"Okul tatil olur olmaz köye gidiyorduk. Üç ay
muhakkak orada kalıyorduk... Bizim geldiğimiz
zamanki köyle şu son gelişimizdeki arasında
büyük bir fark vardı. Köyün başlıca ihtiyacı olan
maddeleri satan bir bakkal dükkânı ile bir
kunduracı, bir de küçük tamirci dükkânı açılmıştı.
Salaşta kahve, çay pişiren bir adam aynı zamanda
berberlik yapıyordu. Topraklarının ellerinden
alınmasından korkan köylüler az çok ekin ekiyor
ve hayvanları için de daha bilinçli
davranıyorlardı. Okula elektrik alınırken b
"Sonunda İsmail dedenin neden oyuncakçılığa başladığını anladım. O çocukları çok seviyordu. Oyuncaklar sayesinde çocuklarla ahbaplık edebiliyordu. Kızlara beşik, tahtadan oda takımları, bebek dolapları; oğlanlara çember, topaç, fırıldak filan yapıyordu." Kemalettin Tuğcu Oyuncakçı Dede kitabında; evlat hasreti çekmiş ihtiyar bir adamla, yolun başındaki bir çocuğun samimi dostluğunu anlatıyor. Her kitabın arkasındaki sözlük ile yazarın kurduğu dünyayı bozmadan okurlara sunuyoruz.
"Çocuk, ihtiyar adamın iri ve nasırlı elini küçücük
elleriyle tutarak öptü. İhtiyarın gözleri dopdolu
oldu. Şimdi bu ana kuzusu ailesinin yanında olsa
kim bilir nasıl süslenir, nasıl kuş gibi cıvıldardı.
Anacığı babacığı kim bilir şimdi onun
yokluğundan nasıl bir azap duyuyorlardı. Ona ne
yapmalı, nasıl bir hediye vererek gönlünü
almalıydı? İhtiyar adamın içi kuş gibi
çırpınıyordu. Gözlerini etrafında dolaştırıyordu.
Sonra aklına bir şey geldi."
Kemalettin Tuğcu Eskici Baba kitabında;
mahalleli t
"Yaşar birden durdu. İliklerine kadar soğuk
işlemiş, neredeyse tüm hislerini kaybetmişti.
Buna rağmen burnuna taze ekmek kokusu
geliyordu. Bir fırının önündeydi. Arkadaşından,
çok acıktığı zaman tezgâhın üstünden süpürülen
ekmek kırıntılarını isteyebileceğini öğrenmişti.
Fırından içeriye başını uzattı. Tezgâhın üzerine
ateş gibi sıcak ekmekler konmuştu."
Kemalettin Tuğcu Sokak Çocuğu kitabında;
umutsuzluğa kapılmamak, çaba sarf etmek,
kendinden emin olmak, kötülüğe boyun
eğmemek gibi mesajlarıyla
"Gündüz, Necla, Acar sefaret kâtibinin
çocuklarıydı. Beşir, dünyada kimsesi olmayan
Bekir amcanın evlatlığıydı. Güzin, kahve
tüccarının kızıydı. Yaman da onun ağabeyiydi.
Çok inatçı bir çocuk olan Turgut da sefaret
kâtibinin akrabasından birinin oğluydu. Bu yedi
çocuk Bombay'da birbirleriyle sıkı fıkı
görüşüyorlardı. Mektep tatili olduğu için sefaret
kâtibi çocuklara bir deniz gezisi yaptırmak
istemiş ve yanlarına Bekir amcayı da katarak
onları bir İngiliz ahbabının yatına bindirip yola
çıkartmış
Düşman zulmüyle vatanlarından koparılan Osman baba ve torunlarının Türkiye'ye ulaşmak için verdikleri zorlu mücadele... Hava şartlarının, vahşi hayvan ve düşman saldırılarının güçleştirdiği bu macera onlarla birlikte sizi de sırlarla dolu ?Yer Altında Bir Şehir'e sürükleyecek...
Usta ve kıvrak kalemiyle Türk çocuklarına ömrünü ve gönlünü veren Kemalettin Tuğcu, yazı hayatına sadece kendisi için başlamış, yazarak yaşamış ve eğlenmiştir. Bu yazı yazma bir avuntu ve bir tutkudur. Kendisi bunu şöyle anlatır:
"Mercan kolye annemin çok istediği bir
şeydi. O hasta yatağında yatarken
Nesrin'le ben bir mercan iki boncuk
dizerek ona bu kolyeyi yapmıştık.
Annem kolyeyi bana vermiş,
'İnşallah iyi olunca takarım.' demişti.
