yağmur birçok hikâyenin başlangıcıdır
ölüm dedikse bildik bir yolculuğa çıkıyor herkes
sarı bir kurdela takılıyor yakamıza
sarı bir kurdela
şairsem sallanır vakit kandil gibi
ölüm ürperten bir aşkın adı aslında
ey aşk
ey kendini uçurumlara vurmuş kuşların öyküsü
işte ellerimi kanatarak geçiyorum kıyından
sırtına dağlar vurulmuş hatıralar
ve
keskin bir hüzne çarpıyor yüreğim
Annesini küçük yaşta kaybedenlerin içindeki derin çukuru kapatmak mümkün değildir. Ve ömür denilen hikâyenin en onulmaz travması başlamıştır. Her insan uzaklara, çok uzaklara da gitse, döner dolaşır annesiyle yaşadığı "mekânlara" gelir. Sanır ki annesi hâlâ bu "mekânlarda" gülümseyerek dolaşmaktadır. Ya da uzaklardayken de hayâlinde hep o "mekânlar" vardır.
Yazmayı özlüyorum. Çölde içi kavrulan bir insanın suya hasreti gibi bir şey bu. Yazmak, bütün dış mekanlarda olanların, derlenip toparlanıp, bir yumak şeklinde ve en ağır yalnızlığında önüne konması da onun için özlüyorum belki. Kendi kendime oluyorum. Ve evet, kendi kendime. İyi ki bu sözcük hala var! Bazı kimselerden de duyuyorum. Hayatın doğal akışı içinde bir olayı anlatırken diyor ki: "Kendi kendime düşündüm." Demek ki hala kendi kendine düşünenler var. İçine eğilenler var. Ne güzel!
Kamil Aydoğan, hayatından izler ve kesitler de taşıyan, aynı zamanda bir dönem tanıklığı ve tarihsel sorgulamayı da içeren Kısık Vadisi'nden sonra yeni bir romanla, Atlık Dağı Türküsü'yle okuyucusunu selamlıyor ve yine çocukluğun derin vadisine dönerek yeni öykülerin kapılarını aralıyor.
Yaşadıklarının ağır yüküyle yaralı, yorgun ve yenik düşmüş bir bürokrat olan Halil Yakup'un,yıkılmışlığını ve yenilmişliğini yeni bir umuda dönüştürmek üzere, çocukluğunun geçtiği toprağa doğru yola çıkışının, yol boyunca,
Toplam 4 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.