Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 27 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
"Mezar yazıtı ilk kazma darbesiyle parça parça yerinden fırlamış, bakır renginde canlı bir saç yığını mezardan dışarı taşmıştı. Ustabaşı, işçilerinin de yardımıyla bunları tümüyle dışarı çıkarmak istedi, ama saçları ne kadar çok çekerlerse o kadar uzun ve gür görünüyorlardı; sonunda hala bir kız çocuğunun kafatasına yapışık son saç telleri de dışarı çıktı... Yere yayılan o harikulade saçlar yirmi iki metre on bir santim uzunluğundaydı..." Gabriel Garcia Marquez, yıllar önce tanık olduğu bu ürkünç olayın
Tükendi
İstasyonda kimsecikler yoktu. Sokağın öbür yanında, badem ağaçlarının gölgelediği kaldırımda bir bilardo salonu açıktı sadece. Köy, sıcağın içinde dalgalanıyordu. Kadınla kızı trenden indiler, aralarında çıkan otlar yüzünden döşeme taşları yer yer çatlamaya başlamış bomboş istasyondan çıkıp karşıdaki gölgeli kaldırıma doğru sokağı geçtiler. Gabriel García Márquez’in Hanım Ana’nın Cenaze Töreni, İyi Kalpli Eréndira ve On İki Gezici Öykü derlemelerinden seçilerek resimlendirilen bu altı öykü, çocukken anneann
Bu yazılardaki öncelikli amacım, ortalama okurlara her hafta bir şeyler öğretebilmek, beni asıl ilgilendiren onlar, ki öğrettiğim şeyler her şeyi bilen uzman okurlara apaçık ve çocukça gelebilir. Diğer amacımsa –ki bu en zoru– yazılarımı başkalarından yardım almadan düzgünce yazabilmek, çünkü ben hep iyi yazabilmenin başlı başına bir mutluluk kaynağı olduğuna inanmışımdır. Gabriel García Márquez gazeteciliğin “dünyanın en iyi mesleği” olduğunu her fırsatta usanmadan tekrarlar, yazardan önce gazeteci oldu
On İki Gezici Öykü, 1982 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Gabriel García Márquez'in on sekiz yıllık bir zaman diliminde aralıklarla tekrar tekrar kaleme aldığı kısa öyküleri bir araya getiriyor. Yıllar öncesinin gazete notları, senaryo ve TV dizisi taslakları, zamanla García Márquez elinde usta işi, olağandışı birer öyküye dönüşmüş. "Maria dos Prazeres" adlı öyküde, kendine bir mezar satın alan bir fahişe, küçük köpeğine mezarı başında nasıl ağlayacağını öğretiyor. "Kendimi Rüya Görmek İçin Kiralıyorum" adlı öyk
1973 yılında, iri-yarı, siyah saçlı, sakallı bir sinema yönetmeni, askeri darbenin hemen ardından Şili´den kaçtı. On iki yıl sonra, zayıflamış, saçlarının rengi açılmış, sakalını kesmiş olarak geri döndü; sahte bir pasaportla, sahte bir ad altında, sahte bir geçmiş ve sahte bir eşle. Bu öykü, Pinochet yönetimi altındaki Şili´de hayatın nasıl olduğunu gerçek boyutlarıyla dünyanın gözleri önüne sermek uğruna özgürlüğünü tehlikeye atarak Şili´ye gizlice giren Miguel Litt¡n´in öyküsüdür. Ünlü yazar Gabriel Garc
Yazarlık mesleğine gazete ve haber ajansı muhabirliğiyle başladıktan sonra 1960´lı yıllardan beri Latin Amerika tarihini kendine özgü o `büyülü gerçekçilik´ üslubuyla roman ve öykülerinde yeniden anlatmaya koyularak, sanki tüm Latin Amerika için bir kimlik arayışına giren, Nobel Ödülü sahibi Kolombiyalı büyük yazar Gabriel Garcia Marquez, Kolombiya´yı yıllarca haraca kesen uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escobar´ın, can düşmanı olan öbür kartellerin elinden kurtulabilmek için bir yandan adalete teslim olma sürec
