Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 11 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Modern duruma damgasını vuran fenomenlerden biri sekülerleşmedir. Yalın bir ifadeyle o, herhangi türden bir ?aşkın/aşkınlık'ın insana gittikçe daha az gerçek gelmesidir. Din ile ilişkisi bakımından söyleyecek olursak o; dünyanın ve hayatın gelenekteki dinsel yorumlarının artan bir hızla ?hakikat kaybına uğramasıdır." Modern öncesi insanı her taraftan saran ilahi varlıklar bir bir yok oldular. Bir zamanlar tanrısal varlıklarla ve kuvvetlerle dolu olan evren artık boş, soğuk ve bir matematiksel düzendir. ?Mod
Sosyoloji insan hayatında olup bitenlerin ya da olmayıp bitmeyenlerin "aslında ne olduğunu ve ne olmadığını" kavramak ister. Bunun yolu; görüleni veya görüneni bilmekle, mesela, "olan şu, olmayan da bu" demekle yetinmemektir. Olanın niçin olduğunu, olmayanın da niçin olmadığını anlama çabasına girişmektir. Çünkü "toplum dünyası" doğa dünyasının tam aksine muhtelif irade güçleri, duygu halleri, karşı çıkma ya da boyun eğmeler, evetler ya da hayırlar ile; kısacası, insan zihinlerinin içsel edimleri ile inşa
Erol Güngör; benim olmam gereken bir insan ve bilim adamıydı. Olamadım. Yaşında ölmem gereken şahıstı; ölemedim... O veya benzeri olamadım, ama onun gibi ve o yaşta ölürüm duygusunu zihnimden sıyıramadım. O olamadım, ama ölümüme kadar bir şeyler üretme gibi Güngör'ün yüklediği ahlakî sorumluluğu zihnimden, elimden ve sırtımdan atamadım. Çalışıyorum... Erol Güngör'ü unutamadım, hiçbir gün aklımdan ve yüreğimden atamadım; ve işte şimdi tutamadım kendimi... Çünkü seziyorum ki, çünkü bilin ki; Mevla, otuz beş
Bebeği artık başucunda durarak bir melek uyutmuyordu. bir melek güldürmüyordu uykusunda, bir melek emzirmiyordu uyurken. Hamile kadını yanında muhafız gibi dikilerek melek korumuyordu. Yolda kalmışlara azizler (evliya) yardım etmiyordu. Her ailenin kendine özel bir meleği yoktu (İbrahim Sadri boşuna demez baba gidince, yuva dağılınca: "önce melekler gitti anne, önce melekler..."). Kar tanecikleri yerküreye meleklerle inmiyordu. Anlama melekemiz bunalıma girince bir melek imdada yetişmiyordu artık... Ve "m
Bu çalışma epeyce "soyut" yazıldı. Sadece yöntemimizin "soyutlama/tipleştirme" olmaklığı değil sebep; birilerini zahmete sokmak niyetidir de. "Yenilikçiler" hakkında konuşan, zihninden icatla, tekil bir yenilikçiye bile denk düşmeyen genelleme (tipleştirme) kurmamalı. Zahmete girip, hiç değilse tekinin Türkçeye kazandırılmış eserlerini bari okumalı. Söylediklerimizin yüzlerce misali bulunabilecek, soyutluk kendiliğinden giderilecektir. Onların yeterince okunmalarının ve kâfice anlaşılmalarının "ahlaki vazif
İslam'ın doğuşu; Kur'an'ın oluşumu; Kur'an'daki olaylar, terimler, kelimeler, kavramlar, inançlar ve uygulamalar; Peygamber'in kendisi, davranış tarzı (Sünnet), Hadisler; Kur'an'a ve Peygamber'e dayandırılan geleneksel kelamî, hukukî ve tasavvufî inançlar, fikirler ve tatbikatlar; bunlara yaslanarak kurulan mezhepler, tarikatlar ve savundukları görüşler "Bilgi-Sosyolojik Din Sosyolojisi" bakış açısı ile; yani "her türden bilginin ancak ortaya çıktığı veya çıkarıldığı bağlamlarda anlaşılabileceği" teziyle ye
Toplumsal/dinsel dünya (dinsel kurumlar, kurallar, davranışlar; ve de akideler...), zamansal ve mekansal açıdan belli bir yerde duran ve oradan hayata bakan yönelimsel zihin edimlerinin dışa vurumu olan insan eylemlerinin ürünüdür. ?İşte-orada-var-olan" hazır bir toplumsal/dinsel dünya yoktur. Aşkın'a atıfla da olsa, insan hayatını açıklama, insanî ve fizikî hadisatı tanımlama ve tüm bunları anlayıp bir düzene sokma faaliyetinde bulunan insanların zihinlerindekini ?dışsallaştırmaları", ?nesnelleştirmeleri"
Anlayıcı yöntem ile yapılan araştırmanın, anlaşılması da zordur. Anlayıcı bilinç'e yakın bilinç talep eder okuyucudan. Çünkü düz çizgide gitmez. Zaten yaşam ilişkilerinde zor değil mi anlamak? Belki bundandır, birbirimizi anlar değiliz. Aksine; ilk izlenimle çıkarım yükleriz karşıdakine; söylediklerine ve yaptıklarına. Açıklarız onu yani; parçalar, eksiltir, toplar, böler, çarpar, sağlamasını yapar, sayılara bağlar ve kategorize ederiz Sezen Aksu'nun ?etme" dediği kadar... Hâlbuki, insanı anlamak, ?Hiçbir ş
Her bilimsel araştırma, belli bir kavramsal ve yöntemsel çerçeveye dayandığı için, bulguları da onun içerisinde anlamlı ve nesneldir. Bu çerçeveler, toplum sahnesine bakarken durduğumuz yeri belirlediğinden, gördüklerimizi de belirli bir açıdan gördürürler. O halde hiçbir perspektif toplumsal gerçekliği tüketemez. Çünkü toplumsal dünya renklerle doludur; bu renklerin neler ve nasıl oldukları bile baktığımız yerden görüldükleri kadarıyla görünürler. Bunda bir sakınca da yoktur... Sakınca, onu tek renk sanmak
Aşkın kaynaklı Vahyin tarihe girişinin tarihsel-toplumsal zemini, İslamın doğmaya başlaması, metin olarak tarihte, tarihle ve tarih aracılığıyla hatta yardımıyla Kurânın kuruluşu; onda geçen hâdiseler, ilişkiler, terim, kelime, kavram, inanç ve uygulamalar; Peygamberin kendisine ve davranış tarzına (Sünnet) dâir anlatılar; kurucu ve kurulan kelime, kavram, inanç, uygulama ve diğerlerinden müteşekkil Hadisler; Kurâna ve Peygambere dayandırılan geleneksel kela-mî, hukukî ve tasavvufî inançlar, fikirler ve tat
Fazlur Rahman'ın eser ve fikirlerini sosyolojik bir çabayla ele almaya çalıştığımız bu kitapta, ıslam dünyasının 'yenilenme' ve 'modernite ile yüzleşme' gayretlerini, bir şahsı örnek olay görüp, o şahsın toplumsal anlam sorununu çözmek için ileri sürdüğü, Kur'an'ı ve toplumsal dünyayı anlama yöntemini ve onun götürdüğü neticeleri, bir anlam ve anlama sorunu olarak ele alıp yorumlayıcı sosyoloji ve hermeneutik açısından anlamaya çalıştık. Bu çalışmada, onun bütünsel ve tutarlı bir hermeneutik ortaya koyduğun
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 11 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1