Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 30 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Mehmet Aycı, Mantıku’t Tayr’dan yola çıkarak yazdığı Otuz Kuş’ta, yeryüzündeki insanlarla gökyüzündeki kuşları bir araya getiriyor, hikâyelerini de birbirlerine düğümlüyor. Yörük obasından Şahin Kayası’na, Nuh’un Gemisi’nden Hz. Süleyman’a kadar uçan bu kuşlar; insanın yapıp ettiklerine, iyiliklerine ve kötülüklerine, kalplerine ve yaşamlarına şahit oluyor. Yeryüzünün ve gökyüzünün, insanların ve kuşların resmini ise Volkan Akmeşe çiziyor. “Simurg’u aramaya karar verdiler. Kaf Dağı’na doğru uçtular. Her cin
Muhit Kitap kütüphanesi gün geçtikçe büyüyor. Mehmet Aycı, yeni kitabında şiirinin duru lirizmini sürdürüyor. Güneşli Perçem kimi yerde hayatın saklı güzelliklerine işaret ederken bazense bize hayatın yalnız acı çekerek anlaşılabileceğini söylüyor. Üzülünce iyileşen yaralar vardır Sonra anlarsın bunu, şimdilik büyü..
Dağ, dağ üzerine konur mu? Bu ne yüce bir hayaldir. Peki, dağ üstüne dağ konulsa dağ olur mu? Olmaz diyor türküde. Bildiğimiz dağ anlamında bir dağın dağ üzerine konulması mümkün mü? Sözün asıl sahibi imkânsız bir şeyden mi bahsediyor yoksa nasıl bir yük taşıdığından, taşıdığı o yükün aklî anlamda yük sayılmayacağından, bir gönül yükü olduğundan mı? Bir de yanık yarası anlamında dağ var. Koymak fiilini kullandığına göre bu uzak anlam ama yine şöyle düşünülebilir: Bu gönül yarasını/yanığını/ dağını başka bir
Sen yürüyünce Peşinden gelmek ister Ağaçlar bile
Tükendi
Sonrası Şimendifer; bu kitap trenler hakkında, ama yalnızca o kadar değil, coğrafya hakkında, ama yalnızca o kadar değil, hüzün hakkında, ama yalnızca o kadar değil, sefertasıyla hayat sürdürmek hakkında, ama yalnızca o kadar değil. Bu kitap bu ülkenin önü kesilen sanayisi hakkında, ama yalnızca o kadar değil. Mehmet Aycı tren penceresinden bir ülkeye bakıyor, gördükleri bu kitapta, ama yalnızca o kadar değil Ey okuyucu, bu yazıyı kaçıncı vagonda seyahat ederken okuyorsun? Yüz yıl sonra sen de olmayacaksın,
Tükendi
Evet, "Böyle Biliriz"... Her insan yazılmayı hak ediyor. Biricik çünkü. En çok da yüzümüzden ele veriyoruz kendimizi. Yüzümüz parmak uçlarımızdan daha özgün, daha ayırdedici. Tanıdığım dostlarım yüzünden okuma/yazma eyleminin bir devamı elinizdeki kitap. "İki Yüz"deki portrelerin devamı niteliğinde. Nasipse sürdüreceğiz. Değilse buraya kadar... Bana kendisini yazdıracak kadar sevdiren dostlarıma teşekkür ederim. - Mehmet Aycı, 20 Ekim 2016
Tükendi
Toy
Bir yolunu bulsam dünya yeni yaratılmış gibi İnsan yeni yaratılmış suya toprağa yakın Ateşin derinliğine rüzgârın uçarılığına Bir yolunu bulsam gemi icat edilmemiş olsa... Biryolunubulsamseninleadımaynıolmazmümkündeğil Kendimolurumkendimdenbaşkabirkendimolurum Bir yolunu bulsam adım yine Mehmet Aycı olur
Sen en çok bir ırmağa benzersin, giysilerin Bilindik sızılardan yalnız gözlerin bahçe Tenin yangınlar taşır ruhunun kıyısına Evine ve bahçeye Ruhun gemiler çağırır közden ve tutuşmaktan Gemiler almaz ruhunu Seni koşmaktan yaratan Allah, bir gu?zellik Nefesiyle bahçeye Dudakların titreyince du?nyalar tazelenir Her an yeni bir dua, her an yeni bir du?nya... Eriğim, yenidu?nyam, köku? göklerde çılgınım İyimserlik damgası parmak uçlarından Öperek başlıyorum yaşamaya...
Gülümse, ben anlarım, Nasıl da kapanıyor uçurumlar içinde Nasıl da uç veriyor kuruyan nar ağacı Nasıl ipeksileşiyor kanatan dikenler Nasıl köprü kuruluyor geçilmez ırmağına Nasıl süt kokuyor tekrar yanık ekinlerin Kalbinde bir gökyüzü güneşle öpüşüyor Nasıl farkında olmadan geçiyor yaraların.
