Milattan önce üçüncü yüzyıldan onsekizinci yüzyıla kadar Avrupa, Atlantik'te İzlanda'dan İstanbul Boğazı'na kadar süren bir fikir olarak algılandı. Onsekizinci yüzyıl sonrasında ise Avrupa, bu kez Ural Dağları'nda sona eren ve Avrupa Rusya'sını da içeren bir fikre dönüştü. İkinci Dünya Savaşı sonrasında da kendini Doğu-Batı ayrımı içerisinde buldu. Ancak, Soğuk Savaş'ın bitmesi ve SSCB'nin dağılmasının ardından, Avrupa fikri de, daha netleşmesi beklenirken aksine tıpkı savaş ve terör kavramları gibi daha da

Küreselleşme, son yılların çok tartışılan ve her an gündemde olan bir konu. Konu üzerine, yandaşları ve karşıtları tarafından çok geniş bir literatür yaratılmış durumda. Üstelik,Türkçe´de de küreselleşme konusunda pek çok yayına rastlamak mümkün. Ancak, bu yayınların çoğunun ortak paydası, genel duruma tarafsız, sakin bir akademik pencereden bakamamak.

Neyin meşru ve yapılabilir, neyin kabu edilemez olduğunun, hangi iktidarın egemen hangisinin bir süreliğine işbaşında olduğunun kararını veren grup da değişime uğramış görünmektedir. Körfez Savaşı, Yugoslavya nın ayrışma süreci sırasındaki eski Yugoslav federe devletleri arasındaki çekişmeler ve savaşlar, Ruanda daki gelişmeler, Afganistan operasyonu ve son Irak savaş -ki gerçek anlamda savaşılmayan ilk savaş olarak tanımlanabilir belki- bir kez daha göstermiştir ki, anarşik yapının yerine belli kuralları o