Onur Caymaz üç yıl önce Hatırla Barbara Yağmur Yağıyordu'da "aylak okur"uyla tutturduğu usul söyleşiye, Söyle Juliet Sana Ne Yaptım'da devam ediyor.
Dağınık bir yazar masasının kitaplaşmış hali... Dert kitabı, ders kitabı, başucu kitabı, cep kitabı, hatıralarla dolu, hem okuma macerası hem "gizli ajanda"...
İçinde dünyalar barındıran kelimelerden yola çıkıyor Caymaz. Cansever'den Balzac'a, Marmaris limanında pasaport bekleyen Camus'den unutmamızı sağlayan genlere, "Türkçe edebiyat" meselesinden Ataç'a, Hü
Ölü olduğu halde bize ışığı ulaşan adalar
Bilardoya hazır mısın mesela, pokere
Üstün ince ama üşümüyorum sevgilim
İkimizle on yıla daha hazır mıyız mesela
Kırmadan birbirimizi aşkta, ölümde
Benim o çok sevdiğim eski Yunancalara
Kırmızı taçlı salon çiçeklerine
Asacağız hepsini, hazır mıyız sevgilim
Çocukların okumayı öğrendiği iplere
Herostratos: Tarihin ilk kundakçısı... Ilya: Kızıl Ordu için üretilmiş yaratıklar mangası fikrinden arta kalan tek canlı... Ilhami: Foto muhabiri; yedi TIP'linin öldürüldüğü gece çektiği fotoğraflar var elinde. Reşat: Kitap kapağı tasarlamayı bırakmış, reklam ajansında çalışıyor. Iki bin yıllık bir gizli örgütün üyesi bu dört adam, Istanbul'u Nazilerden kurtarabilmek için bir araya gelir. Caymaz, yedi yılda tamamladığı Sıfır'da, bu dört adam üzerinden varlığın, yokluğun ve erkekliğin şiirini yazıyor. Devrev
rüzgârı unuttum, kırmızı atkı
yaz, yorgun tarife... her yere gidiliyor yazdan
kilisedeki vitraylar, sinema locaları
pullar dökülüyor sedeften ilçe postanelerine
yaz, bir er mektubu
neydi unuttum, bir şeylere gülüyordun orada
çocuktum bir gün, ah diyordum
ah bazı yağmurlardan sonra akşam olmasa
uzanıp ıslak camları öpüyordum
Hikayeler, onlara...
Sevgiden hep alacaklı çıkanlar. Eşya satarak geçinen soylu, hüzünlü zenginler. Otelleri seven, otellerden hayat çıkaran dullar. Adı bile yoksul anlamına gelen işsizler. Üveyler, her yerde eğreti duran, dürüst, çocuk gönüllü yabancılar. Başkaları adına da utanabilenler. Her zaman, az biraz yakın olanlar ihanete. Önünde biri eğilecek diye ayakkabı boyatmayan, İETT'den emekli hacı amcalar. Gazetelerin sadece üçüncü sayfalarında gördüklerimiz. Öleceğini öğrenip uzun yolculuklar kuranlar. M
Eczaneleri çok severim. Çocukluğumun eczanelerini ise daha çok... Çünkü o yıllarda, eczanelerin raflarında günümüzdeki kadar ilaç kutusu göremezdiniz. Eczacı, bir perdeyle kapalı arka odada, elleriyle hazırlardı reçeteleri. O perde, benim için bir sihirbazın pelerini gibiydi... TEB Kütüphanesi'nden içeri girmek isteyenler, kapının üstündeki şu yazının altından geçerdi: Ruhun İlacı Hatırla Barbara Yağmur Yağıyordu, bir yazarın, eserlerini yazdığı odanın perdesini aralıyor bizlere... Onur Caymaz'ın, reçeteyi
"Bir baksana! Sana kendi içine kapanan hikâyeler anlatacağım şimdi. Rahatsız olacaksın belki, belki canın yanacak, sızı oturacak kalbine; belki değil, eminim. Yazarken bana da böyle oldu çünkü. Benden geçmeyen sana işlemez ki... Canım yandı yazarken, değiştim; seni de değiştireceğim. Budur acı, hem anlatanı hem dinleyeni değiştirir. Hikâyemi okumaya başlayan sen, bitirdikten sonraki senle aynıysa hâlâ, yak hepsini, okuma. Tekrar okumak, geri dönüp bakmak istemeyeceksen bırakalım peşin... Kötü hikâyedir o, a
Geçti mi diye soruyorsam bakma; geçmesin diyedir
Geçti mi periler, sana armağan ettiğim ilk şiirden
Geçti mi ısmarladığın kahve, ?sohbet muhabbet" dersin
Geçti mi hangi deprem, hangi yangın becerebilir
Geçti ağrım sevgilim, geçti o ilk gün, her gün içimden
Onur Caymazın 2011 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu Şiir Ödülünü kazanan Pervaneyle Yaren adlı dosyası ve daha önce yayımlanan ama baskısı tükenen Behçet Aysan Şiir Ödülü kazanmış Bak Hala Çok Güzelsin adlı şiir kitabı tek kitapta
Yanmak... Llorona... Proustun hülyalı gözleri... boş yataklar... renkli saksı... Samatya sahili.. Ritsos... .Ankara treni... Sètete bir akşam... peynir tabağı... Büyükada... sohbet muhabbet... akşamın tunç yelesi... sedef toka... Milliyet bürosu... Fatsaya gidecektik... kibrit yüzlü
Çarşıdan geçerken her yerde yalnız olduğunu düşündün. Her yerde. Işıkların gözlerini artık ne kadar ağrıttığını, o kırık gözlüğü yaptırman gerektiğini; dişlerin sapsarı, dişçiye gitmenin şart olduğunu; kendini yenilemeye mecbur olduğunu, tıraş kolonyasına ihtiyaç duyduğunu; nefes alıp verişlerini kontrol etmen, konuşurken boğuluyormuş gibi davranmaman, heyecandan tıkanmaman, soğuk havada ağzından çıkan dumanların arasında kaybolmaman, birine inanman, bir uysallığa sığınman, yanağın okşanışında ellerin kaydı
1999, Kasım. Edirnede bir otel.
Soğuk odada, hatıra ile anının farkını defterine yazmaya çabalayan adam, yıllar evvel aklına takılan soruya; kırdığı, sevdiği insanların arasından, kitaplarından derlenmiş bir seçki ve hatıralarıyla cevap veriyor.
Hikâyeden Çocuk, Onur Caymazın yayımlanmış ilk yazısının üzerinden geçen on beş yılı kutluyor; kibir vesikası değil, dağınık masasının mütevazılığı olarak okunmalı!
Caymaz, bu özel kitapta, yazdıklarının yanında yazarlık hikâyesini açıyor okura.
Gülten Akından Orhan
Hikâyeler, onlara
Sevgiden hep alacaklı çıkanlar. Eşya satarak geçinen soylu, hüzünlü zenginler. Otelleri seven, otellerden hayat çıkaran dullar. Adı bile yoksul anlamına gelen işsizler. Üveyler, her yerde eğreti duran, dürüst, çocuk gönüllü yabancılar. Başkaları adına da utanabilenler. Her zaman, az biraz yakın olanlar ihanete. Önünde biri eğilecek diye ayakkabı boyatmayan, İETTden emekli hacı amcalar. Gazetelerin sadece üçüncü sayfalarında gördüklerimiz. Öleceğini öğrenip uzun yolculuklar kuranlar. Misafi
Toplam 12 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.