Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 808 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4
Hz. Osman, İslâm'ın dört büyük halifesinden biridir. Hz. Peygamber’in halasının torunudur, aynı zamanda iki kızı ile evlenmek suretiyle peygamber damadı olma şerefine nail olmuş ve “Zünnûreyn” (iki nur sahibi) lakabı ile anılan sahâbîdir. İslâm’a ilk girenlerdendir. Üstün ahlâkî meziyetleri bilhassa cömertliği ve hayâ sahibi oluşuyla ayrıca ibadete düşkünlüğü ve takvâsıyla mümtaz bir şahsiyettir. Kendisinden önceki iki halifenin danısmanlığını ve kâtipliğini yapmıştır. Hilafetinin ilk yıllarında Anadolu se
Hadis edebiyatını oluşturan ve bir kısmı yayımlanmış bir kısmı ise henüz yayımlanmamış pek çok kıymetli eseri tanımak, bazılarının konuları ile metotları, daha iyi anlaşılabilmelerine yardımcı olacak şerhleri, haşiyeleri, ta’lîkaları, muhtasarları nihayet kısaltmaları ve benzeri bağlı çalışmaları hakkında bilgi sahibi olmak, ilim erbabı için de büyük önem taşır. Böyle bir bilgi sadece hadis ilmiyle meşgul olanları değil, sosyal bilimleri özellikle de İlim Tarihi, Kültür ve Medeniyet Tarihi gibi kon
Allah tasavvuru, fertlerin Allah inancını doğrudan etkileyen ve Allah-insan ilişkisinin niteliğini belirleyen en önemli olgudur. Bundan dolayı İslâm’ın Allah tasavvurunu öncelikle Kur’an belirlemiştir. Kur’an’ın mübelliği/mübeyyini olan Hz. Peygamber de insanları tevhide çağırmış, çağrısında Kur’an’ın argümanlarının yanı sıra muhatap kitlenin algılarına doğrudan hitap eden bir dil ve üslûp kullanmıştır. O, çağrısıyla bir yandan Kur’an’ın anlatımını teyit ederken diğer yandan bunu somutlaştırarak insanla
Hadisi anlamaya yönelik ilimlerden olan esbâbü vürûdi’l-hadîs, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hadisi irad ettiği ortamı, hadisin söyleniş amacını tespit ederek hadisin anlaşılması ve doğru bir şekilde tatbikine katkı sağlamaktadır. Hadisin doğrudan ilgili olduğu ortamların bilinmesi, ne amaçla söylenmiş olduğunun anlaşılması ve haberin muhatap olduğu sual, şart, zaman ve kişilerin içinde bulunduğu hâlin ortaya konulması önemli bir husustur. Esbâb-ı nüzûlün Kur’ân-ı Kerîm için önemi ne ise esbâb-ı vürûdun da hadi
İslâm hukukçuları, Hz. Peygamber’in vefatından itibaren, Kur’an ve sünnetin sınırlı sayıdaki nasları ile sınırsız ve sayısız hayat hadiselerine çözüm bulabilmek için çeşitli yorum nazariyeleri geliştirmişler ve bu bağlamda, İslâm hukuk tarihinde, İslâm kültür ve medeniyetinin yönelişlerine etki eden birtakım hukuk ekolleri meydana getirmişlerdir. Bu ekollerden biri de Hanbelî mezhebidir. Elinizdeki eserde, Hanbelî mezhebinin kurucu imamı olarak kabul edilen Ahmed b. Hanbel’in hayatı, eserleri, öğrencileri,
Hareketli bir bölge ve zamanda dünyaya gelmiş son devir âlimlerinden Zafer Ahmed Tânevî (1974), İslâmî ilimlerde iyi yetişmiş, ictimâî alanda fikirlerini açıkça beyan etmiş, siyasî olarak bölgenin ve İslâm dünyasının nabzını tutmuş bir İslâmî şahsiyettir. Eşref Ali Tânevî (1943) ve Habîb Ahmed Keyrânevî (1947) gibi isimlerin de katkısının olduğu İ‘lâü’s-Sünen isimli çalışması, Hanefî fakîhlerin rivayetler karşısındaki tutum ve tavırlarını görme imkânı veren, yakın dönemde ilim dünyasına kazandırılmış ciddi
