“Başlangıçta her şey çok iyiydi. Günnur Hanım yaşadığı şeyin aşk olduğunu sanıyordu. Daha önce hiç âşık olmamıştı, yalnızca kendini sevmişti. On yedi yaşındayken gülüşünü beğendiği uzun boylu çocuğun adını öğrenme zahmetine bile katlanmamıştı. O zamanlar, dünyanın yakışıklı ve mükemmel erkeklerle dolu olduğuna inanıyordu. Görüşseler, tanışsalar hemen kendisine âşık olurlardı. Sonsuza dek böyle olacaktı; rengârenk bir çiçek ve o çiçeğin çevresinde dönüp duran yüzlerce kelebek. Celal Karanlık’la karşılaşmasa,
Yarım bir aşk kalır bir yerde
O anımsar öteki unutmuştur
Günlüğünüz varsa, nicedir açılmadı
Dokunmayın düşünün geçmiş soğumuştur
Sarı sayfalar arasında gül
Canı kaçıp kurtulmuştur
Açık kapı değildir hayat, yaşlılar bilir
Bir eşikten aralıktan ne gördüyseniz odur.
Hüsnü Arkan, müziğiyle olduğu kadar romanlarıyla da tanınıyor, seviliyor. Müziği eskimiyor, romanları unutulmuyor. Şiirleri ise müziğinin ve romanlarının tamamlayıcısı gibi. Farklı, vurucu, hayatın içinden şiirler.
"...Hayal kırıklığı insanı öldürmüyor, yengecim! Yalnızca, yaşama azmimiz bir parça eksiliyor; başka bir şey olmuyor... Bir defa daha ayağa kalkana kadar, eskisi gibi gülmeye başlayana kadar, günlük işlerin hengâmesine tekrar dönene kadar, bir vakit bocalıyoruz. Sonra yara izi gibi bir şey kalıyor... Zamanla kabuk bağlıyor. Elin hep oraya gidiyor; kaşıyorsun... İnsanın, diliyle eksik dişini yoklamasına benziyor. Sonra kaşımamayı, yoklamamayı öğreniyorsun."
Mino'nun Siyah Gülü, bir dönem romanı. 12 Eylül da
"Ölümümün on altıncı gününde anılarımı yazmaya karar verdim ben.
Öldükten sonra karşılaştığım insanlar, anılar evinde gezinmenin bir ölüye hiçbir yarar sağlamayacağını söyledilerse de onlara inanmadım. Öldüm ve Tanrı burada da yok! Ne yapabilirim? Galiba artık yaşamıyorum. Şairin kelebeği gibi, düşümde kendimi bir ölü olarak mı görüyorum, yoksa uyandım da ölmeden önce yaşadıklarımın bir düş olduğunu mu fark ettim, bilemiyorum. Ölüler yaşamaz! Hayatım boyunca kesinliğine güvendiğim biricik gerçek bilgiydi bu
"Hâce'nin evi Akşar'ın en güzel evi değildi. Gençliğinde Hayranî Hazretleri'nin yardımıyla yerleşmişti bu
eve. Bir dönümlük arsanın intifa hakkı kudretlilerden bir müride Konya sarayından bağışlanmıştı. Üstünde
derme çatma tek göz bir virane vardı ki çilehanelerin ocaksız, penceresiz köhneliğinden hallice değildi.
"Bunu senin mülkün edelim, bedelini peyderpey ödersin," dediydi Hayranî Hazretleri.
Hâce bu öneriyi bir hafta kadar gönül terazisinde tartmış, bin bir tasayla uyuyup, karabasanlarla uyanıp
dilini
"Annem sığıntıydı. Belki bu yüzden hep gülümsüyordu. Babam onunla birlikte kendi annesini, babasını, kendi işini, oteli de terk etmişti. Geride bıraktıkları, yani bizler, yani annem, teyzem, babaannem, dedem ve ben hep kapıya bakıyorduk. Bir gün çıkıp gelmesini bekliyorduk.
Ben bu bekleme odasında doğdum işte! Büyükler hep susuyordu. Ama insan susarak da bir şey söyleyebilir.
İşte ben o sözlerin içine doğdum... Sonra onlarla birlikte, babamın geri dönüşünün hayallerini kurdum.
Daha çocukken beklemenin pr
"Ölümümün on altıncı gününde anılarımı yazmaya karar ver¬dim ben.
Öldükten sonra karşılaştığım insanlar, anılar evinde gezin¬menin bir ölüye hiçbir yarar sağlamayacağını söyledilerse de onlara inanmadım.
Öldüm ve Tanrı burada da yok! Ne ya¬pabilirim?
Galiba artık yaşamıyorum. Şairin kelebeği gibi, düşümde kendimi bir ölü olarak mı görüyorum, yoksa uyandım da ölme¬den önce yaşadıklarımın bir düş olduğunu mu fark ettim, bile¬miyorum.
