Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 26 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
İslam'ın üç kara deliği: 1- Vicdan yerine Tanrı ve metin (Kur'an). 2- Özgür irade yerine "kader". 3- Nedensellik yerine "mucize (keramet sihir tılsım simya dua)" Kur'an geçmişe doğru evrenselci bir hakikat anlatısı (kıssalar); ğayb (mavera-metafizik) konularında müteşabih/metaforik bir dil; ahlak konularında "tümeller" ve "temsiller" yolu ile bir tavsiye; canlı muhataplarının politik hukuki ve iktisadi sorunlarının acil/pratik bir çözümü; ortaya konan çabanın toplamından da geleceğe dönük bir taşınma taleb
İnsanın özü vicdanı ile zekâsının sürekli irtibatta olması ve aktif olmalarıdır (kalp-akıl). Yabancılaşma bu irtibatın koparılması veya bu iki unsurdan birinin dumura uğramasıdır. Yanlış tanrı veya din tasavvuru buna sebebiyet verebilir. Putçuluk (şirk) bir dinsel yabancılaşma türüdür. Putçuluğun kriteri tanrı sayısında değildir; sahip olunan tanrı veya din tasavvurunun insanı kendine yeteneklerine ve vicdanına yabancılaştırıp yabancılaştırmadığındadır: "Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'ı bırakıp
Çağımız agnostik, ateist, sciantist/pozitivist, panteist, az anlayıp çok inanan dogmatik teolojik, post-modernist (nihilist) düşünme-inanma tarzlarının hegemonyasındadır. Zenginliğin artması ile "küfreden düşünmenin" artacağı öndeyişi- ihbarı (43/33-35), gerçekleşmiştir. Allah'tan başka şeyleri dost edinmiş olan insanlar, modern "tecno-city"lerde ("evlerin en zayıfı olan örümcek evlerinde", 29/41) ipek böceği kozası gibi ölümü beklemektedirler. Allah'ın rahmetinden umudunu kesmeyenler (39/53, 15/56)
•Din (vahiy/peygamberlik), bize yön (hidayet) göstersin yeter. Yolu (şeriat) biz vuracağız ve yürüyeceğiz. Çünkü, nesiller ve toplumlar olarak birbirimize benzediğimiz kadar (tümeller), birbirimizden farklıyız da (tikeller). •Allah ve ahiretin olması veya olmaması, yaşamın ve ahlakın anlamını kökünden, genetik olarak değiştirir. Bu, sonluluğa rıza göstermek ile sonsuzluğu talep etmek arasındaki farktır. •Tohum-kök-gövde (esas/asıl-din) ile dallar, yapraklar ve meyveleri (şeriat-muamelat-hukuk) birbi
Vahiy ilişkisi bir zamanda (7. yüzyıl) ve bir mekanda (Arap Yarımadası) vuku bulmuştur. Kur'an, lahûtî (ilahî) olduğu kadar nasûtîdir (insanidir). Allah, insan aklı ve insan diliyle insana hitap etmiştir. Vahiy ile insan aklı arasında mahiyet farkı değil; derece farkı vardır. Vahyin fikrî muhtevası Arap kültürünün ve Arap zihin dünyasının içindedir. Tevrat'tan, İncil'den dinî fikirler içerdiği gibi, Arap cahiliye döneminin doğru fikir ve fiillerini de içerir. Başta Hz. Ömer olmak üzere Hz. Muhammed v
Bir zamanlar akademisyendim; şimdilerde daha ziyade düşünür oldum. “Filozof” olmanın kibrini biliyorum. Atina’nın/Yunan’ın/Batı’nın “ontolojik/metafizik” düşünme tarzıdır. Kendime yakıştırmam; ancak Kur’an’ın, tefekkür, taakkul, tezekkür, tedeb-bür, tafakkuh ve ibret alma fiilleri ile sıradan sokak insanını ahlak/din konularında “düşünür” yapmaya çalıştığını bilerek, sıradan “düşünür” olduğumu iddia ediyorum. Bu düşünme tarzı, Hz. İbrahim ile başlayan Kudüs’ün-Mekke’nin “ahlaki” düşünme tarzıdır. Buna Heide
Tarihselliğe yanaşamayanlar varlıklarını ve geleceklerini (ahiret) "borçlu" oldukları efendilerinin (rab) 1400 sene önceki çözümlerine yorum yapma cesareti olmayan çıkarcı ödleklerdir: köle psikolojisi. Biz erginler yetişkinler, saygıda kusur etmeden: "Rabbimiz bugün konuşuyor olsaydı ne derdi?" sorumluluğunu duyanlarız. Onların "büyük günah" olarak gördükleri bu tutum, bizim "büyük sevap"larımızdır.
