81 KENTİMİZİN EN SEÇKİN SÖYLENCELERİ Nesilden nesile, dilden dile aktarılan, çoklukla olağanüstü varlık ve olayların öyküsü, kısa anlatılardır söylenceler... Kaynağını aldığı halktan izler taşırlar. Halkla âdeta bütünleşmişlerdir. Zaten bir toprak parçasını yurt yapan üzerinde yaşayan halkın duygu, düşünce ve ortak yaratı birliğidir. Kişi yurdunu; masallarla, söylencelerle, ninnilerle, türkülerle, mânilerle sever. Halkın ortak yaratısından bir demet sunulan bu kitapta, ağırlıklı olarak yerleşim birimleri

Yazarlar ve Şairler Sözlüğü, ilköğretim ve orta öğretim kurumları öğrencilerine Türk ve dünya edebiyatının şair ve yazarlarını tanıtmak amacıyla hazırlandı. Bu sözlükte, şair ve yazarların yaşam öykülerine, sanat anlayışlarına ve eserlerine yer verildi.

Atasözlerinin kaynakları üzerine Tanzimat yıllarından itibaren çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Ancak dilimizdeki tüm atasözlerinin kaynaklarını saptamak olanaksızdır. Atasözleri ve deyimlerin, dile nereden gelip yerleştiği, hangi kaynaklarda ve alanlarda yer t uttuğu, hangi yüzyıllardan bu yana kullanılmakta olduğu araştırılınca bunların, Nasrettin Hoca ve Bektaşi fıkraları başta olmak üzere kimi masallar, söylenceler, tarihsel olaylar, halk arasında yaşayan olaylar, kültürel etkileşim içinde bulunan ülkele

İlköğretim okulları için oluşturulan 100 Temel Eser Seçkisi araştırmacı yazar Suat Batur tarafından düzenlendi ve hazırlandı. Dizi, benzerleri içinde; gerek ayrıntılı ve özenli çalışması, gerekse öğrencilerimizin ihtiyaç duyduğu tüm bilgi ve örnekleri vermesi açısından oldukça farklı bir konuma ve kaliteye sahip. İlköğretim Okulları için 100 Temel Eser Seçkisinin önemli bir açığı kapatacağını biliyor, dizinin öğrencilerimize yararlı olacağını umuyoruz.

Kaşgarlı Mahmud, büyük yapıtı Divânü Lûgâti´t Türk´le Türk diline olduğu kadar Türk kültürüne, Türk tarihine, Türk sanatına ve Türklerin yaşamı algılayışına ilişkin de değerli bir belge bırakmıştır. Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lûgâti´t-Türk´ü başta Araplar olmak üzere yabancılara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazmıştır. Türk dilinin ilk sözlüğü sayılan Divânü Lûgâti´t-Türk, çeşitli Türk boylarından derlenmiş bir ağızlar sözlüğü niteliğini taşımaktadır. Bununla birlikte yapıt, yalnızca bir sözlük olmayıp Türkçenin

Ruşen Keleş'e Armağan dizisi, sayısız makalenin, onlarca kitabın, yüzlerce akademisyenin, binlerce öğrencinin arkasındaki öncü bir kişiliğe saygı yapıtı olarak hazırlanmıştır. Her biri farklı konulara odaklanan altı kitaptan oluşan bu dizi, elli yılı aşkın akademik yaşamı boyunca ilklere imza atan Ruşen Keleş'e yakışır biçimde, yüzden fazla yazarı bir araya getirmesiyle Türkiye'de bir ilk niteliği taşımaktadır. Yurtiçinden ve yurtdışından kentleşme, yerel yönetimler, çevre politikaları, tarih, siyaset bilim

