En fazla ölürsün sadece / Altı üstü bir ömür işte / Bir gün elbet bitecek .../ Yuvarlanan bir taş bile / İz bırakıyor geçtiği yerden / Belki sana da sorarlar / Sen ne izi bıraktın / Şu yaşayıp geçtiğin / Kısacık hayatta diye.../ Belki sorarlarsa diye / Bir gün / Bir mavi bırak kenara bir yere / Sarının yanında parlasın diye... / Belki bir kırmızı olur yeşilin yanında can olsun / Canlılık olsun diye... / Bir turuncuyla /Bir kahverengiyi / Yan yana koy ki / Aradaki farkı çözebilmek / Çok da kolay olmayıver
Her şeye dair hasret çekmek / Onlar için / Nefes alıp vermek kadar sıradan / Ve kaderlerinin en kabullenilmiş
En alışılmış parçası idi... / Geçmişe dair özledikleri ne varsa
Onlarda olmayan / Oralarda olamayan / Ulaşamadıklarına
Of çeke çeke / Hasret çekmekti onlarınki... / Hele ki bir kadın teni / Ulaşılmazların en büyüğü / Hayallerin ve rüyaların en tatlısı idi.../ Bir gün / En olmayacak şey olup da
Huyu huyuna, suyu suyuna / İki dilber beliriverince yanlarında / Akıllar da uçuvermişti bastan / Daha e
ZİNDANDA
Bir baba ağlıyor zindanda... /Elleri parmaklıklar / Çaresizce ve zavallılık içinde... /Onun yaşadığından bile bihaber / Artık öldüğünü kabullenircesine / Kızları da ağlıyor /Dışarılarda bir yerlerde / Babalarının kederiyle...
Bir baba ağlıyor zindanda... / Hem de / Uçsuz bucaksız bir denizin / En uç noktasındaki bir adada / Uçsuz bucaksız bir tepenin / En dibindeki zindanda... / Onu oraya hapseden
Kanadını kırıp özgürlüğünü elinden alan / İki zibidi de
Günlerini gün ediyorlar / dışarıda... / Sır
KAPIŞMA Gücünün yettiğine efe kesilen, yetmediğine efendi diyenlerin dünyası bu Güçsüzü sotada yakalayıp orasına burasına orantısızca vuranların dünyası bu. Zalim saf değil ya, mazlum maskesi takarak kandırır mazlumu. Huzurunu kaçırdığı kıvranırken bulur huzuru. Asıl erdem zalimi mazlumdan ayırt etmekte. Suyu ısınan kurbağa tespiti yapmak kolay, marifet içinde olduğun kendi suyunu ölçmekte. Kim efendi, kim köle olacak kapışması bu Şeytanın da inadı ve büyük iddiası bu değil mi zaten. Ama Tanrı'nın her yeni
Şu sana el sallayanlar
Parmakların mıydı?
Esaretle vedalaştığın mı sandın?
Ayakların prangadan
Sıyrıldı diye mi mutlusun yoksa?..
Kendini kandırma!..
Ellerin kelepçeden kurtulması
Değildir özgürlük!..
Çırpınan kanatlar
Alkış sesine dönüşüp ayaklarını yerden kesse,
Vuslata erdim sanma!..
Başını her kaldırışında
Gökyüzü göz kırpsa sana, özgürüm diye bağırsan
Kaç yazar!...
Ayak parmakalrın
Görünmez çamurdan,
Matarandaki son yudumu içersin
Namlular soğuyup, barut kokusunu
Bahar yeli uçurduğunda,
zaferin şaşk
Bu uçsuz bucaksız,
Bu kuş uçmaz, kervan geçmez, bu yarı açık
Deryalar hapishanesi, bu dönüş yolu
Çıkmaz sokak olan
Diyarlara düştüğünde
Arkandan hiç tasalanan
Oldu mu acaba?
Çocukluğunda koşuşturduğun sokaklarda
Şimdi senin adını haykırıp,
Oyuna çağıran bir dost sesi
Kaldı mı hiç?
Düşünürler mi ne yediğini, ne içtiğini?
Adın geçe mi eski bir dost meclisinde bilinmez.
Özleyen var mı mıdır
Yüzünü, gözünü, sohbetini?..
Hayalin canlanır mı
Birilerinin zihninde, bilinmez
Peki, bilirler mi
Nelere baş kaldırdığın
Onlar iki yaramaz çocuk, onlar iki yalnız hınzır, onlar iki kankaydılar. Issız bir adaya mahkum olmuş iki zavallıydı onlar. Kuşların uçtuğu ama kervanların geçmediği bir yerde, kendi dünyalarını kurdular onlar da kendilerince
Britanyanın bağrından kopup gelen Robinson ve ıssız kumsalların şoparı Cuma, palmiyelerin gölgesinde kendi destanlarını kendileri yazdılar.
Umut şarkılarını birlikte söylediler kumsalda ıslık çalarak. Yalnızlığa karşı savaş açtılar ve kimsenin duymadığı, hiç kimsenin hissetmediği o ka
Üç sıra halatlarla çevrili, üç boyutlu bir dünyada
Seve seve kaybedilen, şike şike kazılan
Ağır siklet bir oyundur hayat
Tüyü bitmemiş sikletlerin kaderi
İlk raunttan nakavt diye yazılır daha doğmadan.
Aparkatları vururlar apar topar
Daha ne olduğunu anlamadan.
Hepimizi kandırırlar ve
Gözün üstündeki kaş dururken
Ar damarını yararlar, mızıkçılık yaparlar
Üç sıra dalgalarla çevrili iki boyutlu bir dünyada
İki kafadar bu oyunu ağızlarının tadıyla oynadılar.
Koca bir ringin ortasında bu iki yaramaz
Kendi kur
Bana kendini anlatma!
Giderken, Acın da sevincin kadar büyükse,
Büyüksündür!..
Giderken, geride bıraktığındır mirasın
Seni sen değil, arkanda kalan anlatır
Küsüp barıştığın, didiştiğin,
Aynı havayı paylaştığın anlatır
Giderken, sadece kumsalda bıraktığın izdir
Senden kalan,
Arkandan akan bir damla yaş varsa
İste odur hatıran! Siz giderken, boğazlar düğümlendi, kuşların ağzını bıçak açmıyor!
Siz giderken deniz bile size küsmüş,
Çarşaf gibi, kımıldamıyor
Siz giderken, bulutlar acılarını içine atmış, ağlay
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.