Türkiye'nin devlet yapısında merkeziyetçilik meselesi uzun süredir tartışma gündeminde. Bu merkeziyetçi yönetim yapısı nasıl biçimlendi? Bu bir "gelenek" midir? Yukarıdan aşağı bir modernizm hamlesinin "yapay" bir sonucu mudur?
Cenk Reyhan ve Nizam Önen, 1839'dan 1929'a uzanan kritik geçiş döneminde Türkiye'de taşra idaresinin dönüşümünü ele alan çalışmalarında, bu soruların yüzeysel ve kolaycı olmayan cevaplarını arıyorlar. İmparatorluğun milli devlete dönüştüğü bu geniş eşikte, gerek Avrupalı büyük güçle
Yeni Osmanlılardan Jön Türklere değin uzanan tarihsel-toplumsal süreç, sonu devrime çıksın ya da çıkmasın, bir devrimci hareket idi. Bu süreçte, Türk siyasi düşüncesi iki temel damara ayrıldı. İttihat ve Terakki Cemiyetinde örgütlenen pozitivizm ile Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyetinde (daha sonra bu gelenekten Ahrar ile Hürriyet ve İtilaf Fırkalarıında) örgütlenen liberalizm. Bu partilerin birbirleri ile olan gerilimleri daha ziyade ülke yönetim şeklinin merkeziyetçi mi yoksa adem-i merkeziyet
Küreselleşme politikası, eski tartışmaları yeniden canlandırdı. Yirminci yüzyılın son yıllarında, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında yükselen benzer tartışmaları yeniden yapıyoruz. Bunların başında günümüzde merkezden yönetim ve yerinden yönetim biçiminde seslendirilen merkeziyet ile adem-i merkeziyet sorunu geliyor. Son çeyrek yüzyıldır ısrarlı biçimde yerleştirilmeye çalışılan devlet reformları, toplumun bir bölümünce ülkenin parçalanmasına yol açacak eyaletleşme, federalizme geçiş adımları olarak görülüp r
Toplam 3 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.