Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 14 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Yonca Kız, Kale kasabasında, penceresi ovaya bakan, minicik taş bir evde dünyaya gelmiş, kara saçları, pırıl pırıl gözleri, minicik bir ağzı olan bir güzel kızdır. Annesinin adı Gonca, babasının adı Mehmet Torlak. Bir gün babası, iş aramak için İzmir e gider, iş bulunca gelip Yonca Kız la annesi Gonca yı alıp İzmir e götürür. İzmir de Yonca Kız ın teyzesinin konağına yerleşirler. Babası kapıcılık yapacak, annesi de konakta mutfak işlerine bakacaktır. Evin Şehvar adında çok şımarık bir de kızı vardır. Baba i
Cumhuriyet’in ilk yılları... Doğu Anadolu’nun yaman coğrafyasında, aman vermez havasında, binbir oyunuyla insanı coşturan, yoran doğasında yaşayan bir söylence Cemo. Kömür gözleri ocak alevi gibi yanan, kara saçları gök ışıltıları taşıyan, çatıldığında hançere dönüşen kaşlarıyla yürek yakan Cemo. Başı eğdirilemeyen, Nuh dedi mi peygamber demeyen Cemo, insanlarına da, hayatına da dişiyle , tırnağıyla sahip çıkan yiğit bir kadın. Doğu Anadolu’da bir masal gibi geçen hayatıyla edebiyatımızın simge isimlerinden
Anadolunun kendi sesinden, Kemal Bilbaşarın elinde hayat bulan öyküler Anadoluda öğretmenlik yaptığı yıllarda edindiği gözlemleri ve öyküleri, kahramanlarının dilini bozmadan bizlere aktaran yazar, bu kitabında da, aynı saflık süzgecinden geçmiş güzel insanların güzel öykülerini yazıyor. Kitaba adını veren Kurbağa Çiftliğinin kuruluşuyla başladığınız bu sıcak öyküleri, Bilbaşarın güzel bir sürpriziyle, bir masalla sonlandırıyorsunuz.
Tükendi
Cumhuriyet’in ilk yılları... Geçen yüzyılın ilk yarısı... İmparatorluk içindeyken bile kendi egemenliğini koruyabilmiş olan ağalar, çıkarlarına dört elle sarılmışlar, direniyorlar. Aşiret düzeninde çatlakların, kutuplaşmaların derinleştiği bir dönem ve patlak veren fırtına: Dersim olayları. Acımasız koşulların rüzgârlarıyla savrulan, yitip giden insanlar... Bu fırtınada obasını, insanlarını fitneden korumaya ant vermiş, kulları uyarıp diriltmeye baş koymuş bir çan ustası: Memo. Doğu Anadolu’nun amansız koşu
Cumhuriyet’in ilk yılları... Geçen yüzyılın ilk yarısı... İmparatorluk içindeyken bile kendi egemenliğini koruyabilmiş olan ağalar, çıkarlarına dört elle sarılmışlar, direniyorlar. Aşiret düzeninde çatlakların, kutuplaşmaların derinleştiği bir dönem ve patlak veren fırtına: Dersim olayları. Acımasız koşulların rüzgârlarıyla savrulan, yitip giden insanlar... Bu fırtınada obasını, insanlarını fitneden korumaya ant vermiş, kulları uyarıp diriltmeye baş koymuş bir çan ustası: Memo. Doğu Anadolu’nun amansız koşu
Tükendi
"Tekrar sıkıntıyla yağlığını alnında gezdirdi, öfkeli öfkeli yere tükürdü. Ah Satıoğlu... Bu çektikleri hep onun yüzündendi. Karun gibi zengin adam, Dal Murat gibi donsuzdan üç buçuk kuruşunu alamadıysa ne olmuştu? Para kazanmış da mı vermemişti? Her zaman yağmur duasına çıkarak Allah'tan kuruyan tarlalarına bir damla rahmet isterlerken, geçen yıl tarlaları su basmışsa, mahsul alamamışlarsa bunun vebali kimindi? Amma bunu herife nasıl anlatmalıydı?" Kemal Bilbaşar, romanlarında olduğu gibi öykülerinde de A
Tükendi
Ay Tutulduğu Gece'de Kemal Bilbaşar, Demokrat Parti'nin iktidara gelişinin, daha çok Yunanistan göçmenlerinin yaşadığı bir Batı Anadolu sahil kasabasındaki yansımalarını, kasabada geçici olarak bulunan anlatıcının gözüyle, ince bir mizahın yumuşattığı bir gerçekçilikle anlatıyor. Değişen iktidarla birlikte toplumsal ilişkiler de değişmekte, yeni biçimler almaktadır. Yeni duruma ayak uydurmaya çalışan nahiye müdüründen sıkı bir Demokrat Partili olan meyhaneci Hidayet'e, Tütüncüler Kooperatifi'nin kurulmasın