İslam'ın erken döneminde toplum, yaşadığı iç savaşlar sonucu Haricilik, Şia ve Ehl-i Sünnet olarak siyasi-teolojik bağlamda üç fırkaya/hizbe/mezhebe bölünmüştür. Muâviye'nin başkaldırısı ve sonunda zaferiyle sonuçlanan süreç, saltanat ideolojisiyle toplumu zorla hâkimiyet altına almıştır. Daha sonra dine yaklaşımda dinin kaynağının "neler" olması hususunda Ehl-i Sünnet "Dirayet Ehli/Rey Ehli" ve "Rivayet/Hadis/Eser Ehli ve Sünnet Ehli" olarak ikiye bölünmüştür. Birinci grup, kaynak olarak Kur'an, hadis ve i
"Kuş Bakışı", yaşadığımız coğrafyaya, ürettiğimiz kültürel dünyaya ve yaptığımız tarihe çıkabildiğimiz tepeden, tırmanabildiğimiz yükseklikten/yukarıdan, dışarıdan bakmaktır. İçinde olduğumuz veya içimizde olan mekâna ve değerlere dışarıdan, onları kuşatarak ve konumlandırarak bakmaktır. Alışık olduğumuz gelenek, norm ve törelere belli bir "mesafe" koyarak bakmaktır. Kroki çizmeye, harita yapmaya benzer. Detay ve bilgi vermez; yön, tasavvur, kanaat, perspektif ve konum verir. Tümdengelimden ziyade, kesin ol
İslami açıdan, siyaset yaparken Tanrı'ya, Kur'an'a ve Hz. Muhammed'e açıktan, aleni atıf yapmak, bunların ?adına" konuşmak/davranmak din istismarı, dogmatizm, totalitarizm ve bunların akabinde ?iç-savaş" çıkarma potansiyeli taşıdığı için (tarihsel olarak bunun Hıristiyanlıkta ve İslam'da epeyce örneği mevcuttur) doğru değildir. Batı'da ?laiklik" çözümü bundan doğmuştur. İslam'ın (veya başka bir dinin) değerlerine inanabilirsin; onları ayakta tutmaya çalışabilirsin; ama, onlar ?adına" konuşmaya, mücadeleye,
Zihin Yakan Düşünceler İlhami Güler'in, kurşun kalem notları olarak kaleme alıp biriktirdiği İlhamiyyât, farklı zihinlerdeki yanlış ikilemlerin yazarda doğurduğu rahatsızlıktan oluşuyor. Bu rahatsızlıklar, yazarın aşina veya meftun olduğu konulardan ibaret. Vakitli/vakitsiz zamanlarda ve masa başında gelen ilhamlar -vicdan ve ahlak, dindarlık ve din, kadın ve erkek, din ve sekülarizm, gerçek ve hakikat gibi-onlarca temel meseleyi irdeliyor. Elinizdeki kitapta, zihni yanan bir yazarın etrafa saçtığı düşünce
Allah'ın muradını anladığına inanan bir vicdanın sızlamasıdır.
"Allah'ın rahmetinden umut kesilmez" (39/53). Ancak, insanlığın da Allah'ın rahmetini celbedecek bir çabanın/talebin peşinde olması gerekir. Soru sorma ve hayrete yönelerek "Nerden geliyorsun?" (86/5), "Nereye gidiyorsun?" (81/26) ve "Burada/dünyada ne arıyorsun/ne işin var?" (75/36) sorularının cevabını düşünmesi gerekir. Tanrı, kendini yardıma çağıranlara cevap vermeye her an hazırdır (40/60). Beleş (bi-lâ şey'= karşılıksız), bedava (bî da'va= davasız) kurtuluş yoktur. İnsanlık, Allah'a iltifat etmediği m
Kitaptaki özlü değiniler, ana hatları ile iki büyük sorunu ele almaktadır: Birincisi, Kuranın ortaya koyduğu bütüncül dinî öğretinin şeriat ve tarikat/hakikat olarak birazı sahici, ama çoğu sahte ve yanlış anlaşılması; ikincisi ise içinde bulunduğumuz ve zuhurunun şiddetinden özünü göremediğimiz seküler dünyanın sorunlaştırılmasıdır. Bu kitap, Kuranda aktüelleşen evrensel dinin özünü anlamaya yönelik çabaları ele alınmakta ve dünyevileşmenin toplumumuzdaki yansımalarını sorgulamaktadır.
