Dedem istihbaratçı, amcam solcularla çatışan komando, babam muhbir. İşte iftihar edilecek bir aile tablosu. Sherlock Holmeslüğe heveslenmemle kare tamamlanıyordu. Bir annemdi hile hurdaya bulaşmayan. O da devrim sloganları savurmanın, siyasal bir suikasta kalkışmanın bedelini polis işkencesiyle ödemişti.
Eksik Bir Şey, Doğan'ın, geçmişinin peşinden giden, annesini arayan bir gencin romanı... İnşaat iştahıyla betonlaşan bir sahil kasabasında açgözlüleri, mültecileri, Kürtlere saldıran ırkçıları, orta sınıfl
Alnımdaki yara izi bana Ermenilerden haberdar olduğum günü hatırlatır. Oğlunun yanlışlıkla attığı taş alnımı yardığında, eşi "Bunlar bizi yine kesecek", diye feveran ederken akıl sağlığını kaybetmiş komşumuz Dikran Amca'nın elini ısırıp dizini dövmelerini unutamam. Annemin muhabbet beslediği komşularımızı teskin etmesi zaman almadı ancak pek çok hatıram sisler ardında kalmışken otuz yıl sonra o sahne hâlâ gözlerimin önünde. "Yüzüme Bak"a başlarken Dikran Amca'yla eşi vardı aklımda. Bu roman, Dikran Amca'yla
Eski Zaman
Akşam olurdu her gün
Akşam
Dağ sürgünü dilim
Tarardı geçmişini ne aradığını bilmeden
Sen gelince dolacak tarifsiz bir boşluktu
Şuramda duran
Doğurgan uğultularla yoklardı sorular
Bilemezdim diyeceğimi
Solgun bir közü avuçlar sunardım
Engerek ıslığıyla üstüme kapanan dünya
Bir tuhaflıktı dedim ya
Evine koşardı herkes gün akşama varınca
Ben kendime
Kaybolduğum ormanda
Rüzgara direnirken çıplaklığım
Senden önce
Geniş düzlüğün sonuna geldiklerinde Nevres, aslında bir dağın
zirvesinde olduklarını, gidecek yer kalmadığını, az ileride doruklarında
vahşi kuşların döndüğü başka bir dağın yükseldiğini gördü. Hiçbir
dağ bitmiyordu işte. Tam zirveye ulaştığına inanmışken bir başka
dağ dikiliyordu önüne. Nasıl yapacağını, birbirinin içinden çıkan dizi
dizi dağı aşıp aşamayacağını, dahası artık bunu isteyip istemediğini
bilmiyordu. Ömründe ilk kez yılmış, başladığı bir işin sonunu
getiremeyeceğini hissetmişti.
Bir yeni dinin
Erken çöken gecenin ağzında duruyor Mart. Sokak lambaları solmuş çoktan. Akşama doğru öfkesi artan rüzgarı bastıran yağmur, ana caddeden yükselen silah seslerini yutarak eski külhanların edasıyla geçip gidiyor sokaklardan. Meraklı pencereler birbirine ne olduğunu sorarken, yakınlaştıkça incelip avaza dönüşen bir uğultu yükseliyor mahallenin üzerinde. Yoksa,Yoksa?... Kimse inanmak istemiyor dilinin ucundaki örselenmiş ihtimale. Buraya da savrulmuş olamaz Sivas'ın külleri. Geçen aylarda, "Sen Kızılbaş mısın l
Sağındaki pencerenin erkenden paslanmaya yüz tutmuş kalın parmaklıklarında birer inci tanesi gibi sallanan damlalara baktı. Damlıyordu birer ikişer. Kendilerini biriktire biriktire. Sakince. Tıpkı bizim gibi, dedi içinden. Rüyasını anımsamıştı. Bahçedeki mandalina ağaçları arasında yere yaydıkları yollukta uzanıyorlardı. Birbirine karışan envai çeşit nefis koku, az ötedeki denize düşen ay ışığı, dalgaların ipeksi sesi, yaprak hışırtıları
Tepeleri silme yıldız kaplıydı. Zümrütün başını karnına almış, upuzun
Dağlarımızın gözleri oyuldu bir akşam
Kokusuna kurtlar indi yaralı gövdelerimizin
Tuz döküldü tabanlarımıza
Sırrına erdiğimiz için cengin ve coğrafyanın
Kin usulca demlenirken pususunda
Kandiller sönüyordu Mezopotamya ovasında.
Tarihin birikmiş kefaretini sırtlayan
Ey dünyanın bütün yalnızları
Çığlığında buluşun
Kuşağında gül kucağında kurşun taşıyan
Örüklerini, sisifos çemberini yarmak için çözen
Kadınların
Kalbimizin surları talan edilmediyse daha
Bırca Belekte savunulan aşkın hatırına
Dinleyin
Tetik üst
Toplam 7 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.