"Bedia, efendim!" dedi. "Dedem koymuş bana bu adı. Trenle geçerken Toros Dağları'nın güzelliğine bakıp hayran olmuş da, 'Bir doğa harikası bu, bir bedia,' demiş. Sonra beni kucağına almış, 'Benim torunum da doğa harikası... Adını Bedia koyacağım!' demiş, üç kez kulağıma, Bedia, Bedia, Bedia diyerek adımı koymuş." Bedoş'ta Kemal Bilbaşar, öğretmen olmayı kafasına koyan Bedia'nın çocukluk ve ilkgençlik yıllarını anlatırken Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke yıllarının İstanbul'undan kesitler de veriyor. Bedoş'
"Öğretmensiz kalmaktan korkun da neden, anam babam, neye uğraşıp didiniyoruz zati? Üç gün sonra başa geçtiğimiz vakit, çocuklarımızı, hele kızlarımızı o şartsız herife mi emanet edeceğiz sanıyorsun? Yok kardeşim, yok anam babam yok, okulda fink atmaya paydos artık. İmam, Allah'ın yolunu göstersin çocuklarımıza..." Kemal Bilbaşar, romanlarında olduğu gibi öykülerinde de Anadolu'nun her bölgesinden çarpıcı kesitler sunuyor okuyucularına. Cumhuriyet döneminin kent ve taşra dokusunu yansıtan bu öykülerde ağalı
"Hacı Raif'le Paşa İsmail bir zaman daha, yaklaşan umutlu günlerden konuştular, keyiflendiler. Paşa İsmail geç vakit kalktı. Hacı Raif onu kapıya kadar geçirdi. Evin sahanlığından ikisi de ta aşağılara, Müezzinoğlu'nun Cevizli Bahçesi'ne doğru baktılar. Konağın ışıkları şakır şakır yanıyordu. Çalgı çengi sesleri duyuluyordu." Yeşil Gölge İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrasında, çok partili hayata geçiş sürecinin bir Anadolu kasabasındaki yansımalarını halkın renkli yaşayışıyla birleştirerek ele alır. Arka
Tükendi
"Dünyaya gözümü açtığımdan beri muharebe, hep muharebe, arkası kesilmez muharebenin. Abe niçin girsin kara toprağa onca ana baba kuzucukları, gençliklerine doyamadan, ha?" Annemin elinden mektubu kaptı. Dayım kâğıdın dörtgeni içindeymiş gibi ona seslendi: "Anacığın umudunu kesmemiştir Mustafa'm! Gece gündüz ettiğim duaların yüzü suyu hürmetine Tanrım seni koruyacaktır. Hiç merak etme!" Zühre Ninem, "Büyük Bozgun" diye anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'yla başlayan, Balkan ve Birinci Dünya savaşlarıyla sü
Kölelik Dönemeci, 18. yüzyıl sonlarında ata yurtları Kafkasya'da Kırım hanlarına bağlı olarak özgür bir yaşam süren Abhaz ve Adıga Çerkeslerinin, romanda bütün renkleriyle dile getirilen özgün yaşam tarzlarının çözülüşünün hikâyesi. 1774'te Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra Kırım'ın Rus etkisine girmesinden endişelenen bazı Çerkes boylarının Ruslara karşı Osmanlılardan yardım istemesi sonun başlangıcı olur. Osmanlılar, Soğucak muhafızlığına atadıkları Ferah Ali Paşa aracılığıyla "dağlı ve vahşi" Çerkesle
Ah o ilçe, o küçük kasaba, beni böylesine zavallı yapan orası değil miydi? Belki mayamda bozukluk vardı. Belki de ben gerçekten hasta yaratılmış bir adamdım. Ama hiç kuşkusuz beni hasta ve zavallı yapmakta o kasabanın büyük günahı vardı. Düşündükçe yalnız benim değil, oraya gelen hükümet doktorunun da, savcının da, jandarma komutanının da az zaman sonra kabuk bağladıklarını ve bu kabuk içinde gizli bir derdin yumağını sardıklarını hatırlıyorum. Demek kasaba da suçluydu. Onun yıkık kalesinin dişleri arasında
Bütün gece Muratın gözüne uyku girmedi. Yatağına uzanmış, pencereden aya bakarak bin bir şey düşündü. Namusunu hiçe sayan on beş yaşındaki bir kıza karşı ödevini yapmış dürüst bir insanın yürek rahatlığı yoktu içinde; tersine, kendini suçlu, duygusuz, alçak bir insan görüyordu. Kollarında sıktığı genç kızın kadınca, aşk dolu kokusunu, yalvarışlarını, gözyaşlarını bir türlü uzaklaştıramıyordu kendinden. Güllüye hak veriyordu. Tıbbiyenin nemli, ölüm sinmiş mahzenlerinde birçok insanca yetkiliklerini yitirmiş
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 14 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1