İyi Kalpli Erendira ile İnsafsız Büyükannesi´nin İnanılmaz ve Acıklı Öyküsü, bir öykü derlemesi değil. Gabriel Garcia Marquez´in 1972 yılında yazıp bir araya getirdiği öyküler kitabına verdiği ad bu. Yedi öykü var bu kitapta. Kitaba adını veren son öyküye kısa roman da diyebiliriz. Bu öyküleri yazdığında Gabriel Garcia Marquez, ünlü Yüzyıllık Yalnızlık adlı başyapıtını yazmış, yazarlığının doruğuna çıkmıştı. Gabriel Garcia Marquez´in keşfettiği ve kendinden sonra pek çok yazarı etkileyen `büyülü gerçekçilik
"Gabriel Garcia Marquez"in, yedi öyküsüyle birlikte kitaba adını veren, hayali bir cenaze töreni temasını işlediği "Hanım Ana'nın Cenaze Töreni" adlı uzun öyküsü 1962 yılında yayımlandığında, o günden sonra "Gabriel Garcia Marquez" yapıtlarının ana ögesi olacak olan "büyülü gerçekçilik", tüm görkemiyle ortaya çıkmış oluyordu. Yine Macondo ve yöresinde, bize bildik gelen kişiler ve olaylarla örülü bir dizi öykü arasında unutulmaz bir gezinti niteliğinde bu kitabında "Gabriel Garcia Marquez", gerçeği bizlere
Haber 28 Şubat 1955'te öğrenildi: Kolombia Deniz Kuvvetlerine bağlı "Caldas" adlı bir muhribin mürettebatından sekiz kişi Antiller denizinde fırtınaya tutulan bu muhripten denize düşüp kayboldu. "Mobil" kenti tersanelerinde onarıldıktan sonra Alabama'dan ayrılıp "Cartagena"ya gitmekte olan muhrip, faciadan yüz yirmi dakika sonra bu limana ulaştı. Panama Kanalının denetiminden sorumlu Birleşik Devletler askeri birliklerinin ve Güney Karaibler bölgesindeki öbür yardım kuruluşlarının da katılmasıyla kazazedele
Kolombiyalı büyük yazar Gabriel García Márquez'in 1981'de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir namus cinayetinin öyküsü. Hem Kolombiya'da, hem de yayımlandığı dünyanın dört bir yanındaki pek çok ülkede sarsıcı etkileri olmuş bir roman. Usta yazar, çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce yaşanmış bir cinayet olayını aktarıyor. Romanın kahramanı Santiago Nasar'ın öldürüleceği daha ilk satırlardan belli. Kırmızı Pazartesi
1955 yılında yayımlanan Yaprak Fırtınası, Latin Amerika edebiyatında büyülü gerçekçilik diye anılan akımın ustası Gabriel García Márquezin ilk önemli yapıtı. Bu uzun öykünün vurgulanması gereken bir özelliği de, Márquezin yalnızca Yüzyıllık Yalnızlık değil, daha sonraki yapıtlarının da arka planını oluşturan düşsel Macondo kasabasının ilk kez bu kitapta ortaya çıkmış olması. Dev bir muz şirketinin sömürüsünden artakalan çürümüşlük kokusunun kol gezdiği bu kasabada yapılmaması gereken bir cenaze töreninin ö
Bir "kurtarıcı"nın gerçek yaşamını dile getiriyor Marquez. Güney Amerika'yı İspanyol Amerikası olmaktan kurtarmaya, bağımsız, özgür yeni bir Amerika yaratmaya kendini adamış bir generalin ya da artık bitmiş bir diktatörün, yani Simon Bolívar'ın ölüme giden yolculuğunu, Magdalena Irmağı üzerinde yaptığı uzun ve son yolculuğu anlatıyor. Bu uzun yolculuğu, geriye dönüşlerle, o benzersiz fantastik kurgu ve büyüleyici anlatımıyla işliyor. Irmaktaki yolculuk boyunca ona talihsizliklerini anlatan eski kurtuluş or
Tükendi
Benim Hüzünlü Orospularım'ın başkişisi, yaşamı boyunca hiçbir kadınla parasını ödemeden sevişmemiş yaşlı bir gazeteci. Yalnızlığının çaresini günlük, sıradan ilişkilerde aramış bu çirkin ve çekingen ihtiyar, 90. yaş gününde kendine hiç alışılmamış bir armağan vermeye kalkışıyor. Eskiden tanıdığı bir genelev patroniçesini arayıp el değmemiş bir genç kızla birlikte olmak istediğini söylüyor. Patroniçe, onun bu isteğini yerine getirecek, ama yaşlı adam her ziyaretinde "uyuyan güzel" Delgadina'yı seyr
Tükendi