?Kitaptaki halk edebiyatı ürünlerinin tamamını annemden derledim. Metinlerin çoğunun asıl kaynağı olan Havva Anamı hatırlıyorum: Yeryüzünde az sayıda bilge kadından biriydi. ?İnsan acı çekmekle ölmez, ölseydi ben ölürdüm" derdi; çektiği acıların yaşatan bir tadı, bir derinliği vardı onda." Kıratın üstünde bir uzun yayla Niyneyim ağalar kaderim böyle Anama atama çok selam söyle Beypazarı iskanımız elimiz Uçtu ördek viran kaldı gölümüz Davran kıratım da yokuşa davran Yokuşun başında bir bölük kervan Bozulm
Sözün yataklarında ırmaklar imrenirdi; Çeşmeler ağır akardı seni dinlemek için. Sesinin vadisinde gökyüzü konakları Unuturdu kentini seni dinlemek için. Sessizlik koşar adım meydanlarına doğru Ayaklarından öperdi seni dinlemek için.
Tükendi
Ankara Türkiye demektir. Bu sadece ülkenin başkentinin o ülkeyi temsiliyle sınırlandırılamayacak kadar keskinliğe sahiptir. Bugün Kuzey Balkanlardan Uzak Asya'ya, Kırım'dan Afrika kıyılarına uzanan muhteşem coğrafyada Ankara ismi bir kutup yıldızı mesabesindedir; söylenmesi ve duyulması bile kalbe sıcaklık, göze ışıltı vermektedir. *** Mevsim geçişlerinin o kentin sakinleri için fark edilmeyen saklı zenginlikleri vardır ve bu zenginlikler kente gelenler için daha bir kendini ifşa eder. Annenin çocuğunun büy
Tükendi
Mehmet Aycı'nın yoğun ilgi gören bu kitabı 2. baskısı ile şiir okurlarına yeniden sunuluyor. Acı/da bıçak Biler kendini ince Ayrılıklar/da...
Kan diyorsam karanfil anla, kan değil Şarkı diyorsam bildiğin şarkı değil Eşkıya diyorsam biraz havari olmalıyım Çıplak diyorum içim çıplanıyor sonbahar değil Gökyüzü diyorsam gözlerinin boy aynası Turna diyorsam bütün kuşluğunla sensin Yara diyorsam bildiğin yaralar yok sözlükte Şiir diyorsam tenhada bir çocuk ağlaması...
Bir edebî tür olarak portre ve portre yazarlığı edebiyatımızın yaygın türlerinden değil. Dolayısıyla başarılı portre yazarlarımız da neredeyse bir elin parmakları kadar. Son birkaç yılda bu nadir isimler arasına şair ve yazar Mehmet Aycı da katıldı. Hem de "başparmak" adayı olarak. Portre yazarlığımıza yeni bir bakış ve söyleyiş kazandıran Mehmet Aycı'nın portreleri bir İnternet sitesinde yayımlanırken dilden dile dolaştı... Âdeta sözlü kültürümüzün konusu oldu. Anılanlarla birlikte Aycı'nın portre yazıları
Tükendi
Dünya asırlardır ona gülüyor ve onun nükteleriyle düşünüyor. Bu eserde Nasreddin Hocayı sadece Anadoludaki yüzüyle değil, Orta Asyada, Balkanlarda, Arap dünyasında gülümseyen çehresiyle göreceksiniz. Hakkında söylenilenlerin, yazılıp çizilenlerin derlenip toplandığı bu eser Nasreddin Hocanın nüktelerine gülenleri, onun asırlar önce parmak bastığı konular üzerinde yeniden düşünmeye de sevk edecektir.
Mehmet Aycı hayatı zenginleştiren ayrıntılar üzerinde duruyor. Unutulan değerler, görmezden gelinenler, bizi biz yapan şeyler, yazarın eşsiz üslubuyla okura ulaşıyor. Yaşamın hay huyu içinde ilk bakışta fark etmediğimiz ama var olduğunu hatta onu yaşadığımızı bize hatırlatıldığında kavradığımız bir hayat var bu kitabın sayfaları arasında. E, bu tumturaklı ve iddialı girişten sonra işin ucunda mahcupluk imtihanı da vardır; biz ne yazalım şimdi ey okuyucu, nerelere ayna tutalım, aynada neremizi düzeltelim, ay
Bir yalnız başak... Bütün olgunluğuyla orada... Onu görebiliyorsunuz. Kırk olgun tane var içinde... Hasattan önce mi sonra mı yoksa hasat yapılmadı mı yoksa tarlada tek başına ekin dediğimiz o mu yoksa hasattan kastımız o başak İçin mi bunlar önemsiz... Önemli olan orda bir başak var... Yalnız... Yalnızlığının farkında... Kırk tane var içinde... Olgun...
Tükendi
Mehmet Aycının ilk eleştiri kitabı Şirazlı Bir Türk Dilber, Ebabil Yayınları eleştiri dizisinden çıktı. Şiir kitaplarından antolojilere, kaybolan değerlerimizden hakkı teslim edilmemiş değerlerimize, polemik yazılarından, edebiyat dergilerinin genel durumundan sinemaya varıncaya kadar geniş bir yelpaze çizen Şirazlı Bir Türk Dilberi Ebabil eleştiri dizisinin 10. kitabı.
Tükendi
sayı uçsuz bucaksız sulardan gelirsin yüzün ayna ucsuz bucaksız kışlardan, soluklanmakçin gençlik aşısı aşktan tül bohçalar içinde tül bohçalar içinde aşk aşısı gençliğin
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 30 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1