“Şiir denince öteden beri zihnimde çitlerini aşmaya çalışan bir at canlanır. Gergin kasları ve kan ter içinde devinen gövdesiyle bir yandan öbür yana koşturan bir at. Dilin ve varlığın içinde şiirin çırpınışı, sınırları zorlayarak öbür tarafa atlamaya çalışan bu at gibidir. Etrafımızı kuşatan çitler neyin çitleri ve öbür taraf neresi? Bir at bilemez bunları, bir şair de. Onun yegâne amacı, çırpınışının odak noktası onu tutsak eden, daraltan ve boğan şeylerden bir çırpıda kurtulmaktır.” “Şiir bir sınır sanat
Gökyüzünü buradan anlatmaya başla
Buradan iki omzumun buluştuğu yerden mesela
Göğsümün altında kaynayan o tufandan
O bütün kitapların ilk ve son sözü
Bitmez çalkantıdan, dinmez uğultudan
Oradan başlar çünkü büyük yolculuk
Oradan, o gökyüzüne önsöz olan
Şiir ve anlatı ilişkileri, modern edebiyatın en sorunlu alanlarından biridir. Türkiye'de modernist şiirin anlatıya mesafeli olduğu, modernist bir şiirde anlatısallığın bulunamayacağı yönünde çok yaygın bir kanaat var. Bu kanaate göre modernist şiir, insan duygularını en az sözcükle dışa vuran şiirdir. Oysa Türk şiirinde gerçek anlamda modernist diye nitelenebilecek ilk hareket olan İkinci Yeni'ye mensup şairlerin hiç de en az sözcükle yalnızca duygularını aktardıkları söylenemez.
Aksine, hemen hepsinin uzun
okyanusta yüze yüze kaybolmak isteyen bir adam
elleri kirletilmemiş bir sesizliğin derinliğinde
bütün elbiselerinden soyunmuş bir tek elbise var üstünde
bütün elbiselerin bir tek elbiseye dönüştüğü yerde
acıdan başka neye güvenir insan
yazmaksa yazdın ama boşuna
görülen bir şeydir dünya
Toplam 4 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.