Ancak annem o kolyeyi hiç takamadı."
Kemalettin Tuğcu Mercan Kolye
kitabında; para hırsının olumsuz
sonuçlarını, ebeveyn ile çocuk
ilişkisinin önemini ve merhametten
yoksun insanların da değişebileceğini
anlatıyor. Her kitabın arkasındaki
sözlük ile yazarın kurduğu dünyayı
bozmadan okurlara sunuyoruz.
"Akşam yemeğinde lokmalar boğazında
büyümüştü. Hep düşünüyor, gözleri
doluyordu. Yukarı odaya yatmaya
gittiğinde gözüne uyku girmedi. O gün
olup bitenleri tekrar düşündü. Sonra
gözlerinin önüne tâ uzaklarda kalan
Bergama'nın yolları ve anası, babası,
kardeşi geldi. Babasının parayı aldığı anki
hâlini hayal etti."
Kemalettin Tuğcu Altın Bilezik kitabında;
bir beceri, zanaat sahibi olmanın önemini,
hayatta herkesin başına her şeyin
gelebileceğini, insanların birbirlerini
desteklemesi gerektiğini vurguluyor. H
"Ben kapıya doğru giderken kapı açıldı.
Babam eşikte belirdi. Üzerinde pijamaları
vardı. Günlerce tıraş olmadığı için, sakalı ve
bıyıkları uzamıştı. Saçları dağınık, yüzü
kırışıktı. Onun arkasından kütüphanenin içine
baktım. Pek öyle kitaplarla ilgili olmayan
babam, masanın üzerine birtakım kitaplar
indirmiş, vakit geçirmek için onları
karıştırıyordu. Yerlerde gazeteler vardı.
Masanın üzerinde, el sürülmemiş bir tepsi
yemek duruyordu."
Kemalettin Tuğcu İncili Terlik kitabında;
merhamet ve sevgi göstermenin,
Onu rıhtımda, çenesi avucuna dayalı, gözleri
masmavi sulara dalmış düşündüğünü
gördüklerinde Hisarlıların yüreği sızlar ve
kızcağızın hüznünü, kimsesizliğini
giderebilmek için, ellerinden geleni
esirgemezlerdi. O, böyle zamanlarda için için
ağlar, kimseye derdini açmak istemezdi. Onun
derdinin ne olduğunu tam anlamıyla bilen
yoktu. Yalnız bir "Altın Rüyası" gördüğünü ve
bu altınlara kavuşamadığı için içlendiğini
duymuşlardı."
Kemalettin Tuğcu Altın Rüyası kitabında;
olumsuzluklarla baş edebilme gücünün
önem
"Biz çocuk yaştakiler, çok temiz ve şık giyinmiş
olarak bahçede misafirleri karşılıyorduk. Sonra
biz de salona gittik. Ben ömrümde öyle güzel ve
ihtişamlı bir yemek salonu görmemiştim. Masalar
o kadar süslü ve gösterişliydi ki saraydaymışım
gibi hissediyordum. Bu yemekte tanımadığım
birçok kadın ve erkek vardı. Acaba bunların
arasında babam da bulunuyor muydu?"
Kemalettin Tuğcu Benim Babam kitabında;
büyük bir zenginliğin içerisinde kalbi kırılmış,
hayatta tutunacak dalı kalmamış bir babanın ve
annesinin öl
"Nesibe Hanım biraz sertçe
konuşmuştu.
Faruk gücenmiş olsa bile bunu belli
etmedi.
Annesi onun için her şeyi yapmıştı. Onu
kıramazdı. Ancak annesinin kararından
emin olup olmadığını anlayamamıştı.
Onun kendisi için, sevmediği biriyle
evlenmesini istemiyordu."
Kemalettin Tuğcu Canım Annem
kitabında; eşini kaybeden bir kadının,
oğlunu yetiştirmek için girdiği
zorlukları, çalışma hayatını, oğlunun
ona olan sevgisini anlatıyor. Her kitabın
arkasındaki sözlük ile yazarın kurduğu
dünyayı bozmadan okurlara
sunuyor
"Onlara evlerinde ne gibi sarsıntılar
geçirdiklerini soramıyorum. Zaten
annesizlere annelerini sormak vicdansızlıktır.
Onların yaralarını tazeleyemem. Ama
koridorda, bir bahane ile onların başlarını
okşamak, küçük çenelerini sıkmak, soluk
yanaklarından öpmek, onları mutlu ettiği
kadar beni de ediyor; elimden bir şey
gelmemesinin verdiği ızdıraba bir teselli
oluyor."
