Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 31 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Akdeniz'de birer güneş gibi doğmuş olan Midillili Oruç, İshak, Hızır ve İlyas kardeşler, denizciliğe merak sarıp Yavuz'un ağabeyi Korkut'tan büyük yardım görmüşlerdi. Onun ölümü üzerine Tunus taraflarına gidip fetihleriyle Cezayir'de sultanlık tahtına dek yükselmişlerdi. Muhteşem Kanunî'nin Batıda Şarlken'in İmparator olmasıyla gelişen Hıristiyan birliğini parçalaması gerekiyordu. Karada kendisi vardı ama denizlerde Andrea Doria'ya karşı çıkarabileceği bir Kaptan-ı Derya'ya ihtiyacı vardı. Bu da ancak Barba
Celâleddin Harezmşah, 1199'da Harezm'de doğmuş ve dünyanın en büyük sultanı Alâaddin Muhammed'in oğlu olarak büyümüştü. Ancak henüz yirmi bir yaşında iken Cengiz Han'a yenilip geri çekilmiş ve memleketi harap olmuş olan babasının yerine tahta geçmişti. O Hindistan ile Diyarbekir arasında yüzlerce destan yazarak çekilmiş ve Doğu Anadolu, Gürcistan ve Azerbaycan'daki fetihleriyle bir devleti kaybederken, yeni bir devlet kurmuştu. Cengiz Han onu hayatında iken ele geçiremeden ölmüş ve bu düşmanlık mirası oğlu
Geçmişe dair yazılı ve sözlü eserler; masal, hikaye ve tarih şeklinde karşımıza çıkar. Ancak tarih bir ilim olarak hikaye ve masaldan mutlak surette ayrılmalıdır. Bize düşen bütün vazife tarihin sınırlarını koruyabilmektir. Elbette ki tarihin birçok tarifi yapılabilir, hatta ona durum ve maksada göre bir rol de yüklenebilir. Ama bir tecrübe ve bilgi nehri olan bu ilim çığırından çıkarılmamalıdır. Tarihi basit şekliyle bir muhasebe defterine benzetebiliriz. Ve orada gelir-gider rolündeki zafer ve hezimet d
Hatice Tarhan Valide Sultan yaşadığı çağda Osmanlı'nın en sağlam direği olmuştur. O, Hanedanı yok olup gitmekten kurtaran çilekeş bir Padişah anasıdır. Devletin zor zamanında imdada yetişmiş, kucağında Dördüncü Mehmed'ini büyütmüş bir saltanat nâibesidir. Çağdaşları onu ikinci bir Rabiatü'l-Adeviye, bir iffet abidesi olarak tanımıştır. Onun insana hizmet eden hayrâtını hesaplamak mümkün değildir. Çanakkale istihkamlarını inşa ederek Istanbul'un namusunu kurtaran da yine odur. Ayrıca Kâbe yolundaki hayır ese
* Kimi zaman yüzünüzde buruk bir tebessüme yol açacak, kimi zaman da hayretler içinde bırakacak... * Muhteşem medeniyetimizden geleceğe ışık tutan ibret tablosu hikayeler... * Gözden kaçmış, unutulmuş, unutturulmuş; olaylar, bilgiler, belgeler... * Tarihin içinde uzak diyarlara kısa bir yolculuğa hazır mısınız?
Tükendi
ŞARK'IN EN SEVGİLİ SULTANI; Neredeyse bütün ömrünü Kudüs'ün ve Mescid-i Aksa'nın Haçlılardan geri alınmasına adayan büyük kumandan, çölde çadırda yatarken kendisine bir saray yapmayı teklif edenlere; "Allah'ın evi esir iken, muhasara altındayken ben nasıl saray düşünürüm!" diyen sadık insan. 1187'de Kudüs'ü fethederek, 88 yıllık Haçlı işgaline son veren muzaffer komutan, SELAHADDİN EYYUBİ...