Ölüler yaşamaz! Hayatım boyunca kesinliğine güvendiğim biricik gerçek bilgiy
İlk gençliğimi düşle gerçek arasındaki çizgide geçirdim ben. Yanılsamayla yüz yüze gelmeden yaşayanlar ve bu yüzden yaşamlarını kendilerine ait bir şeymiş gibi hissedenler bu çizgi¬nin varlığından habersizdir. Çünkü bu çizgi düşle gerçeği birbirinden ayırmakla kalmaz, aynı zamanda onları birbirine bağlar. Bir şey yaşarsınız ama aslında yaşadığınız başka bir şey¬dir. Hıçkırarak ağlarsınız ama aslında kahkahalar atmışsınızdır. Sevgi, mutluluk, zafer, hepsi birer yanılsamadır. Yaşam kurgu¬dur, gerçek düştür. Y
Doysun diye gözleriniz bu yeşil
Bu provasız çırılçıplak bahar
Sayın ki başka görgüler başka bedenlerdesiniz
Kim bilir bugün kimi incittiniz?
Sırf bu yüzden ölüyoruz, ahlamak için
Bir gülün dediğini sağırın bahçesinde
Bir de konuşmadan söylenenleri
Söyleyin bugün kimi incittiniz?
Kim bilir kime eğilmiş
Kim bilir hangimizin çekirdeğinde günah
Doğrulun bugün kimi incittiniz?
?Aslıma dönmüştüm; çam dallarıyla birlikte sallanıyor, kozalaklarla yere düşüyor, suyla akıyordum. Bir el, hiç incitmeden ruhuma dokunuyor, okşayışlarıyla yaşamımı yoğuruyor, biçim veriyordu. Rahattım; sonunda ortaya iyi bir sanat yapıtı çıkacağından hiç kuşkum yoktu.
İyi bir yaşam, iyi bir öykü, iyi bir son...
Bir kitapta okumuştum; bir adam mutsuz biten öykülerin sonunu değiştiriyordu.
İşi gücü buydu; öykülerin sonunu değiştirmek... Şimdi, elinde kalemle benim öykümün üstüne eğilmişti. Silgisi de vardı
Tayin emrim üç ay sonra çıktı. Emri aldığım günün sabahında Hasan'ı astılar.
İnfaz gecesi uyumamıştık. Babam, Nuri Amca, annem ve ben, salondaki masanın çevresinde oturuyorduk. Pencerenin önündeki çıplak akasyaya konmuş suskun, korunmasız kış serçeleri gibi... Radyoyu açmıştık; bir haber bekliyorduk... Annem sık sık mutfağa gidip ağlıyordu. Nuri Amca, kımıldamaksızın önüne bakıyordu. Elleri dizlerinin üstündeydi. Omuzları çökmüştü... Konuşmuyorduk. Birbirimizin yüzüne bakamıyorduk.
İnsan, sonuna kadar umu
Açık kapı değildir hayat, yaşlılar bilir / Bir eşikten aralıktan ne gördüyseniz odur.
DÖNÜŞLER
Beni sıcak bir evde unuttular
Mutfak sofa bahçe; bir düş olarak
Sormadılar eğittiler böldüler
Herkes bilir bir çocuktan koptuğumuzu
Ben anamın iyi çocuğum, korkma
Nereye gitsem iki bilet; biri sana dönmek için
Büyük hırsızlar karanlıkların çocuklarıdır; aydınlıkta önlerini göremezler, gün ışığı gözlerini kamaştırır, tökezlerler ve yerlerde sürünürler. Bu yüzden kısa süren aydınlık çağları, bir vampir gibi tabutlarının içinde geçirirler. Sonra kapak açılır. Kapağı genellikle salağın biri açar. Artık Karanlıkana hırsızı korumaya hazırdır İyi ruhlar mekânı çoktan terk etmişler, otoriteyi karanlığa bırakmışlardır.
Hırsız ve Burjuva, neo-liberal dogmaların beslediği yeni bir ortaçağ tehlikesine dikkat çekmeyi amaçlay
Bazen sislere gömülen, bazen de tipiyle uğuldayan ova, Palandökenin devasa hayaleti, ağırlaşan toprak, ağaran tepeler, ağaran düzlükler, hastaların iniltisi, Nizamettinin oradan oraya koşuşturan silueti, hayvanlarla peksimetlerini paylaşanlar, henüz ölmüş, amele mangalarının gömmesi için şosenin kıyısına bırakılmış, çarığı, kaputu yağmalanmış, ağızları, gözleri açık kalmış erler; atıştıran kar, tipiye dönen kar, kağnıların ezgisi, moraran ayaklar, bacaklar, günden güne yakınlaşan gökyüzü, beyaz, beyaz, bey
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.