Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 16 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Türk edebiyatının "ilk psikolojik romanı" O zaman Eylül kendisine tabiatın ilk yılgınlık ayı, ölümlülüğü ilk hissetme ayı, ilk faydasız ve acı mücadele arzusu gibi, hayatın ne olduğunu anlayıp, farkına varılmadan geçen güzel geçmişin hasretiyle, ilk boynu bükülen ay gibi göründü. Mehmed Rauf ilk olarak Eylül'ü Servet-i Fünun dergisinde bölümler halinde yayımlamıştır. Gördüğü ilgi üzerine bir yıl sonra kitap halinde basılan roman, içerdiği ruh tahlilleri ile Türk edebiyatının "ilk psikolojik romanı" olarak
İlk defa 1900-1901 yılları arasında Servet-i Fünûn dergisinde tefrika edilen Eylül´ün kitap halinde ilk baskısı 1901 yılında yapılmıştır. Rauf´un en önemli eseri olan Eylül, zamanının ilk psikolojik romanı olarak kabul edilir. Romanda, Suad, Süreyya ve Necib üçlüsü arasındaki aşk-sadakat-evlilik üçgeninde, bu insanların ruhsal çözümlemesi yapılmıştır. Evli bir kadınla, kocasının yakın arkadaşı olan bir adam arasında yaşanan yasak aşk ve bunlardan habersiz kocanın ruhsal durumları, kadının ve erkeğin toplums
Tükendi
Salonda bahçedekilerin kahkahaları işitilebiliyordu. Süreyya, canı sıkılanlara özgü bıkkınlıkla "Çılgın kız" diye söyledi. Balkona açılan büyük kapıdaki parmaklığa dayanmış dışarıya bakan karısı dönüp: "Bu gece hava ne güzel!" dedi. Bu nisan gününüz akşama doğru başlayan yağmurlu yarım saat sonra dinmişti; yaş bir yeşilliğin üstünde şimdi altınlı İncileriyle lâcivert gökyüzü titriyor, toprağın, ağaçların ıslak soluğu her şeyin içine işliyordu.
İnsan ihanet edebilen bir varlıktır ve bu ihanetin sayısız çeşitleri vardır... Peki insan, sadece ?kötü" olduğu için mi ihanet eder, yoksa ihanet dediğimiz şey aslında; insanın farklı hâller, hisler ve düşüncelerle yanılıp, aldanıp, mağlup olması mıdır? Mehmet Rauf bu derin sulara dalıyor, birbirinden girift soru ve cevapları izaha çalışıyor; samimi olmaktan korkmadan, insan ruhunun derinliklerine doğru uzanıyor. Her seferinde farklı bir gözle okunacak bir roman...
Tükendi
Dışarıda bir ayak sesi işittim. Merdivenden yukarı birisi çıkıyordu. İri ayaklı, kalın ökçeli birisi... Sesi kapıma kadar geldi, bir anahtar gıcırdadı, kapı aralıklandı, iri bir kaya parçası şeklinde biçimsiz bir kafa, içeri sokuldu. İki yılan gözü bana doğru zehrini akıttı. Sonra yavaşça kapıyı kapadı, kilitledi, yine o ağır yürüyüşüyle merdivenden indi. "Üç gayretli araştırmacı akademisyen Seval Şahin, Didem Ardalı Büyükarman ve Banu Öztürk, Tübitak'a sundukları ve onaylattıkları bir proje ile erken dö
Tükendi
"Ey sonbahar bu Artık bu kadar letafet ve hararet verdikten sonra! Eylül´den daha ne beklenir. Eylül maluma hüzün ve matem ayıdır. O zaman Suad´da haatının şu devresi kendi ömrünün, kendi kadınlık hayatının eylülü gibi geldi. Eylül Birkaç gün hava ne kadar güzel olsa bu kadarcık fani bir güzelliğe bile minnettar olmak lazım gelen bir ay; içine birkaç günlük kış hücumundan acı düştüğü için, o güzel havaların, devamlı yazın artık nasıl geçmiş, sade bir mazi olmuş olduğunu hissettiren bir esef has
Tükendi
Üç Hikâye, Mehmed Raufun sade bir dille kaleme aldığı Girdap, Bir Hikâye-i Hüsran ve Hediyeler başlıklı üç uzun hikâyesinden oluşmaktadır. II. Meşrutiyetten sonra yayımlanan bu hikâyelerin sırasıyla Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Fazıl Ahmet Aykaça ithaf edilmesi, yazarın edebî anlayışındaki değişikliği göstermenin yanında ülkenin o yıllarda geçirdiği ekonomik krizden, jurnalciliğe kadar toplumsal yaşamda derin izler bırakan sosyolojik konulara ışık tutması bakımından da göz ardı edilemeyecek kadar öne
Tükendi
Necip ile Süreyya'nın arasına daldt," Yahyalidiyorıız!" dedi. Siirt)ya bakıyordu, önce înanıtıııdı.V oluyor, neden?" diye soran bir bakışla Suat'ınuzattığı kağıt paraları alıyordu, sonra birden, "Hune" Bunlar ne? Nereden?" sorularını sıraladı. Sıtaleliyle ağzım kapayarak, "Sus!" diyor, diğeri "Kimgönderdi?" diye sorarken, "Babam, bahanı....'yanıtını veriyordu. Sonra oraya oturup alçak birsesle.....