Hıristiyanlıkta ve İslâm’da Hz. Meryem’in karşılaştırmalı olarak ele alındığı bu eser, her iki dindeki kutsal metin tefsirinden inanç sistemlerine, insan ve Tanrı görüşüne, zaman içinde bir tarihî gelişmenin bazı dinlere getirdiği ve onlardan götürdüğü şeylere, pek karmaşık mitolojik kültlere (dişi, ana, baba, zürriyet, Ana Tanrıça, bereket kültleri gibi) kadar yaygın bir muhtevaya sahiptir. Kısacası, sadece dinler tarihi alanında kalmayıp mitoloji, din fenomenolojisi, din sosyolojisi, din psikolojisi, teol
İslâm’ın dördüncü halifesi, Allah'ın Güçlü Arslanı, Toprağın Babası Ali bin Ebû Tâlib, Hz. Peygamber’in sevgili yeğeni ve damadıdır. Sevgili Peygamberimize peygamberlik verildiğinde ona ilk inanan çocuk olması hasebiyle de müstesnadır. Hz. Muhammed’in (s. a. s.) nesli Hz. Fâtıma ve Hz. Ali’nin oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den devam etmiştir. Hz. Ali demek, fazilet demektir, feragat demektir, cesaret demektir. İman, takvâ, adalet, ihsan, şefkat, iyilik, güzellik ve nihayet sonsuz aşk ve muhabbet demekti
İslam dünyası çok geniş bir coğrafya parçası üzerine yayılmıştır. Orta Asya'dan İspanya'ya kadar uzanan bu bölge üzerinde, Müslümanlar tarafından kurulmuş veya fetihle birlikte İslâm hâkimiyetine alınmış ve böylece İslâm'a mensup sayılmış çok sayıda şehir mevcuttur. Bu eserde, İslâm toprakları üzerindeki eski şehircilik ve İslâm'a komşu ülkelerde görülen şehircilik anlayışları, İslâm şehirleri hakkında genel bilgiler, İslâmşehirlerinin fizikî unsurları ve yapısı tasnif edilerek elde edilen bilgiler neticesi
Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti dönemi İslâm tarihinde önemli bir yer tuttuğu gibi, onun hayatı ve şahsiyeti de Müslümanlar için önem arz eder. O, Resûlullah’ın en yakın arkadaşı, Resûlullah’tan sonra ilk devlet başkanı ve Müslümanların ilk halifesidir. Resûlullah’ın vefatından sonra ortaya çıkan ihtilâfların halledilmesinde önemli rol oynamış, irtidad hareketlerini bastırmakla Müslümanların birliğini güçlendirmiş, fetih hareketleriyle İslâm’ın yayılmasını sağlamıştır. Kur ʾân-ı Kerîm’i bir Mushaf hâlinde toplama
İslâm’a girişiyle Müslümanların güçlendiği, ikinci halife Hz. Ömer, ufku açık, dinî ilimlere ve kültüre vâkıf, dirayetli, gerektiğinde istişare etmesini, gerektiğinde inisiyatif kullanmasını bilen, adaletiyle ünlü bir şahsiyettir. Onun hilafeti dönemi İslâm’ın doğu, kuzey, batı ve güney istikametinde çok hızlı ve geniş bir şekilde yayıldığı bir zaman dilimidir. O dönemde fethedilen bölgeler bugüne dek Müslüman toprağı olarak kalmıştır. Bu kitap, İslâm tarihinde, hakkında en çok yazılan şahsiyetlerden biri o
Günümüz dünyasında en çok gündeme gelen ve tartışılan değerlerin başında insan hakları gelmektedir. Tarihin hiçbir döneminde bugün olduğu kadar hak ve özgürlükler bu denli tartışılmamıştır. İslâmiyet’e göre haklar aslen kazanılır. Kanunlar hakkı kazanmak için değil, korunmasını sağlamak içindir. İslâm hukukunda, kanunlarla yasaklanmayan her konuda insanların hak ve hürriyetleri vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) de peygamberlik öncesi ve sonrasında sürekli hakkın savunucusu olmuş, haksızlığa uğrayan mağdur k
