Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 38 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
İlim olsun da bilmesin, tarih olsun da hatırlamasın; olacak şey midir bu!? Evet öyledir, ilim her şeyi bilmez, tarih her şeyi hatırlamaz. Gelişigüzel şeyleri veya önümüze getirilenleri değil de bir şeyleri bilmek ve hatırlamak için bir iradenin, bir davanın ve iddianın, bir hayat tarzı arayışının kuvvetli bir unsur olarak devreye girmesi lazım. Neyi, ne kadar, nasıl bileceğimiz; neleri, niçin, ne ölçüde hatırlayacağımız, nihayet önceliklerimizin ne olacağı soruları da çok mühim. Ayrıca bu sorular ve cevapla
İslâm siyasi düşüncesinin modern temayüller, icbarlar ve ihtiyaçlar etrafında yeniden üretilmesi ve dönüştürülmesi problemi söz konusu olduğunda ilk önce başvurulması gereken kaynaklar, ıslahat hareketlerine paralel olarak İstanbul başta olmak üzere İslam dünyasının değişik coğrafyalarında telif edilen hilafet risaleleri ve metinleri olmalıdır. Bu metinler sadece İslam siyasi düşüncesindeki kavramlara ilişkin farklılaşmaları ve devamlılıkları, yeni rejim arayışlarını göstermesi açısından değil uluslararası
Bu kitap ilk baskısı 2005 yılında yapılan Sözü Dilde Hayali Gözde’nin ikinci cildi sayılır. Tanıdığım, istifade ettiğim, farklı hususiyetlerini önemsediğim yahut bazı tecrübelerini, davranış biçimlerini, düşüncelerini kaydetmeyi vazife telakki ettiğim zevattan, hocalarımdan, dostlardan birkaçı… Onları bende bıraktıkları kuvvetli ve bereketli intibalarla, bir kısmı aynı zamanda ağır ve zevkli ihsaslarla, işaretlerle, “emanet”lere riayetle yazmaya çalıştım.Hatırat ve portre metinleri yazarının ötesinde ve şah
Yusuf Karali hoca Osmanlıdan Cumhuriyete intikal eden. iki dönemin de zorluklarını ve imkânlarını gören bir nesle mensup. Zekâsı ve çalışkanlığının da yardımıyla iyi yetişmiş. Fakat Birinci Dünya Savaşı şartlan, ardından gelen sıkıntılı yıllar, nihayet 1924 yılında medreselerin kapatılması öğrendiklerini öğretme ve mesleğini icra etme imkânlarını elinden almış, statü ve otoritesini geçersiz kılmış, nihayet onu Rize'nin sınırlı şartlarına mahkum etmişti. Çokpartili hayata geçişle birlikte dinî hayatta ortaya
Tükendi
İlk Rize müftüsü Mehmet Hulusi Efendi (Alemdar), Mustafa Kemal Paşa'ya, 1924 sonbaharında Karadeniz seyahati sırasında verdiği dilekçe ile tarihe geçti. Dilekçesinde medreselerin açılması veya yeni eğitim sisteminde medreselerden de yararlanılmasını teklif ediyordu. Bu çalışmada Hulusi Efendi'nin hayatı, dilekçe hadisesi ve bunun Türk inkılap tarihi metinlerine yansıması ele alınıyor. Müftü Efendi'nin 1949 yılı Hac hatıraları ise türünün nadir örneklerinden biri olarak kitabı tamamlıyor.
"Zafer değil sefer" yahut "muvaffakiyet değil hareket" ifadeleri sonuca ve hedefe ulaşıp ulaşmamaya bağlı kalmadan yola koyulmayı, harekete geçmeyi, her hâlükârda insanî sınırlar içinde yapılabilecekleri sonuna kadar yapmayı ifade ediyor. Seyr ü seferin, yolun ve hareketin bizzat kendisi sonucun, zaferin, muvaffakiyetin en azından bir parçası olmak itibariyle zaten baştan bir neticedir. Akar suya umman çoktur. Yunus Emre'nin "Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar" mısraı da bunu anlatıyor. Dağlar
Tükendi
Bir ilim adamını, bir yazarı, bir sanatçıyı görsel malzeme üzerin­den, ondan geride kalan fotoğraf, kartpostal, çizim, not, mektup, kartvizit, müsvedde, imzalı kitap, resmi ve hususi evrak, kapak eskizi... gibi malzemeyi merkeze alarak anlatmak ne kadar doğru, yerinde ve yeterli bir hareket olur? Vasıflı görsel malzeme bir biyografiyi, onun etrafındaki hareketleri, hissiyatı ve çevreyi, kısaca bir "tarihi", bir ruh dünyasını anlayıp kavramak, onu yazıp anlatmak, inşa etmek için verimli ve tamamlayıcı imkan
Tükendi
Bir makaleyi aramak, bir kitabın izini sürmek bir meselenin peşinde olmaktır aslında. Yazar adı belirtilmeden Mısır'da, İttihatçı çevrelerin neşrettiği Ulema-yı Din-i İslâma Davet-i Şer'iye risâlesinin peşinde olmamız da bu yüzden. Vasıfsız bir özeti vardı kitaplarda... Peki ya kendisi? Yola yani aramaya koyulduk. Özege merhumun kataloğunda iki baskısının künyesine işaret ediliyordu ama İstanbul kütüphanelerinde varlığına tesadüf edilemedi, Ankara Milli Kütüphane'den de menfi cevap geldi. Bu ilk işaretleri
Tükendi
II. Meşrutiyet devrinde müstakil bir siyasî-dinî-fikrî hareket haline gelen İslâmcılık düşüncesi bu eserde ana metinlerden yola çıkılarak ele alınıyor. İslâmcıların hilafet, meşrutiyet, istibdat, muhalefet, meclis, fırka (parti) kavram ve kurumları konusundaki temel yaklaşımları karşılaştırmak ve tenkitçi bir metodla ele alıyor. Tamamı üç cilt olması planlanan serinin bu ilk ve genişletilmiş ikinci baskısı olan kitapta; üç bölüm halinde İslâmcıların İttihat ve Terakki, ilmiye ve tarikatlarla, matbuatla müna
Gümüşhanevî halifelerinden Şeyh Osman Niyazi Efendi, XIX. asrın sonları, XX. asrın başlarında Halidî-Nakşîliğin Doğu Karadeniz bölgesinde yayılmasında önemli roller üstlenmiş bir zattır. Bu kitapta onun hayatı, tarikat faaliyetleri, halifeleri, Gü-neyce-Rize'deki tekkesi, kütüphanesi ve yörenin eğitim-öğretim hareketlerine katkısı ele alınmaktadır.
