Toplumda kavga ve nefret var! Ülkenin insanları ikiye bölünmüş gibi... Kimse karşıt görüşe tahammül edemiyor. En ufak bir tar­tışmada bile taraflar birbirlerine parlıyor, hırlıyor! Ülkeyi birlik ve dirlik içinde tutması gereken si­yasetçiler de, kutuplaşmayı bizzat körüklüyorlar! Bir ülkenin insanları karpuz gibi ikiye bölünür mü? Acı ama gerçek! Bizde bölündü maalesef! Dilerim bu böyle devam etmez ve aklın yolu galip gelir. - Rahmi Turan

Bulgaristan'da bir Türk-Müslüman köyü olan Sindelli, Türklerin Batı Trakya'da yeşerttiği karakteristiğin son taşıyıcılarından biri olma özelliği taşıyor. Mehmet Türker, otuz dokuz yıl yaşadığı, atalarının kabirlerinin meskeni olan bu yöreyi, nesillerin izini sürerek kayıt altına aldı. Sindelli'nin soyağaçlarından halk ağızlarına, edebiyatından coğrafi niteliklerine, fotoğraflarından Osmanlı devrinden kalma mezar taşlarına kadar bütün yöresel kimliği bu kitapta vücut buldu. Açıklamalı bir hatıra albümü ola

Bugüne kadar kaleme aldığı hatırat, roman ve eleştirileriyle Bulgaristan Türklerine ilişkin zihnimizdeki sis perdesinin dağılmasına önemli ölçüde vesile olan gazeteci yazar Mehmet Türker, birbirinden ilginç 21 öyküyü Beyaz Ölüm adı altında kitaplaştırdı. İlk bakışta sıradan insan suretleri izlenimi bırakan öyküler, kitabın geneli dikkate alındığında Balkanlardaki son bir asra dair önemli izler ve ipuçları içeriyor; olaylar zinciri içerisinde faşizmden komünizme, oradan demokrasiye geçiş sancılarının yürek

Gazeteci-yazar Mehmet Türker Bozgundan Sonra ile 1915-1944 yıllarını kapsayan sürede Bulgaristan ve Anadolu'daki tarihi gelişmelere ışık tutuyor. Rumelililerin özellikle gönüllü olarak Çanakkale Savaşları'na katılmalarına Türk Edebiyatı'nda yer verilmediğinden, bu eksiklik giderilmeye çalışılmış; Atatürk'ün Sofya'da ataşelik dönemi, Bulgar Çiftçi Partisi'nin iktidardaki yılları, Kurtuluş Savaşı, Bulgar zulmü, partizan harekâtı gibi konuların yanında Rumeli'deki örf ve âdetlerden de örnekler sunulmuştur.

Milli kimliğinden koparılan kuşaklar, dağılan yuvalar, parçalanan aileler, korku ve şiddetin pençesinde kıvranan bir topluluk: Bulgaristan'daki Türk azınlık. Bulgaristan Türklerinin bir yanı hep eksik, acılı ve buruktur. Vatan Yasak, Özgürlük Uzak'tır onlara. Gazeteci-yazar Mehmet Türker tarafından yazılan romanda bir yandan Bulgaristan'dan hareketle Balkanlar genelindeki Müslüman Türk varlığının yüzyıllık acıları işlenirken diğer yandan da komünizmin görünmeyen yüzü ortaya koyulmaktadır.

Bozgun Zamanı, Osmanlı'nın Balkanlar'daki beş asırlık hâkimiyetinin sona erdiği Birinci ve İkinci Balkan Savaşı döneminde yaşanan bozgunda Rumeli'deki Müslümanların yaşadığı trajedinin anlatıldığı bir eserdir. Eserde özellikle Bulgarların bugüne kadar tarihten gizli tutmaya çalıştıkları vahşet dolu sahneler, bir avuç gönüllü sayesinde kurulan ve sadece 58 gün var olabilen Batı Trakya Cumhuriyeti günlerinde Olukçu Pehlivan'ın Rodoplar ve Batı Trakya'daki evlâd-ı fatihana zulüm yapanlardan aldığı intikam,

Bulgaristan Türklerinin milli kahramanı olan Nuri Turgut Adalı ömrünün 23 yılını ceza evleri, sürgünler ve işkenceler altında geçirdi. Soydaşlarının milli ve manevi yolunu aydınlatan, komünist sisteminin söndüremediği bir meşale olarak görülen Nuri Turgut Adalı, o dönemdeki yöneticiler tarafından tam altı defa tutuklanıp cezaevi, ölüm kampı ve sürgüne gönderiliyor. Adalı, Belene Adası'nda ölen binlerce kişinin cesetlerini yakınlarına vermeyip domuzlara yedirildiğine şahit olanlardandır.

Belene Adası'nda, yirminci asrın sonlarında Bulgaristan'da uygulanan soykırım yıllarında on binlerce kişiye mezar olan ölüm kampı Belene'ye sürülen Türklerin dramı anlatılır. Gazeteci-yazar Mehmet Türker 'in bizzat dört yıla yakın kaldığı temerküz kampı ve sürgündeki hatıraları bir solukta okunan kitaplar arasında yerini almıştır. Kısa sürede üçüncü baskısı yapılan Belene Adası hatıralarında, komünist sistemde kişi haklarının nasıl gaspedildiği akıcı bir üslupla anlatılırken totaliter rejim yöneticilerinin

Hazanda Son Yolculuk ile Mehmet Türker, 34 yıllık dostu Ömer Osman Erendoruk'u kaybedişinin ardından onun hayatını, yaşadığı son günlerini ve onunla olan anılarını kaleme almıştır. Eseri okurken dostlukların değerini daha iyi anlayacak, her iki yazarın da kişiliklerini tanıyabilme imkânı bulacaksınız.