Şehzâde Selim 1469 senesinde Amasya'da doğmuş ve on bir yaşına kadar babası ile beraber yine burada yaşamıştı. Ara sıra İstanbul Fâtihi olan dedesi Fâtih Sultan Mehmed Han çağırınca İstanbul'a gidip gelmişti. O büyük padişah tarafından sevilmiş ve çocukluk çağlarında çok iyi bir talim ve terbiye görmüştü. Büyüyüp yiğit oldu ve yirmi dokuz sene Trabzon Sancağını idare etti. Burada sancak beyliği yaptığı sıralarda İran ve Kafkasya meselelerini çok iyi inceledi ve birçok planlarını burada iken yaptı. Öyle ki
Kanuni Sultan Süleyman tahta çıktığında, babası Yavuz Sultan Selim'in tersine yüzünü batıya çevirmişti, zaten babası doğu tarafında yapılması gerekenleri yapmıştı. Kanuni Sultan Süleyman, kırk altı sene gibi hiç de az olma- yan saltanatında akıl almaz işler yaptı. Babası Yavuz Sultan Selim'den altı milyon beş yüz elli yedi bin kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı topraklarını on dört milyon sekiz yüz doksan üç bin kilometrekareye çıkardı. Bu fevkalade bir yükselişti. Bir taraftan da imar faaliyetlerine
"Şimdi, kendimi at kişnemeleri arasında, 'Allah, Allah' nidalarıyla insanlara dar gelen Yermük vadisinde hissediyorum. Vallahi Rabbimden beni her gazâda diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim." Sonra biraz durdu ve dedi ki; "Vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın..." Ayağa kaldırdılar; "Kılıcımı getirin!" "Neden efendimiz?" "Burnu üzerine düşerek hırıltılarla ölen deve gibi ölmek istemiyorum. Bu gözler korkaklar gibi uyumadı." Yüzünde soğuk terler birikiyordu; "Ölümü, savaştaymışım gibi aya
Tarihler altı Nisan 1453'ü gösterirken, yıllardan beri hazırlıkları süren kuşatma neredeyse başlayacaktı. Sultan Mehmed Han, son emirlerini verdi; "Aslanlarım, artık sözün bittiği ve savaşın başladığı zamana Allah'ın izni ile ulaştık, büyüklerimizin dualarını aldık. "Sonra topçulara dedi ki; "Artık iki tonluk gülle atan toplarım ateşe başlasınlar, diğer küçük bataryalar da onlara katılsınlar." Sonra da havancılara dönerek emrini sürdürdü; "Havancılarım ise, Haliç'teki düşman donanmasına havan ateşi açsı
Ey General! Çar'ına şöyle haber ver ki; Kafkasya'nın bağrında daha binlerce Ahulgo gibi kaleler var ve on binlerce Surhay kule yerini almıştır. Bunların hepsi Rabbine baş kaldırıp eceline susamış olanları beklemektedir. Silahlarınızın vücûdumda açtığı üç yarayı şifalı Dağıstan otlarından kendi ellerimle yaptığım ilâçlarla şimdiden iyileştirdim ve size karşı harp etmek üzere hazırlandım. Kalbimde açtığınız evlâd ü ıyâl ve hemşiremden gelen ayrı ayrı dört yaranın hiçbir hükmü yoktur. Geri kalan evlâd ü ıyâlim
Biraz geç kalmış da olsa, ülkemizde her geçen gün hayat damarımız olan Osmanlı Türkçesi'ne olan ilgi ve ihtiyaç kendisini daha fazla hissettirmeye başladı. Bu güzel his ve arayışın artık el yordamıyla değil, daha ilmî ve elle tutulup gözle görülür hale geçerek devam etmesinin zamanı da gelmiştir. Batılılar 1880'li yıllardan sonra, daha Osmanlı Devleti ayakta iken Osmanlı Türkçesi'ni öğrenmek ve öğretmek, bu arada keşfetmek üzere iyi çalışmalar yapmışlardır. Cumhuriyet devrinde ise bu sahada bu aziz millete
Mekkenin o eşsiz saadet devrinin arifesinde sâkinleri içinde en heybetli yiğitlerinden biri şüphesiz Hamza idi. Tabiat olarak, avı ve macerayı, yiğitliği sever, durgun bir hayattan hiç hoşlanmazdı. Av dönüşü Kâbeye kavuşmak, onu tavaf etmek ayrı bir haz verirdi ona. Nedendir bilinmez, içinden bir şeyler kopar, yüreğindeki yağlar erirdi tavaf ederken. Hamzanın bu avdan dönüşteki tavaf manzarası görmeğe değerdi, zira dağlara baş eğmeyen bir yiğit olan Hamzanın bu mütevazı tavrı onun kadar yiğitliği olmayan
Türk Dilinin en son, en mühim ve mükemmel eseri hiç şüphesiz bütün bir insanlığa mâl olmuş olan Osmanlı Türkçesi'dir. Nitekim bu şive sadece Türkler için değil, bütün bir Osmanlı coğrafyası ve Müslüman milletler için de vazgeçilmez bir hazinedir. Zira o sadece bir milletin değil, bir medeniyetin vazgeçilmezidir. Bu irfan hazînesi ve hayat damarı bugün ve bu haliyle artık bize kendisini feth etmeyi âdetâ dayatmaktadır. Mâlumdur ki, harf ve dolayısıyla kültür değişikliği bir din ve medeniyet değiştirmek gibi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 31 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1