Tükendi
Dinî, siyasî ve kültürel bir hareket olarak İslamcılık batılılaşma ve modernleşme vakıasıyla yüzyüze gelen İslâm dünyasının değişik coğrafyalarında birbirine benzer kalıplarla ortaya çıktı.II. Abdülhamid döneminde İttihad-ı İslâm adı altında siyasî bir kalkınma ve kurtuluş ideolojisi olarak benimsendi ve tahkim edildi. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra etkili bir fikir hareketi özelliğini kazandi ve din, siyaset, kültür alanlarının hemen hepsinde gözardı edilemeyecek ürünler verdi. Batılılaşma ve Türkçülük-
Tükendi
II. Abdülhamit döneminde Şeyhulislâmhk'ta görev yapmış Şeyh Rahmi Baba 1930'lu yıllarda şeyh ve halife arkadaşlarını gizlice Anadolu'nun bir kasabasına davet eder. "Kahriye" okunacak, yani "Ya Kahhâr" zikri çekilerek Mustafa Kemal Paşa'nın ve rejiminin "kahr u tedmiri" için dua edilecektir. Davet kabul görür ve gizlice toplanılır.Kahriyenin okunacağı sabaha birkaç saat kala Şeyh Efendi bütün niyetlerini altüst edecek bir rüya görür.Rüya şöyle: Bir dünya haritası. Ortasında Türkiye. Türkiye toprakları dünyan
Dinî, siyasî ve kültürel bir hareket olarak İslamcılık batılılaşma ve modernleşme vakıasıyla yüzyüze gelen İslâm dünyasının değişik coğrafyalarında birbirine benzer kalıplarla ortaya çıktı.II. Abdülhamid döneminde İttihad-ı İslâm adı altında siyasî bir kalkınma ve kurtuluş ideolojisi olarak benimsendi ve tahkim edildi. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra etkili bir fikir hareketi özelliğini kazandi ve din, siyaset, kültür alanlarının hemen hepsinde gözardı edilemeyecek ürünler verdi. Batılılaşma ve Türkçülük-
Tükendi
Dinî, siyasî ve kültürel bir hareket olarak İslâmcılık batılılaşma ve modernleşme vakıasıyla yüz yüze gelen İslâm dünyasının değişik coğrafyalarında birbirine benzer kalıplarla ortaya çıktı. II. Abdülhamid döneminde İttihad-ı İslâm adı altında siyasî bir kalkınma ve kurtuluş ideolojisi olarak benimsendi ve tahkim edildi. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra etkili bir fikir hareketi özelliğini kazandı ve din, siyaset, kültür alanlarının hemen hepsinde gözardı edilemeyecek ürünler verdi. Batılılaşma ve Türkçü
Tükendi
"Sıbyan mektebi, Mekteb-i sıbyan, Taş mektep, Muallimhane, Muallimhane-i sıbyan gibi adlerla anılan Mahalle mekteplerinin merasimleri, gelenekleri eğitim-öğretim tarzı, mimarisi, folkloru, binaları, eşyası... ´Âmin alayı´ veya ´bed-i besmele cemiyeti´ denen mahalle mektebinin ilk adımı, yani mektebe yeni verilecel çocuğun hocanın, mahallelilerin, çocukların da iştirak ettiği çoşkulu ve kalabalık bir törenle evinden alınıp mektebe getirilmesi ve ilk dersini alması merasimi hem sembolleri hem de yapılış şekli
Tükendi
İstanbul'da yaşayan, İstanbul'u gören veya yazılı kaynaklardan okuyan, basından takip eden, görsel medyadan seyreden Türkler için mahya sanki Ramazanın geldiği, orucun tutulduğu her yerde var olan bir güzellik gibi durur. Hâlbuki bu yaygın intiba tam doğru değil. Ramazanlarda, mübarek gecelerde camileri ve etrafı aydınlatmak, "nurlandırmak" İslâm dünyasında erken teşekkül etmiş teamüllerden biri olmakla beraber mahya İstanbul'a mahsus bir keşif ve şehri diğer büyük İslâm şehirlerinden farklılaştıran, yukarı
Tükendi
Rivayetlere bakılırsa okumak karşı tarafa, birine barış için, anlaşmak adına ok göndermek, ok atmak demekmiş. Okuyan insan ne yaptığının bir miktar farkında ise kendi içinde ve dışındaki kargaşanın, tereddütlerin, acıların, sevinçlerin, savaşın niçin olduğunu anlamaya, neden böyle cereyan ettiğini çözmeye çalışıyor demektir. Sulh ve sükûna erişme hayali peşinde, ok işaretleri istikametinde koşacak yahut sonsuz bir cehde, bir ictihada, bir cihada kendini hazırlayacak, savaş ve barış için ok torbasını doldura
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 38 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1