Tarih, üç çeşit insanla doludur; tarih yazanlar, tarih yazanları yazanlar ve tarih okuyanlar. Kadı Muhiddin, bir vakanüvistti. Yani bir tarih yazarıydı ve ona Türk Tarihi’nin en büyük kahramanlarından olan Sultan Rükneddin Baybars’ı ve başarılarını yazmak nasip oldu. Ercan Yılmaz’ın kaleme aldığı bu eserde Sultan Baybars’ı, kendisi de tereddütsüz bir kahraman olan Kadı Muhittin’in gözlerinden tanıyoruz. Sultan Baybars, adı sadece Türk Tarihi’ne değil Dünya tarihine de geçmiş büyük bir komutan ve hükümdardır
kuğudaki Tanrı demiştin bir vakitler
koyaklarında merceklerin aktığı diyar
ve altın dallarına yarasaların konduğu
göğsünün daraldığı vakitlerde kime
bakmak geliyor içinden, erguvanların
döküldüğü yollardan hangi atlarla geçmek
yüzümün solgunluğunu safran sanma
o manastırın bahçesine dikilmiş
ve sonra huş ağacından küçük bir masa
yapacak olanın yüzünün hayaleti olmuş
bakmak dediğimiz duvara resmedilmiş
Şairin dediğine bakılırsa önce beyazdı karga. Ve güneşin de fazlasıyla beyaz olduğuna kanaat getirmişti. Güneşin kalbini gagalamaya karar verdi. Kararını hayata geçirdi. Ertesi gün güneşin kalbinin daha da büyüdüğünü gördü hayretle. Bir daha sapladı gagasını güneşin kalbine. Güneşin kalbi öylesine parladı ki karga kapkara oldu birdenbire. Bir Şair kara güneş dedi buna, diğeri nûr-ı siyah. Bu rivayeti dinleyen de kör oldu.
Gerçeklik duygusundan şüphe edilen genç yazarın evi bir gün basılır. Çocukluğunu birlikte geçirdiği adamlar ona hesap sormaktadır. Neyin hesabını? Elbette öykülerinin... Çünkü iddialarına göre bu öyküler yazardan ziyade onlara, onların yaşamına, yani gerçeğe aittir.
Gerçekle kurmaca arasındaki sınırın ince bir mizahla sorgulandığı, zamanın, olayların ve öykülerin iç içe girdiği kurgusuyla Sahir, yazar ve kahraman kimdir, gerçeklik ne menem bir şeydir, sorusunun etrafında dönüyor; Ercan y Yılmaz çocukluğu
Görünmez'in Arıları, şiirin bizi şiir hâline sokması gerektiğine inanan, şiirin tadını çıkaran, şiirin saf rüyasında yeryüzünü derin bir acı ve tutkuyla kavramak isteyen bir şairin lirik şiir merkezli okuma notlarından oluşmaktadır. "Kovanım yağma olsun" diyebilme gözü pekliğini gösterebilecek okurlar için...
Kalbinizde Allah'ın elleri duruyor sizin. Bunu zeytin ağaçlarından anlıyorum; ağlıyorum... "Dudakları kirlenmiş biri" bile öpebilir zeytin ağaçlarını, çünkü siz onları âteşîn gözyaşlarıyla suladınız...
Güle kapanmak, dize kapanmak mıdır ey Gâlib Dede? Kalbimize serdiğin çulu,
post sananlar Aşk mı niyâz ederler?
Ercan Yılmazın Nûrusiyâhı, şiirimizin ve kalbimizin en büyüğü Şeyh Gâlibi,
onun kelimeyle değil alevle yazılan şiirinin ocağını, o alevi bir akkora
dönüştürerek yeniden tutuşturuyor. Evet, tıpkı bir başka lisân tekellüm eden
efendisi gibi, tarz-ı selefe takaddüm ediyor, o da!
Öyle, gerçekten: Ercan Yılmaz nûrusiyâhta Hüsn ü Aşkı, bir özge temâşâ ile
geçiyor; ateşten denizleri mumdan kayıklarla geçi
Bir kentin yolunu, tarihini, coğrafyasını, denizini, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğa güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, gecesini gündüzünü, yazını kışını, folklorunu, eğlence hayatını, daha bin türlü özelliğini, herkes kendince görür. Tarihçi başka, coğrafyacı başka, turizmci başka, asker başka, öğretmen bambaşka bir gözle görür ve kendi bakış açısıyla yazmak ister.
Ama bir yazar-edebiyatçı, kendince bir duyarlıkla yaklaşır kentine. Çevre
Toplam 12 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.