Niyâzî-i Mısrî, “Bil ve âgâh ol ki Hakk bir kimseyi inâyetine lâyık görürse o kimsenin kalbine, ‘Biz bu dünyaya niçin geldik?’ sorusuna bir cevap bulma arzusu koyar.” demiş. Bu sorunun peşinden giderken yolum pek çok kitaptan ve insandan geçti. Kitapların yeni kitaplar açtığını, Hakk’ın insanlara insanlardan tecelli ettiğini pek çok defa tecrübe ettim. Düşe kalka yürümenin, yolun mecburiyeti olduğunu fark ettiğimde mesele biraz daha berraklaştı: Düşmesiyle, kalkmasıyla, kaygısıyla, kırılganlığıyla, yarasıyl
Her şey yolundaymış gibi çıkardım yola, ne mutlu bana
Atımı dürüstlüğün bahçesine bağlardım yalnız kalabilmek için
Kimseye inanmadım kimseye güvenmedim bunda hata etmedim
Ne öğrendimse yola çıktıkça öğrendim bir de yolda kaldıkça
Yakınlara küstün , yakınlara küsme
Uzaklar her zaman gerçek değildir
Dünyaya küs dünyanın haberi olmasın
Unutma hep çocukluğun kenarındasın
İnsan her akşam bir özür arar kendine
Çünkü eve dönen herkes biraz cesurdur
Konuşmak , yürümek ve uyumak arasında
‘'Tabip olmayana yaran sardırma''
Çocuğu anlamak, insanı anlamaktır.
Çocuğu düşünmek, insanı düşünmektir.
Çocuğu konuşmak, insanı konuşmaktır.
Geleceğe dair hayal kurarken çocuklardan ve çocukluktan bahsetmiyorsak, o gelecekten umut bekleyemeyiz. İçinde çocuğun ve çocukluğun olmadığı bir gelecek hayali, umutsuz ve ruhsuz bir geleceği işaret eder. Çocuklarımızı böyle bir geleceğe teslim edemeyiz. Onlara dair sorular sorarak işe başlamalıyız. Eğer doğru çözümler arıyorsak en önce doğru soruları sorabilme yeteneği kazanmalıyız. Eleştirmey
Evlerimizi terk ettik. Artık betonarme konutlarda kameraların hâkimiyetinde hepimiz birer cezalı gibi yaşıyoruz. Aynı apartmanda seneler geçiriyoruz fakat komşumuzun kim olduğunu bilmiyoruz. Iyi günde kötü günde kapıların çalındığı, hâlin hatırın sorulduğu, gönül sofralarının kurulduğu ve muhabbetin tüttüğü iklimler çok eskilerde kaldı. Kaybolan bu asil ve şerefli hayatımız artık romanlara ve romantik dizilere konu oluyor.
Çocuklarımızı sokağa göndermeye korkuyoruz çünkü oyun alanları birer birer otoparka
-Heeeyyy burası benim Cumhuriyetim. Evet, buraların tek sorumlusu benim artık. (işaret parmağımla çocukları küçümsüyordum)
Hey siz zavallı halkım. Sadece benim için çalışacaksınız. İyi haber, artık okul yok! Kötü haber; ben varım hahahhhahha!
Çocuklar gülüyordu. Hasan; pek kıymetli efendimiz. Size Trabzon'dan en nadide çayları getireyim' Dedikten sonra; in aşağıya hamsi kafa. Düşüp biyerunu kıracaksun.
Nadim: hey kardeşim dikkat et! Cumhutiyetini ilan ettiğin gün devrilme de aman!
Tuğberk ne dese beğenirsin
Neler Duyuyorum dişlenmiş kulaklarımdan
Yankılanan yorgan gibi parçalanmış oda duvarında
Dalgalanmıyor vücudum kırmızı fırtınalarda
Cilasız marangozlar utansın
Etrafa tüküren bir tahta gibiyim
Var mısın diyorum kendime şimdi
Babası ölmüş klarnetler öpsün mü göğsünden
Rüzgârı incitmeden kabullensin mi yüzün
Buyur etsin mi yağmuru terzi ellerin
Kendi söktüğümü dikiyorum hayatımdan
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.