Mehmet Rauf´un farklı yayın organlarında çıkan ve büyük kısmı "edebi hatıralar" üst başlığıyla yayınlanan yazıları bu kitabı şekillendirdi. Biz de onun seçtiği bu ismi, benzer isimde başka kitaplar olsa da aynen muhafaza ettik. Bunun dışında yine farklı dergilerde çıkmış ve onun hayatına ışık tutan hatıra niteliğindeki bazı yazı ve anketlere, bir de mülakata yer verdik. İfadede ve imlada bugün için yanlış görülen kullanımlar olsa da değiştirme yoluna gitmeden aynen almayı tercih ettik. Hatıraların sıralanma
Tükendi
Pardon efendim, orası karakol değil midir?” “Evet, ne istiyorsunuz?” “Merkez memuru bey orada mıdır? Kendisine bir şey söylemek istiyorum. Oturduğum köşkte müthiş bir cinayet işlendi. Bir kadın öldürdüler. Hemen gelmeli, meseleye el koymalısınız.” İstanbul halkı bir sabah, iki ayrı cinayet haberi ile uyanır. Biri Tarabya´daki İngiliz Köşkü´nde, diğeri Anadolu Hisarı´nda işlenen iki cinayette de aynı yöntemler kullanılmıştır. Maktullerin avuçlarına bırakılan "Numara Bir", "Numara İki" kayıtları
Tükendi
Suat, Necip, Süreyya ve diğerleri; Hacer, Fatin, dadı. Boğaziçi´nde bir yalıda geçirilen upuzun bir yaz mevsimi. Eylül, esas itibariyle Necip´in, yakın arkadaşı Süreyya´nın karısı Suat´a olan ´´yasak´´ aşkından ve Suat´ın da giderek bu aşka karşılık verişinden ibaret görünse de, onu sıradan bir aşk romanı olmaktan çıkaran asıl özellik, karakterlerin ruh tahlillerinin derinliğinde kendini gösterir. Bu özelliğinden dolayıdır ki edebiyatımızda ´´ilk psikolojik roman´´ olan Mehmed Rauf´un bu ölmez eseri, orijin
Tükendi
Süreyya Beyle Suat Hanım beş yıldan beri evlidir. Bir yaz, Boğaziçi´nde, Yeni Mahalle´de küçük bir ev kiralarlar. Mutludurlar. Süreyya´nın arkadaşı Necip, sık sık gelip yanlarında konuk olarak kalmaktadır. Necip, Suat´a çok değer vermekte, ona karşı derin bir saygı beslemektedir. Bu değer veriş ve saygı bir gün şiddetli bir sevgiye dönüşür. Genç adam, sevgisini içinde gizlemektedir. Bir gün dayanamaz...
"Kronolojik olarak Mehmed Rauf´un üçüncü tiyatro eseri durumunda olan Sansar, 1328 yılında Servet-i Fünun dergisinde "mudhike 3 fasıl" ibaresiyle yayınlanır. Oyun, ´Madam Binemeciyan Kumpanyası´nın dağarcığında İki Kuvvet adıyla ve Ferdi ve Şürekası ile birlikte "pek feci bir neticeyi pek celb-i merak bir tarzda hal ve teşrih" eden bir temsil olarak yer almaktadır. Mehmed Rauf´un aslen bir facia olmakla beraber, "tabiyye-yi beşeri tetkik" ettiği için komedi olarak nitelendirdiği ve facia terimi kötüye kulla
Salonda bahçedekilerin kahkahaları işitilebiliyordu. Süreyya canı sıkılanlara özgü bir tahammülsüzlükle, "Çılgın kız!" diye söylendi. Balkona açılan büyük kapıdan parmaklığa dayanmış dışarıya baktığı görülen karısı dönüp; "Bu gece hava ne güzel!" dedi.
Tükendi
Mehmet Rauf, romancı olarak Servet-i Fünun döneminin öncülerinden ve en önmeli temsilcilerinden Halit Ziya Uşaklıgıl´den sonra adından çokça söz ettirmiş özellikle "Eylül" romanıyla, edebiyat dünyasında geniş yankı bulmuştur. Üslubu ve kendine özgü roman tekniğiyle edebiyatımızdaki seçkin bir yeri olan Mehmet Rauf´un Define´si, unutulmuş eserlerinden biridir. Mehmet Rauf, bu romanda sizi 1918 yılı İstanbul´unda geçen heyecanlı bir maceraya davet ediyor.
Tükendi
Sadeleştirilmiş ve Orijinal Metin Yazıldığı dönemin en önemli romanı sayılan Eylül´ün, Mehmet Rauf´un ünlü bir yazar olarak anılmasında önemi büyüktür. Eylül, gerek yayınlanığı dönemde, gerekse günümüzde "psikolojik roman" tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Psikolojik roman tanımlaması, özellikle Suat ve Necip arasında dile getirilemeyen, iç dünyada yaşanan, toplumun geleneksel yapısının reddettiği duygulardan kaynaklanmaktadır. Romanda entrikalar yerine, duyguların çatışması söz konusudur. (Arka
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 16 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1