Adı belirsiz bir Güney Amerika ülkesinin adı belirsiz bir kasabasında yağışlı, bunaltıcı bir sonbahar. Sıcak dayanılır gibi değil, yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor, fareler kilisenin temellerini kemiriyorlar ve kasaba halkı bir diktatörlüğün boyunduğurunda inim inim inliyor. Bu sefil ülkede değişen bir tek hükümetler, onlarda çok sık ve kan dökülerek değişiyor. Sonra bir gün, kasabanın dulu Monteil'in çok önceden öngördüğü tuhaf bir olay yaşanıyor. Ama bir delinin kehanetine kim inanır ki? Birisi gece
Albaya Mektup Yok, çağımızın en büyük yazarlarından Gabriel García Márquez'in en güzel uzun öykülerinden biri. Ülkesi uğruna savaşarak yaptığı hizmetlerin karşılıksız kaldığını anlayan, emekliye ayrılmış yaşlı bir askerin öyküsü. Bir türlü gelmeyen emekli aylığını her cuma günü karısı ve horozuyla birlikte bekleyen emekli bir albayın komik, ama bir o kadar da trajik hikâyesi. Gabriel García Márquez'in 1982'de Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer görülmesinde, hiç kuşkusuz, Albaya Mektup Yok'un da payı var. Büyülü
Kolera Günlerinde Aşk, bırakılmış bir sevgilinin, yeniyetmelik yıllarından başlayarak yaşlılığın alacakaranlığına dek süren yarım yüzyıllık aşkının öyküsü. Gabriel Garcia Marquez´in, ustalığı, bu öyküyü bir destana dönüştürüyor: aşkın, deli-akıllı, yabanıl-evcil, tensel, romantik tüm biçimlerinin pastoral bir şiirin büyüsüne büründüğü bir destan. On dokuzuncu yüzyılın yirminci yüzyıla dönüştüğü bir zaman dilimini kapsayan bu bitmeyen aşkın gerisinde, çağdaşlaşma çabası içindeki bir toplumun çeşitli yönlerin
Kolombiyalı büyük yazar Gabriel García Márquez'in 1981'de yayımlanan ve başyapıtları arasında yer alan romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği ancak engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir cinayetin öyküsünü anlatıyor. Usta yazar, çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce yaşanmış bir cinayeti kendine özgü eşsiz anlatımıyla aktarıyor. Romanın kahramanı Santiago Nasar'ın daha ilk sayfadan töre cinayetine kurban gitmesi ve bu cinayetin hangi dinamiklerin etkisiyle işlendiği geri dönüş
Tükendi
"Görünmez bir güneş omuzlarımızı ısıtmaya başladı. Ama güneşin varlığı bile ilgimizi çekmiyordu. Mesafe, zaman ve yön kavramımızı kaybetmiş halde orada, nerede olduğunu bilmediğimiz bir yerde oturduk. Yanımızdan birçok ses geçti. 'Çulluklar gözlerimizi oydu,' dedik. Seslerden biriyse şöyle dedi: 'Bunlar gazeteleri fazla ciddiye almışlar.' Sesler ortadan kayboldu. Bizse öylece, omuz omuza oturmaya devam ettik." Rüyalar, kazalar, pişmanlıklar, inanç, özlem ve ölüm... Büyülü gerçekliğin gizemli ve puslu atmo
Sınıfların ortadan kalkması hayret verici bir şey. Herkes eşit, herkes aynı düzeyde, herkes kötü dikilmiş eski püskü giysiler içinde, ayaklarında kalitesiz ayakkabılar var. Hiç acele etmiyorlar, telaş yok, sanki yaşamak için her şeyi ağırdan alıp tüm vakitlerini kullanıyorlar. Burada da köylerdeki aynı saf, iyi kalpli ve sağlıklı kalabalık kitleler var ama devasa boyutlarda. Doğu Avrupa'da Yolculuk Gabriel García Márquez'in 1950'lerde gazeteci olarak Doğu Avrupa'daki sosyalist ülkelere yaptığı seyahatin bi
Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli, kocaman bir evde, toprak yiyen bir kızkardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları birörnek bir yığın akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha az bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kita
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 27 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1