Kemalettin Tuğcu Annesizler kitabında;
çocukluğunda annesini kaybeden kimselerin,
yaşları kaç olursa olsun, ortak bir dert
etrafında birleşmele
"Bizim evimiz köydeki diğer evlere hiç
benzemezdi. Evimize köyde kiremitli ev derlerdi.
Penceresinde cam, evin yanında erik ağaçları
vardı. Evimizde lamba yakar; hiç kimsede
olmayan yemek kapları, eşyalar kullanırdık. Dikiş
makinemiz bile vardı. Ara sıra köyün kadınları
anneme gelip dikiş makinesinde bir şeyler
diktirirlerdi. Köydeki herkesten daha iyi
durumdaydık. Aklım erdiğinden beri hayatımda
büyük bir sır olduğunu düşünüyordum. Ama ne
olduğunu anlayamamıştım."
Kemalettin Tuğcu Adını Değiştiren Çocuk
ki
"Okuldan dönerken ya da pencereden bakarken
küçük kızların sokakta ya da apartmanlarının
önünde yerlere çizgiler çizip seksek oynadıklarını
görüyordum. Ben bunun gibi oyunlar oynadığımı
hatırlamıyorum. Okulda da öteki kız çocukları
gibi oynamayı sevmezdim. Belki de oyun
oynamaya küçük yaşlardan alışmak, çocuklarla
beraber olmak gerekiyordu. Böyle bir şansım hiç
olmamıştı."
Kemalettin Tuğcu Küçük Besleme kitabında;
yaptığımız iyilik ve kötülüklerin karşı tarafta
bıraktığı izleri, her çocuğun sevgiye, şefkate
"Kıyıda saatlerce oturduktan sonra, Kavak'a
doğru yürümeye başladı. Bitmez tükenmez bir
yoldu. İki saat sonra iskeleye gelmişti. Vapura
bindi. Baş tarafta oturdu. İstanbul'a doğru
giderken iki taraflı iskeleleri seyre daldı. İnsanlar
gülüyor, şakalaşıyor, eğleniyor, hiç
korkmuyorlardı. Onun içinde ise sonsuz bir
yalnızlık ve her şeye karşı korku vardı. Zavallı
Öksüz Murat!"
Kemalettin Tuğcu Öksüz Murat kitabında; insanın
ne şartlarda olursa olsun beceri kazanmasının
önemini, emek harcayarak hayatını yoluna
"İkinci teneke yarım olduğu sırada caddeden bir çocuk koşarak sokağa daldı. Bu bir oğlandı. Koşarken nefes nefese kalmıştı. O kadar telaşlı ve kendisini paralarcasına koşuyordu ki çeşmenin yakınlarında ayağına bir şey takıldı, yuvarlandı. Tekrar kalktı. Nefesi boğazından ıslık gibi çıkıyordu. Göğsü küçük bir körük gibi inip kalkıyordu. Karanlıkta bile yüzünün kireç gibi bembeyaz olduğu anlaşılıyordu."
Kemalettin Tuğcu Küçük Mirasyedi kitabında; aile olmak için kan bağının şart olmadığını, para hırsının ins
"İnci artık on sekiz yaşına geliyordu. Bünyesi
bakımından da olgun ve güçlü bir kızdı. Basri Bey,
Hayri Bey'in yanındaki mutfakta çalıştırılan kızla
bu genç kız arasında bir benzerlik göremiyordu.
İnci inanılmaz bir hızla büyümüş, Basri Bey'in
anlattığına göre ölmüş olan annesine benzemişti.
Üniversiteyi kazanıp doktor olmak isteyen İnci,
pazar günleri de Huriye Hanım'la birlikte araba
gezmeleri yapıyor ve tenha yollarda direksiyona
geçerek ehliyet almaya hazırlanıyordu."
Kemalettin Tuğcu İnci'nin Kısmeti
"Arabanın arka tekerlekleri boşa çıktı, ok birden dikildi. Az daha beni de alacaktı aşağıya. Araba uçtu, gitti. İki beygir birden kişnediler. Ben ellerimi yüzümden çektim. Kenara vardım, baktım. "Hey Koca Bekir..." dedim. "Araban gayri uçurumun dibinde." Tekerleklerden biri hâlâ aşağıda dönüyordu. Yem torbalarının saplarını omuzlarıma taktım. Hayvanların yularlarını geçirdim koluma. Ağır ağır kasabanın yolunu tuttum. Gözlerimin önünde o süslü araba vardı. Yumuşak minderleri, saçaklı perdeleri, tahta kısımla
Toplam 43 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.