Tükendi
Kur'an'a göre en temelde, ilişki, isteme-istememe (yapma, yapmama, tutum, tavır ve fiil) olarak ed Din'i de kur'an -hatta Tanrı'yı da bağlayan- ahlakına priori kategorik buyruğu olan "İyiliğin karşılığı iyiliktir." (55/60) diyalojik ilkesidir. Bu ilke, menfaate dayanan basit bir ticari 'alış-veriş' değil, "İyilik, doğası gereği iyiliği celp eder." anlamındadır. "Eğer sana yapılan (iyiliğe ve kötülüğe) daha iyi olan bir iyilikle mukabelede bulunursan, seninle arasında düşmanlık bulunan kişi, sıcak bir dost o
Ey kare yapılı, kara örtülü Kabe'yi kıble edinip Hac ibadetinde etrafında tavaf eden/dönen Müslümanlar, o yaptığınız ibadetle hasıl olması beklenen bir şey varsa o da Müslümanlar arasında birlik, dayanışma, kardeşlik ve yardımdır. İşte bunu gösterme zamanı. Kara derili, kara saçlı, kara gözlü o sefil aç-bilaç çocukların göz göre göre ölüme gidişleri, o bakışları içinizi parçalamıyorsa, Kızıl Deniz'in hemen ötesindeki o "kara" örtülü yapının "put" olmanın dışında başka bir anlamı kalmamıştır, hemen hep berab
Kuranın önerdiği Allaha iman, mutlak bir güce körü körüne boyun eğme değil; Zatı sonsuz iyiliğin, sorumluluğun, ahlâkın, merhametin ve adaletin kaynağına güven duyma ve itminandır. İman, doğası itibariyle Allah ile daimi, canlı, dinamik ahlâki bir ilişkidir. İnsandan Allaha doğru şükran, huşu, saygı ifadesi; Allahtan insana doğru ise yol gösterme ve yardım ilişkisidir. İmansızlık, insanı yırtıcı hayvanlar derecesine, belki de daha aşağılara düşürür. Tanrı diye kayıtsız bir tirana boyun eğme şeklindeki iman
Politik teoloji, modern (seküler) devlet kuramının bütün önemli kavramlarının dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramları olduğunu söylüyorsa; biz de, Orta Çağda din ile siyasetin ruh ile beden gibi olduğunu söyleyebiliriz. Politik teoloji, çağın metafiziği ve ilahiyatı ile siyaset ve devlet yapısı arasındaki koşutluğun ve yansımaların çözümlenmesi ise; bu kitapta yer alan yazılar, her zaman böyle bir koşutluğu ve yansımamyı ele almasa da; en genel anlamda, din ve tanrı ile siyaset ve devlet arasındaki etkileşi
Gözleri aydınlanmanın yarattığı neon ışıklarıyla kamaşmış olan insanlığın büyük bir bölümünün, ilahî 'nuru' bir müddet daha göremeyeceği kanaatindeyim. Oysa, gezegenimizi kurtaracak olan bu nurdur. Dahası, seküler kapitalist yaşam tarzının yarattığı fesadın sonuçlarının biraz daha canımızı yakması gerekiyor. Özgür irademizle, ahlakî olarak Tanrı'nın buyruğuna boyun eğmediğimiz için, nefsimizin (arzularımızın) yarattığı fesadın sonucunda 'zorunlu' olarak boyun eğeceğiz gibi. Tabiî, geç kalmamış olursak...
Kurşun kalem notları olarak yaklaşık dört beş sene boyunca vakitsiz zamanlarda ve masa başı dışında gelen ilhamların merkezi yoğunluğunu, bahsettiğim yanlış ikilemlerin doğurduğu rahatsızlık teşkil ediyor. Karmaşık olarak kaleme alınan bu ilhamlar, yine de kendi içinde temalaştırılabildi. İslam düşüncesinin bin dört yüz yıllık tarihî macerası veya İslam dünyasının bugünkü hâl-i hazır durumu üzerine kısa laflar etmek, ancak genel bir gözlem ve birikimsel bir ilhama dayanabilir. İlham, ya aklın yıllarca eme
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 26 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1