Koca bir çınardır Akçalı ailesi; Cevdet Akçalı da o çınarın hafızasıdır adeta. Büyük bir aile olmanın doğal sonuçlarından biri politikadır kuşkusuz. Zekeriya Akçalı ve oğlu Cevdet Akçalı neredeyse Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar ülkenin yönetiminde görev almış aile büyüklerindendir. Sadece milletvekilliği değil aynı zamanda Avrupa parlamentosu başkanlığı da yapan Cevdet Akçalı Türkistan'dan Çeçenistan, Kosova'ya kadar önemli konularla ilgilenmiştir. Politik hatıraları ve Akçalı ailesinin yaşanmış i

Bu kitap; Akçalı'nın politikanın içinde doğduğunun ispatıdır. Geçmiş zamanın politik fotoğrafını öyle güzel çekmiştir ki, okumaya doyamayacak, tekrar tekrar okuyacaksınız. Sizi kitaptan küçük bir alıntıyla baş başa bırakıyorum. Adalet Partili bir vatandaşımız bizimle konuşurken, Süleyman Demirel için: "bizim köydeki cip şoförlerine benziyor," diyordu. Partilimiz bu sözleriyle Demirel'e hakaret etmek veya ona şoför demek istemiyordu. Demirel'in bir kusuruna işaret etmekteydi. Toros köylerinden pek çoğuna oto

Annem şükretti Allah'a Muradına erdi diye Gönlüne göre gelinler Ve torunlar verdi diye

Bu deyişler sabun gibi Tekrarladıkça köpürür İçinde kaygı kir varsa Hepsini alır götürür

Kamış Alinin köyünde adliyeye intikal eden hiçbir suç işlenmezdi. Ne adam öldürme, ne yaralama, ne hırsızlık, ne soygun suçları işlenmezdi. Mahkemeye intikal eden suçlar sadece kız kaçırma ve orman suçlarından ibaretti. Esasen, Karatepeliler, ormanları kendi malları saydıklarından, ağaç kesmenin neden suç olduğunu bir türlü anlayamamışlardı. Kız kaçırmak ise erkekliğin şanındandı. Bunun da neden suç olduğunu anlamıyorlar ve bu yüzden hapse düşerlerse, kendi kendilerine Bu yolda hapis olmak feda olsun, diy

Biz Türkler, bazı ülkelerle olan ilişkilerimizi basite indirgeriz: Mesela, Osmanlıların, Polonya'nın Rusya ve Prusya arasında taksim edilmesini kabul etmemesini, Polonya sefirinin sandalyesini boş tutmamızı, Polonya ile dost olmamız için yeterli bir sebep olarak görürüz. Aynı şekilde, Fransız Kralı I. François'nın annesinin Kanuni Sultan Süleyman'a yazdığı mektubu göz önüne alarak, Fransa'nın Türkiye'ye karşı olan hasmane tutumuna mana veremeyiz. Bu kanaatlerimiz birer yanılgıdır. Aynı yanılgıyı, Türk- İsra

Deyişler yazarım amma, Okuyan yok, dinleyen yok, Hatırçin dinleyen var amma, Manasını anlayan yok.

Palancı Yakup, Osmanlı esnafının son mümessillerindendir. Mesleği palancılık'tır., Yani atların eğerlerini, semerlerini, palanlarını imal eder veya bunları tamir eder. Kozanda, alceylan isimli meşhur bir koşu atı vardı. Adana'da veya kazalar arasında yapılan at yarışlarında, daima birinci gelirdi... Koşuya başladığı zaman, kuyruklarını diker, en öne fırlar, kimseye ön vermeksizin yarışı bitirirdi. Onun şöhretini duymayan kalmamıştı. Yakub'un dükkanı, kasabanın ana çarşısı üzerindeydi...Gelip geçenler sohbe

Ömrümüzde birisini Mutlu etmiş isek eğer, Çektiğimiz meşakkati, Bütün eziyeti değer.

Bugün Türkiye'deki meselelerin temelinde halkın devlete güvenmemesi olayı vardır. Herkes bunda ittifak etmektedir. Buna rağmen devlet adamları soruyor: "Bize niye güvenmiyorlar..." Bu sualin cevabını bir uğultu halinde duyuyoruz: "Osmanlar yalan söylüyor da ondan..." Gürsel Paşa'nın söylediği gibi, Osman yalan söylemez... Bunu tartışmak bile istemiyorum. İnşallah Osman yalan söylememiştir. Osman doğru söylediği için bir başbakan, iki bakan idam edilmiştir. Feda olsun bu millet daha nice başbakanlar, ni

Bireysel deneyimlerden örülü tarihin, büyük anlatıyı oluşturan genel tarih içindeki yeri, süregelen bir tartışmadır. Bireylerin tarihi birikerek toplumsal tarihi, toplumların tarihi birikerek halkların, ülkelerin tarihini, ülkelerin tarihi birikerek dünya tarihini oluşturur. Bu birçok anlam düzeyine uygulanarak mikrodan makroya geçişle elde edilebilecek bir tarih yaklaşımıdır. Akçalının makaleleri ve genel olarak altmış yıldır yayınladığı yazıları, böyle bir tarih yaklaşımı içinde bireysel deneyimlerden kur

Bana aksakal dediler, Layık mıyım bu sıfata? Gerçi layık değilsem de, Memnunum bu iltifata. Bilge zatlarca söylenmiş, Deyişlerdeki her kıta. Bunların yazarı ise, Arada sade vasıta.

Avrupalı, Türkiye hakkında peşin hükümlü. Aleyhinde söylenen her şeyi kabul etmeye ve her şeye inanmaya hazır. Onu nasıl yazılanların, söylenenlerin doğru olmadığına inandıracaksınız? Fakat bunlar asıl güçlük değildir. Asıl güçlük, Türkiye'nin bazı gerçeklerini uluslar arası kuruluşlarda hatta Türkiye dışında söyleyememekten gelmektedir. Herkesin bildiği bazı gerçekleri söyleyemezsiniz. Sizi hemen, memleketi dışarıda jurnal etmekle, vatana ihanet etmekle suçlarlar. Çoğu zaman memleket içerisinde Türk dem