir
acılı başka sözleri anar durur
Bir yol geçer içimden
Gâh aydınlık gah kapkara
Hangisi gerçek hangisi düş bilemem
Ölürken kanat çırpar güvercinler
Ve öldükçe çoğalır kelebekler
Hangisi yaşamak hangisi ölüş bilemem
"G"eçmiş "Ö"ldü,
Gelecekse hayallerimizi böldü.
Sen şimdiye bak kuzum,
Bizim daha yolumuz uzun...
Çok genç bir arkadaşımız Ayşegül Özümağı. Meram Anadolu Lisesi 10. sınıfta okuyor. Yazmaya dair isteği çok güçlü. Onu farklı kılan bu özelliği, Gizemli adını verdiği romanıyla görünür hale gelmiş. Düşünce ve duygularını belli bir kurgu çerçevesinde rahatlıkla ifade edebiliyor. Sayısal dersler lehine guruplaşmış bir öğrenci kitlesi içinden çıkarak kendisini Edebiyat üzerinden göstermesi de oldukça anlamlı.
Demokrasinin temeli kabul edilen mahalli yönetimler, demokrasi tarihimiz açısından önemlidir. Yerel yönetimler, toplumun kendi kendini yönetmesi itibariyle demokrasinin ilk basamağını teşkil etmektedir. Bu yönüyle siyasi katılmayı hızlandırıcı bir özelliğe sahip olduğu kabul edilmektedir. Güçlü bir yerel yönetim, sadece şehirlerin ve köylerin bayındırlığını ve sağlıklı yaşamını sağlayan bir teşkilat değil; aynı zamanda sağlam bir demokratik terbiyenin yerleşmesini hazırlayan toplumsal bir sürecin önemli bir
"Yapıtta esen Derrida rüzgârı eseri benzersiz kılan bir ufku müjdelemektedir. Ayrıca kitaptaki didaktik ögeler o kadar spontan ki, kitabın bütününü kapsayan o lirik coşkuyu öldürmek ya da gölgelemek şöyle dursun; tam tersine çok farklı bir damardan gelerek besliyor. Yazar bunu ustaca kullanmış. İmgeler son derece canlı. Modernitenin ve postmodernitenin tam da aradığı imgeler... Metaforları titizlik, dikkat ve dozunda kullanmış. Romanda metinden birdenbire elini nasıl çekeceğini ya da yapıtın önünden yürümey
Ne yazık ki Balkanlar'da günbegün çeteler gayelerine ulaşıyordu. Koskoca Osmanlı, Balkanlarda Müslüman Türk tebaasını bir avuç eşkıyanın insafına terk etmişti. Ayrılıkçı çetelerin gün geçmiyordu ki baskınsız bir gecesi geçsin. Her gece gözlerine kestirdikleri birkaç köyü ateşe veriyor, masum insanları katlediyor, namusu kirletilen iffet sahibi kızlar, kadınlar intihar ediyor, canlar gidiyor, ocaklar sönüyordu. Canını, malını kurtarmak isteyen Müslüman Türk, yüzyıllardır yaşadığı yerini yurdunu terk ediyor,
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan Anadolu'daki işgal hareketleri karşısında Türk milleti nefsi müdafaa durumuna düşmüş ve istiklalinin korunması için her türlü fedakarlığı yapmıştır. Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu her taraftan kuşatılmış ve emperyalist devletler hisselerine düşen bölgelere hakim olabilmek için vakit kaybetmeden işgal olaylarına başlamışlardır. Türk Milleti istiklalini korumak için daha ilk işgallere karşı Müdafaa Cemiyetleri ve Milli Mukavemet Teşkilatları kurarak; Milli Mücad
Baskın, kurtlar sofrası etrafında yerini alan ve karınları bir türlü doymak bilmeyen sömürge devlerinin gerçek yüzünü ortaya koyan bir romandır. Baskın, öz yurdunda istiklalleri prangaya vurulan mazlum bir milletin romanıdır.
Baskın; gafletin, dalaletin ve hatta ihanetin romanıdır. Baskın; bir buçuk asır öncesinden bir buçuk asır sonrasına, büyük Asya'dan küçük Asya'ya aslında değişen hiçbir şeyin olmadığını gözler önüne seren bir romandır. Oyuncu ve sahne değişse de tablo aynı,hedef aynı, gaflet uykusu a
"Anakronik ve senkronik geçişler, kitabı arkadan takip eden bir rüzgârı andırıyor. Ancak bu rüzgâr tümüyle bâkir bir alanda eserken, yazar kurguya teslim olmayarak bastığı zeminden kopmuyor.
Türk edebiyatında bu konuda, bir ilke imza atan yazarla ve müstesna bir eserle karşı karşıyayız. Kitapta, sanat kültürle beslenirken kendisini koruyacak refleksler, hayatiyetini muhafaza etmekte. Ancak başka damarlar arayarak kültürel derinlikler en üst düzlemde sanatla mesafeleri koruyan bir yarışa dönüşmekte iken lir
1962 yılında Filibe'de doğan Yüksel KOCADORU 1984 yılında Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesinden birincilikle mezun olmuştur.
1986 ile 1990 yılları arasında Avusturya Bilim ve Araştırma Bakanlığının desteği ile Avusturya Klagenfurt Üniversitesinde "Türk İmajı" üzerine Doktora çalışması yapmıştır.
1992 yılında yine Avusturya Bilim ve Araştırma Bakanlığının bursu ile "Almanca konuşan ülkelerdeki göçmen Türk edebiyatı"nı incelemek üzere Avusturya'da araştırmalar yapmıştır.
1993 ile 1995 yılları arasında
Adını nereye yazayım senin? Söyle! Göklere mi? Orası çok uzak ve ulaşılmaz. Bulutlara mı? Onlar gelip geçici... Ağaca mı? Kesilen ve yakılan. Suya mı yazayım adını? Sel olup her şeyi alıp götüren. Yoksa... Toprağa mı? Ayaklar altına alınan ve içine ölülerin gömüldüğü, toprağa mı? Söyle! Adını nereye azayım senin? İçime ancak içimdeki derinliklere...
Elimizdeki kitap, kaba bir sınırlama ile 1550 - 1650 seneleri arasında İstanbulda bulunan Avusturya sefir ve sefaret mensuplarının gözlemlerini ve sefaret raporlarını ihtiva etmekte olup, o dönem Avrupalısının bakış tarzı ve Osmanlı Devleti sosyal hayatı için ilgi çekici, mozaikvari bir tabloyu sergilemektedir.
Ziya Gökalp, Cumhuriyet dönemi reformlarına ilişkin fikirlerini çeşitli yazı ve makalelerinin yanı sıra Türkçülüğün Esasları kitabında da açıkça ortaya koymuştur. Fakat Cumhuriyet dönemindeki sosyal reformlar, Gökalp'ın tasarılarına uymayan bir şekilde gelişmiştir. Türkçülüğün Esasları'nda Gökalp'ın reformlarına ilişkin fikirleri kitabın ikinci bölümünde yer alır ve başlıkları şöyledir: Dülde Türkçülük, Estetik Türkçülük, Ahlaki Türkçülük, hukiki Türkçülük, Dini Türkçülük, İktikadi Türkçülük, Siyasi Türkçül
Toplam 32 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.