İbn Haldûn gerek İslâm âleminde gerekse dünya düşüncesi tarihinde özel bir yeri bulunan büyük bir düşünürdür. Düşünceleri özgündür ve kendi alanında tektir. İslâm’daki aklî ve fikrî hayat bir süreklilik gösterdiği, sonra gelen bilginler öncekileri tamamladıkları veya onların görüşlerini devam ettirdikleri hâlde İbn Haldûn kendisinden evvelki bilginlerin bir devamı değildir. Kendisinden evvelki düşünür ve bilginlerden çok faydalanmakla beraber o hem metot hem içerik bakımından bağımsız bir bilim dalını, özgü
İctihad, kaynaklardan hüküm çıkarabilme bilgi ve gücüne sahip olan yetkin bir müctehidin belli bir yöntemle sonuca ulaşma çabasını ifade eder. Fakat bu sonuç acaba gerçekten doğru mudur? Müctehid çok nitelikli ve yetkin bir hukukçu olmasına rağmen yanılmış olamaz mı? Doğruluğun ve yanlışlığın ölçüsü nedir? İctihada açık bir konuda Allah nezdinde önceden belirlenmiş hüküm var mıdır ve bu hüküm bir tane midir? İctihad ile varılan sonuç yanlış ise bunun bir sorumluluğu bulunmakta mıdır? Yanlış olan bu sonuca g
Eş‘Arîlik İle Şâfiîlik Sınırlarını Aşan Özgün Kişiliği Ve İleri Düzeydeki Akılcılığı Sebebiyle Eleştiri Oklarının Hedefi Hâline Gelen Cüveynî, “Kündürî Fitnesi-Eş‘Arî Mihnesi”Nin Akabinde Sürgün Kervanına Katıldı, Bağdat’ın Kozmopolit Yapısından Engin Bir Tecrübeyle Ayrıldı Ve Mekke’de Uzun Süre Dinî Vazifeler İcra Etti. Hayatı, İlmî Kişiliği, Görüş Değiştirdiği Konular Ve Kendisine Yöneltilen Eleştirilerle Türkçede İlk Kez Cüveynî’yi Tüm Yönleriyle Müstakil Ve Kapsamlı Bir Şekilde Ele Alan Bu Eser Okurunun
İnsanlık tarihi tekerleğin icadından bu yana sayısız teknolojik, bilimsel keşif ve yeniliğe şahitlik etmiştir. Özellikle geride bıraktığımız son elli yıldır bilim ve teknoloji alanında belki de tüm zamanlar boyunca gerçekleştirilenlerden çok daha fazla ivme kaydedilmiştir. Bu bağlamda moleküler biyoloji ve genetik mühendisliğinin öncülüğünde biyoteknolojide ve tıpta meydana gelen büyük gelişmeler, insan ve toplum sağlığını ilgilendiren konularda hem umut veren başarılı sonuçlar alınmasını sağlamış hem de di
Bir fıkıh usulü çalışması olan bu eser, usulün temel konularından sünnet bahsiyle ilgilidir. Dolayısıyla teorik bir incelemedir ve sünnetin temellendirilmesine yönelik tartışmaları içerir. Bu arada çağdaş dönemdeki tartışmalara da mukayese bakımından yer verir. Sünnet-vahiy ilişkisi, haber teorileri, hadis-fıkıh ilişkisi gibi konuları ele alır. Bu minvalde kadim kökleri olan kavramların ve kuramların mefhumlarını koruyarak sahih bir şekilde güncellenmesini yapacak çalışmalara bir yol haritası olabilir. Araş
Benî Hâşim ve Benî Ümeyye arasında, İslâm öncesinde, bu iki kabileye isimlerini veren Hâşim ve Ümeyye ile birlikte baş gösteren çekişmeler, İslâm döneminde de devam etmiş, ilk Abbâsîler dönemine dek sürmüştür. Zaman zaman aralarında iyi ilişkiler de cereyan etmiştir, iki kabile arasındaki evlilikler, düşmanlarına karşı birlikte savaştıkları dönemler buna en güzel örnektir. Mücadele iki kabile arasında cereyan etmiştir ama bu olayların dinî, siyasi, iktisadi, sosyal ve psikolojik sebepleri mevcuttur. Hatta b
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 808 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4