Ruşen Keleş´e Armağan dizisi, sayısız makalenin, onlarca kitabın, yüzlerce akademisyenin, binlerce öğrencinin arkasındaki öncü bir kişiliğe saygı yapıtı olarak hazırlanmıştır. Her biri farklı konulara odaklanan altı kitaptan oluşan bu dizi, elli yılı aşkın akademik yaşamı boyunca ilklere imza atan Ruşen Keleş´e yakışır biçimde, yüzden fazla yazarı bir araya getirmesiyle Türkiye´de bir ilk niteliği taşımaktadır. Yurtiçinden ve yurtdışından kentleşme, yerel yönetimler, çevre politikaları, tarih, siyaset bili

Geçmişini yeterince algılayıp değerlendiremeyen toplumların geleceğe ilişkin açılımları da olamaz. Geçmişin kültür birikimini özümsemeden günümüzün anlaşılması olanaksızdır. Çağdaş yazarlarımızın yapıtlarını hakkıyla değerlendirebilmek, geçmişte yaratılan yapıtların tanınıp özümsenmesine bağlıdır. Kuşaklar arasındaki bağın sağlıklı bir biçimde kurulması, kültür ve edebiyatın geleceğe taşınabilmesi için geçmiş ve şimdi arasında kopukluk olmaması gerekir. Türk dilindeki gelişim ve değişim, yüz yıl önce yazıla

Çoklukla yedi heceli dört dizeden oluşan ve kendilerine özgü bir ezgi ile söylenen halk şiirlerine mani denir. Halkın ortak malı olan manilerin ilk söyleyeni belli değildir. Kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılır. Daha sonra bir kişi bu manileri derleyerek yazıya geçirir. Böylece tüm halkın ortak kültür değeri olarak kalıcı hale gelir.

Köyün birinde, yoksul bir çiftçi yaşıyordu. Çiftçinin bir tarlası ile iki öküzü vardı. Tarlasını öküzleri ile sürer, geçimini sağlardı. Çiftçinin tarlasının yakınında bir in vardı. Bu inin içinde bir kurt yaşardı.

Maymun, ormanda mutlu bir yaşam sürüyordu. Ormanda çeşitli meyve ağaçları vardı ama onun en sevdiği meyve muzdu. Muz bahçesi ormandan çok uzaktaydı. Maymun, daha gün doğmadan kalkar, sepetini koluna geçirir, yola düşerdi.

Ormanın kıyısında keçiler otlamaktaydı. Çoban, bir çam ağacına yaslanmıştı. Kavalı ile güzel türküler çalıyordu. Köpeği Karabaş, onun yanına uzanmıştı. Karabaş, ön ayaklarını ileri uzatmış başını ayaklarının üstüne koymuştu. Tatlı tatlı çalan kavalın sesini dinliyordu.

Kentin ortasında küçük bir bahçe vardı. Bahçedeki erik ağacına serçeler yuva yapmıştı. Bir gün, erik ağacını kestiler. Yerine bina yaptılar. Yuvaları yıkılan serçeler, evsiz kaldı. Baba serçe, eşini ve iki yavrusunu topladı:

Maymun, köpek ve ayı arkadaş olmuşlar. Ormanda dolaşıyorlarmış. Karınları acıkmış. Nereden yiyecek bulabiliriz, diye düşünmeye başlamışlar.

Hayvanların başkanı aslan yaşlanınca ormanda düzen bozuldu. Tüm hayvanlar başıboş kaldı. Herkes kendi isteğine göre davranmaya başladı. Kimse kimseyi dinlemez oldu.

Bir çocuk, ailesiyle birlikte orman içindeki bir evde oturuyordu. Burası çok güzeldi. Her yer, köknar ve çam ağaçlarıyla kaplıydı. Küçük dere, evlerinin yakınından şırıltılarla akardı.

Bir avcı, ormanda tuzak kurdu. Derin bir çukur açtı. Üzerini ağaç dallarıyla örttü. Bakına orada bir çukur olduğu anlaşılmıyordu. Avcı evine gitti. Yarın gelir, tuzağa düşen hayvanı alırım, diye düşünüyordu.

Bir avcı, ormana avlanmaya gitmişti. Yanında av köpeği de vardı. Köpeğin adı Benekli`ydi. Benekli, yeri koklayarak ilerliyordu. Bir av hayvanı arıyordu.